Terekenin Tespiti Davası

İçindekiler

Terekenin Tespiti Davası

1. Terekenin Tespiti Davasının Hukuki Niteliği ve Amacı

Terekenin Kavramsal Çerçevesi

Tereke, mirasbırakanın ölümü anında geride bıraktığı bütün malvarlığı değerlerini, haklarını, alacaklarını ve borçlarını kapsayan bir bütün olarak kabul edilir. Terekenin kapsamının doğrudan ve açık bir tanımı kanunda yer almamakla birlikte, terekenin mirasbırakanın tüm aktif ve pasiflerini içerdiği hususu öğreti ve uygulamada genel kabul görmüştür. Bu bağlamda tereke; taşınmaz mallar, taşınır mallar, banka hesapları, alacak hakları, şirket ortaklık payları, ticari işletme varlıkları, ziynet eşyaları, dijital varlıklar ve borçları içine alan geniş bir malvarlığı kümesini ifade eder.

Mirasın geçişi bakımından esas alınan temel ilke, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 599. maddesinde yer alan külli halefiyet ilkesidir. İlgili hükümde; “Miras, mirasbırakanın ölümü ile kanun gereğince kendiliğinden geçer.” denilmek suretiyle, mirasbırakanın ölümü üzerine terekenin mirasçılara herhangi bir başka işleme gerek olmaksızın intikal edeceği açıkça düzenlenmiştir. Bu norm, terekenin tespiti davasının hukuki temelini oluşturan ve dava ehliyetini destekleyen ana düzenlemedir. Zira tereke, ölüm anında mirasçılara geçmiş olsa da, terekeye ilişkin malvarlığının kapsamı, içeriği ve korunması çoğu zaman belirsizdir. Bu nedenle hukuken geçiş gerçekleşmiş olsa bile fiili durumun ortaya konulması için tespit davası gerekli hâle gelir.

Külli Halefiyet İlkesi ve TMK 599’un Etkisi

Külli halefiyet ilkesi uyarınca mirasçılar, mirasbırakanın tüm haklarına ve borçlarına hukuken halef olurlar. Bu geçiş, terekenin yönetimi, tasfiyesi ve paylaşımını içeren geniş bir hukuki süreci beraberinde getirir. Ancak külli halefiyet, tereke unsurlarının fiilen belirli ve erişilebilir olduğu anlamına gelmez. Özellikle mirasbırakanın ölümünden önce yaptığı bazı tasarruflar, banka hareketleri, taşınır malların akıbeti veya üçüncü kişiler nezdinde bulunan malvarlığı değerleri hakkında belirsizlik bulunabilir. Bu nedenle külli halefiyetin hukuken gerçekleşmiş olması, tespitin gerekliliğini ortadan kaldırmaz; aksine, tespitin ihtiyaç hâlini ortaya çıkarır.

Tespitin Koruma, Kayıt Altına Alma ve Delil Fonksiyonu

Terekenin tespiti davası, hukuki niteliği itibarıyla koruyucu ve tespit edici yönü ağır basan bir mekanizmadır. Burada amaç bir hakkın ihlalinin giderilmesi değil, terekeye ilişkin malvarlığı unsurlarının tespit edilerek korunmasıdır. Türk Medeni Kanunu’nun 589. maddesi sulh hukuk hâkimine terekenin korunması için geniş yetkiler sağlar. Söz konusu madde; “Sulh hâkimi, terekenin korunması ve yönetimi için gerekli olan bütün önlemleri kendiliğinden veya istek üzerine alır.” hükmünü içerir. Bu normun tanıdığı yetki çerçevesinde hâkim, terekeye dahil olduğu ileri sürülen malları tespit etmek, gerekli belgeleri toplamak, ilgili kurumlarla yazışmalar yapmak ve hatta fiziki koruma önlemleri almak konusunda geniş bir takdir yetkisine sahiptir.

Bu doğrultuda tespit davasının koruma fonksiyonu üç temel başlık altında toplanabilir: (i) terekeye ilişkin malvarlığı unsurlarının kaybolmasını veya devredilerek terekeden çıkarılmasını önlemek, (ii) mirasçılar arasındaki bilgi eşitsizliğini gidermek ve sürecin şeffaflığını sağlamak, (iii) ileride açılacak miras davalarında (mirasın paylaşılması, tenkis, muris muvazaası, katkı payı, değer artış payı, tereke alacakları gibi) kullanılmak üzere delil niteliğinde objektif bir kayıt oluşturmak.

Tespitin Kesin Hüküm Teşkil Etmemesi

Terekenin tespiti davasının sonuçları, diğer miras davalarından farklı olarak kesin hüküm oluşturmaz. Tespit kararı, terekeye ilişkin malvarlığı unsurlarının o anki duruma göre belirlenmesi ve kayıt altına alınmasına hizmet eder; ancak malvarlığının nihai kapsamı konusunda bağlayıcı bir hüküm oluşturmaz. Öğreti ve uygulamada, terekenin tespiti kararının yalnızca “delil başlangıcı” niteliğinde olduğu kabul edilmektedir. Bu niteliği itibarıyla tespit davası ile verilen kararlar, ileride açılacak muris muvazaası davaları, tenkis davaları, paylaştırma davaları veya tereke alacağı davalarında dikkate alınan bir veri olarak değerlendirilir; fakat bağlayıcı bir kesin hüküm niteliğinde değildir.

TMK m. 589 ve Hâkimin Geniş Takdir Yetkisi

TMK m. 589’un sulh hukuk hâkimine tanıdığı yetkiler çerçevesinde hâkim; taşınır ve taşınmaz tespiti yapabilir, banka hesaplarının durumunu araştırabilir, kurum yazışmalarıyla malvarlığı unsurlarını belirleyebilir, gerekli gördüğü hâllerde bilirkişi incelemesi yaptırabilir ve taşınır malların mühürlenmesi, emanete alınması veya defter tutulması gibi koruyucu tedbirler uygulayabilir. Bu düzenleme, tespit davasının fonksiyonel niteliğini belirleyen en önemli hükümlerden biridir. Hâkimin re’sen araştırma yetkisi, tespitin yalnızca taraf beyanlarına dayanarak değil, tüm olguların aktif şekilde araştırılması suretiyle gerçekleştirilmesini sağlar.

Bu çerçevede terekenin tespiti davası, hem maddi hukukun gerektirdiği koruma fonksiyonunu yerine getirir hem de usul hukuku bakımından ilerideki davalar için güvenilir bir veri seti oluşturur. Malvarlığı unsurlarının belirlenmesi, terekedeki borçların sağlıklı biçimde ortaya konması, mirasçıların hukuki durumlarının netleştirilmesi ve ileride doğacak uyuşmazlıkların çözümünde kalkış noktası olacak delillerin hazırlanması bakımından tespit davası miras hukuku sürecinin ilk ve en temel adımlarından biridir.

2. Terekenin Tespiti Davasında Taraflar, Dava Ehliyeti ve Hukuki Yarar

Yasal Mirasçıların Dava Ehliyeti

Terekenin tespiti davasında dava açma ehliyeti bakımından ilk değerlendirilmesi gereken grup, yasal mirasçılardır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 495 ve devamı maddeleri uyarınca, mirasçılık sıfatı kanundan doğan bir haktır. Bu çerçevede mirasbırakanın altsoyu, ana ve baba hattı mirasçıları, sağ kalan eş ve diğer zümre mirasçıları tereke üzerinde doğrudan hukuki menfaate sahiptir. Mirasçılık sıfatının kazanılması için herhangi bir kabul veya beyan gerekmediğinden, mirasçılar ölüm anından itibaren tereke üzerindeki haklarını kullanabilirler. Bu hakların doğal sonucu olarak terekeye ilişkin tespit talebinde bulunma ehliyetleri de kendiliğinden doğar.

Mirasbırakanın ölümüyle birlikte tereke üzerindeki tüm hak ve borçlar mirasçılara geçer. Bu külli halefiyet ilişkisi 4721 sayılı Kanun’un 599. maddesinde; “Miras, mirasbırakanın ölümü ile kanun gereğince kendiliğinden geçer.” hükmüyle açıkça düzenlenmiştir. Bu geçiş, tereke üzerindeki hakların korunması yönünden mirasçıya doğrudan bir hukuki yarar sağlar. Dolayısıyla yasal mirasçıların terekenin tespiti davasını açabilmeleri için ayrıca menfaatlerini ispat etmelerine gerek yoktur; terekeye ilişkin her türlü belirsizlik, kaybolma riski veya malvarlığının devredilme ihtimali hukuki yararın varlığı için yeterlidir.

Atanmış Mirasçılar, Vasiyet Alacaklıları ve İlgili Diğer Kişiler

Atanmış mirasçılar, mirasbırakanın iradesiyle mirasçı olarak belirlediği kişilerdir. TMK m. 516 ve devamı hükümlerinde düzenlenen atanmış mirasçılık, mirasbırakanın tasarruf özgürlüğünün doğal bir uzantısıdır. Mirasbırakan tarafından atanmış mirasçı kılınan kişi, yasal mirasçılar gibi tereke üzerinde doğrudan hak sahibi olur. Bu nedenle terekenin tespiti talebinde bulunma ehliyeti bakımından atanmış mirasçı ile yasal mirasçı arasında hukuki bir fark yoktur. Mirasbırakanın iradesiyle mirasçı sıfatı kazanan kişi, terekenin doğru şekilde tespit edilmesini istemekte meşru yarara sahiptir.

Buna karşılık vasiyet alacaklıları farklı bir statüye sahiptir. Vasiyet alacaklısı, mirasbırakan tarafından belirli bir mal veya hakkın kendisine bırakıldığı kişidir. Vasiyet alacaklısının tereke üzerinde doğrudan ortak hak sahipliği yoktur; ancak vasiyet edilen malın veya hakkın terekede bulunup bulunmadığı, eksik tespit veya yanlış tasarruf nedeniyle ortadan kalkıp kalkmadığı doğrudan vasiyet alacaklısının menfaatini etkiler. Bu nedenle uygulamada vasiyet alacaklısının, terekenin tespiti davasında hukuki yararı bulunduğu kabul edilmektedir. Ancak bu yarar her durumda açık değildir; tespit talebi, vasiyet edilen malın varlığı veya terekeden çıkmış olup olmadığına ilişkin somut bir ilişkiye dayanmalıdır.

Tereke Alacaklılarının Durumu

Tereke alacaklılarının terekenin tespiti davası açma ehliyeti, öğretide uzun süre tartışılmış bir konudur. Alacaklı, mirasbırakana karşı doğmuş bir alacağın sahibidir ve alacağın tahsili için terekenin doğru belirlenmesi ve korunması önemlidir. TMK m. 599 gereği mirasçılar tereke borçlarından tereke ile sınırlı olarak sorumlu olduklarından, alacaklının alacağının akıbeti terekedeki malvarlığı unsurlarının kaybolmasına, üçüncü kişilere devredilmesine veya eksik tespit edilmesine karşı korunmak zorundadır. Bu nedenle alacaklıların hukuki yararı, tespitin kapsamı ile doğrudan ilişkilidir.

Sulh hukuk hâkimi, TMK m. 589 kapsamında terekenin korunması için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Terekenin korunması sadece mirasçıların değil, tereke alacaklılarının da menfaatine yöneliktir. Bu nedenle alacaklıların dava açma ehliyetine sahip oldukları kabul edilmektedir. Ancak alacaklıların hukuki yararı daha dar yorumlanmalıdır; zira alacaklı, yalnızca alacağının temini için gerekli ölçüde tespit isteme hakkına sahiptir. Alacaklı, terekenin paylaşımı veya yönetimi üzerinde doğrudan bir hak iddia edemez.

Tereke Temsilcisi ve Temsil Yetkisinin Sınırları

Tereke temsilcisi, miras ortaklığı içerisinde yönetimin sağlanamadığı veya mirasçılar arasında ciddi uyuşmazlık bulunduğu durumlarda atanır. TMK m. 426 ve devamı maddeleri uyarınca, temsilci terekeye ilişkin davaları mirasçılar adına yürütebilir. Ancak terekenin tespiti davası, yalnızca bir yönetim faaliyeti değil; terekedeki malvarlığı unsurlarının belirlenmesine ve korunmasına yönelik bağımsız bir hukuki yoldur. Bu nedenle tereke temsilcisi atanmış olsa dahi mirasçıların dava açma ehliyeti tamamen ortadan kalkmaz.

Temsilcinin yetkisinin sınırı, terekenin yönetimine ilişkindir; tespitin fonksiyonu ise terekedeki unsurların belirlenmesi olduğundan, bu iki kurumun işlevleri örtüşmez. Yargı uygulamasında da temsilci atanmış olması, mirasçının tespit davası açmasını engelleyen bir sebep olarak görülmemektedir. Mirasçı, tespitin eksik yapılacağına veya malvarlığı unsurlarının göz ardı edileceğine yönelik makul şüpheye sahipse, bizzat dava açma ehliyetini kullanabilir.

TMK m. 495, TMK m. 426, TMK m. 599 Bağlamında Dava Ehliyetinin Değerlendirilmesi

TMK m. 495 mirasçılık statüsünü belirlerken, TMK m. 426 tereke temsilcisinin atanmasını, TMK m. 599 ise külli halefiyeti düzenlemektedir. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, terekenin tespiti davasında taraf ve ehliyet belirlemesi şu şekilde özetlenebilir: (i) yasal ve atanmış mirasçılar doğrudan dava açabilir, (ii) vasiyet alacaklıları belirli şartlar altında dava açabilir, (iii) tereke alacaklıları sınırlı hukuki yarar çerçevesinde dava açabilir, (iv) tereke temsilcisi atanmış olsa dahi mirasçıların dava hakkı ortadan kalkmaz.

Sonuç olarak terekenin tespiti davasında taraf ve ehliyet belirlemesi, tespitin fonksiyonu ile doğrudan bağlantılıdır. Terekeye ilişkin belirsizlik, malvarlığı unsurlarında kaybolma riski veya mirasçıların bilgi saklaması gibi durumlar, hukuki yararın varlığı için yeterlidir. Bu nedenle tespit davası, miras sürecinin erken safhasında başvurulan koruyucu bir hukuki yol olup, dava ehliyeti bakımından geniş yorumlanması gereken bir davadır.

3. Görevli ve Yetkili Mahkeme – Usul ve Yargısal Süreç

Görevli Mahkeme: Sulh Hukuk Mahkemesi

Terekenin tespiti davasında görevli mahkeme, Türk Medeni Kanunu’nun sistematiği ve terekenin korunmasına ilişkin hükümler çerçevesinde Sulh Hukuk Mahkemesidir. Terekeye ilişkin koruma, yönetim, mühürleme, envanter çıkarma, defter tutma ve malvarlığının belirlenmesine yönelik tüm işlemler TMK m. 589 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan hükümde; “Sulh hâkimi, terekenin korunması ve yönetimi için gerekli olan bütün önlemleri kendiliğinden veya istek üzerine alır.” ifadesi yer almaktadır. Bu norm, tespitin doğrudan sulh hukuk hakimi tarafından yürütülmesi gerektiğini açık bir biçimde ortaya koyar.

Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup, mahkeme tarafından re’sen dikkate alınır. Bu nedenle terekenin tespiti davası Asliye Hukuk Mahkemesi veya başka bir yargı yeri tarafından görülemez; böyle bir durumda dava dilekçesi usulen görev yönünden reddedilir veya görevsizlik kararı verilerek dosya Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilir. Bu zorunluluk, tespitin özel bir uzmanlık ve hızlı koruma mekanizması gerektirmesinden kaynaklanır.

Yetkili Mahkeme: Mirasbırakanın Son Yerleşim Yeri

Terekenin tespiti davasında yetkili mahkemenin belirlenmesinde temel ölçüt, mirasbırakanın son yerleşim yeridir. Bu kural, hem TMK’nın aile ve miras hukukuna ilişkin genel düzenleme anlayışıyla hem de terekenin korunmasına ilişkin hükümlerin gereğiyle örtüşür. Terekenin korunması için gerekli tedbirleri alma yetkisi, mirasbırakanın ölümünden önce ikamet ettiği yer mahkemesine aittir. Bu yer, terekeye ilişkin bilgi ve belgelerin daha kolay temin edilebildiği, malvarlığı unsurlarının büyük ölçüde bulunduğu yer olduğundan, yetki kuralının amacı usul ekonomisi ve etkin korumadır.

Yerleşim yerinin belirlenmesinde Türk Medeni Kanunu’nun 19. maddesindeki yerleşim yeri tanımı dikkate alınır. Mirasbırakanın nüfus kaydında görünen adres her zaman kesin belirleyici değildir; kişinin fiilen yaşadığı yer esas alınır. Yerleşim yerinin tespitinde hayatın olağan merkezinin bulunduğu yer, sosyal ve ekonomik ilişkilerin sürdürüldüğü yer ve ölümden önceki fiili ikamet esas alınır. Bu çerçevede, usul hukukunda yetki kuralı mirasbırakanın son yerleşim yerine sıkı sıkıya bağlıdır.

Dava Dilekçesinin Zorunlu Unsurları

Terekenin tespiti davası, hukuki niteliği gereği çekişmesiz yargı nitelikli bir koruma talebi olmakla birlikte, dava dilekçesi HMK’nın zorunlu unsurlarını taşımalıdır. HMK m. 119’da sayılan unsurlar eksiksiz şekilde dilekçede yer almalıdır. Buna göre; davacının ve varsa davalının kimlik bilgileri, adresleri, tespit talebinin hukuki dayanağı, terekeye dahil olduğu ileri sürülen malvarlığı unsurları, varsa mal kaçırma riski veya belirsizlik oluşturan durumlar açıkça belirtilmelidir.

Tespit talebi bir “tespit davası” değil, koruma amaçlı bir mekanizma olduğundan, dilekçede davalı gösterilmesi zorunlu değildir. Ancak malvarlığı üzerinde fiili tasarrufta bulunduğu iddia edilen mirasçının ya da üçüncü kişinin davalı sıfatıyla gösterilmesi uygulamada tercih edilmektedir. Bu tercih, çekişme yaratmak için değil, mahkemenin bilgi toplama sürecini kolaylaştırmak ve gerekli kurumlara müzekkere yazılabilmesi için gereklidir.

Re’sen Araştırma İlkesi ve Mahkemenin Yetkileri

Terekenin tespiti davasının en belirgin usulî özelliği, sulh hâkiminin re’sen araştırma yetkisine sahip olmasıdır. TMK m. 589, hâkime terekenin korunması için gerekli tedbirleri kendiliğinden alma yetkisi tanımıştır. Bu yetki, tespit davasında mahkemenin tarafların sunduğu delillerle bağlı olmaması anlamına gelir. Mahkeme, terekeye dahil olup olmadığı şüpheli görünen tüm malvarlığı unsurlarını araştırmakla yetkili ve görevlidir.

Bu kapsamda sulh hâkimi; tapu müdürlüklerinden mirasbırakan adına kayıtlı taşınmazları, bankalardan hesap bilgilerini ve hareketlerini, noterlerden düzenlenen sözleşmeleri, trafik sicilinden araç sahipliği verilerini, ticaret sicilinden ortaklık paylarını, SGK kayıtlarını, vergi kayıtlarını ve diğer kamu kurumlarından malvarlığına ilişkin her türlü bilgi ve belgeyi re’sen talep edebilir. Terekeye dahil olduğu iddia edilen malların üçüncü kişiler üzerinde görünmesi hâlinde hâkim, bu kişilerden açıklama yapılmasını veya belge ibrazını isteyebilir.

Tespit Davasının Yargısal İşleyişi

Mahkeme, dava açıldıktan sonra tensip aşamasında terekenin korunması için gerekli tedbirleri değerlendirmek üzere dosyayı inceler. Gerekli görülmesi hâlinde derhâl, inceleme yapılmadan önce dahi ihtiyati mahiyette tedbir kararı verilebilir. Bu tedbirler; taşınabilir malların mühürlenmesi, taşınmazlara tedbir şerhi konulması, banka hesaplarının işlem görmemesi için bildirim yapılması, kira bedellerinin tereke adına emanete alınması gibi koruma amaçlı işlemleri kapsar.

Mahkeme ayrıca keşif yapılmasına, bilirkişi incelemesine veya defter tutulmasına karar verebilir. Defter tutma işlemi, terekeye dahil malvarlığının ayrıntılı olarak kayda alınması, mevcut durumunun tespit edilmesi ve ileride yapılacak incelemelere temel oluşturması açısından önemlidir. Bilirkişi incelemesi ise ticari işletme, şirket payları, değerli sanat eserleri veya teknik uzmanlık gerektiren malvarlığı unsurlarının bulunduğu durumlarda kullanılmaktadır.

HMK ve TMK Hükümlerinin Birlikte Uygulanması

Terekenin tespiti davası, hem TMK’nın terekeye ilişkin düzenlemeleri hem de HMK’nın genel usul hükümleri birlikte değerlendirilerek yürütülür. TMK m. 589 hâkime koruma ve tespit yetkisi verirken, HMK m. 31, m. 189 ve devamı hükümleri delillerin değerlendirilmesi, tarafların açıklama yükümlülüğü ve yargılama düzenine ilişkin temel çerçeveyi oluşturur. Bu davada HMK’nın klasik çekişmeli yargı kurallarının tamamı uygulanmaz; zira hâkim hem re’sen araştırma yapabilir hem de gerekli tedbirleri tarafların talebi olmaksızın alabilir. Bu yönüyle tespit davası, koruyucu–tespit edici nitelikte olup, usul hukukunun genel ilkeleri ile özel hükümlerinin birlikte uygulanmasını gerektiren bir dava türüdür.

Bu bütüncül yapı içerisinde terekenin tespiti davası, miras hukuku sürecinin ilk ve en kritik aşaması olarak nitelendirilebilir. Zira malvarlığının korunması, kapsamının belirlenmesi ve ileride açılacak tüm miras davalarına sağlıklı bir veri zemini hazırlanması bakımından usulî ve maddi hukuki bir işlevi aynı anda yerine getirmektedir.

4. Terekeye Dahil Malvarlığı Unsurlarının Belirlenmesi

Taşınmazlar, Taşınırlar ve Banka Hesapları

Terekeye dahil malvarlığının belirlenmesi, terekenin tespiti davasının en zor ve en teknik aşamalarından biridir. Terekenin kapsamı geniş bir malvarlığı bileşeninden oluşur; taşınmazlar, taşınırlar, banka hesapları, mevduat sertifikaları, yatırım araçları, kıymetli evraklar ve hesaben varlık niteliği taşıyan tüm ekonomik değerler terekede yer alabilir. Bu sebeple sulh hâkimi, TMK m. 589’un kendisine tanıdığı geniş yetki kapsamında, mirasbırakanın ölüm anı itibarıyla sahip olduğu tüm malvarlığı unsurlarını araştırmakla görevlidir.

Taşınmaz malların tespiti için tapu müdürlüklerinden mirasbırakanın Türkiye genelindeki tüm taşınmaz kayıtları UYAP entegrasyonu yoluyla istenir. Bu kapsamlı sorgulama yalnızca tek bir il veya ilçe tapusuna yazı yazılmakla sınırlı değildir; ülke çapında merkezi veri tabanında yer alan tüm tapu kayıtları taranır. Tapuda mirasbırakan adına kayıtlı olmayan, ancak murisin fiilen kullanmış olduğu veya aile bireyleri tarafından fiilen mirasbırakana ait olduğu iddia edilen taşınmazlar için de üçüncü kişiler üzerinde görünen kayıtların araştırılması talep edilebilir. Bu durum özellikle muvazaalı devir ihtimalinin bulunduğu hâllerde önem arz eder.

Taşınır mallar bakımından ise envanter ve defter tutma işlemleri öne çıkar. Ev eşyaları, elektronik cihazlar, sanat eserleri, ziynet eşyaları, araçlar, tarım makineleri gibi değer ifade eden tüm taşınır mallar yerinde tespit ve keşif yoluyla kayıt altına alınabilir. Trafik tescil biriminden araç sorgusu, noterliklerden düzenlenen alım-satım sözleşmeleri, gümrük ve vergi kayıtlarından ithalat ve ticari eşya bilgileri temin edilerek taşınır malvarlığı belirlenir.

Banka hesapları, terekede yer alan değerlerin büyük bölümünü oluşturması nedeniyle ayrıntılı inceleme gerektirir. Bankacılık sistemi, mirasbırakanın ölümünden sonra tüm hesaplarının mirasçılara açıklanmasını zorunlu kılar. Bu nedenle sulh hâkimi, Bankalar Birliği’ne yazı yazarak tüm banka ve finans kurumlarından murise ait hesap, kasa kiralama sözleşmesi, yatırım hesabı, kıymetli maden varlıkları ve diğer finansal araçların bilgisini talep eder. Hesap hareketleri de terekede yer alan malvarlığı değerlerinin kaynağının belirlenmesi bakımından önem taşır.

Ticari İşletme, Şirket Payları ve Ortaklık Verileri

Tereke yalnızca bireysel malvarlığı unsurlarından ibaret değildir; ticari işletme varlıkları, ticari ortaklıklardaki paylar ve şirketlerdeki hisseler de terekeye dahil ekonomik unsurlardır. Bu nedenle ticaret sicili, vergi dairesi, SGK işyeri kayıtları ve meslek odaları nezdinde detaylı araştırma yapılması gerekir. Tespit davası kapsamında hâkim, mirasbırakanın ortaklık paylarını, şirket yöneticiliği görevlerini, imza yetkilerini ve ticari faaliyetlerini belirlemek amacıyla ticaret sicil müdürlüğünden tüm sicil kayıtlarını talep eder.

Türk Ticaret Kanunu sistemi gereği şirket payları, ayni bir hak niteliğinde olup mirasçılara külli halefiyet yoluyla geçer. Ancak şirket sözleşmesi aksini düzenlemişse mirasçının şirkete kabulü sınırlanabilir; bu durum terekenin tespitini etkilemez, zira payın ekonomik değeri terekede yer alır. Bu nedenle şirket paylarının tespiti, murisin ölüm tarihinde payının değeri, şirket bilanço verileri, kar payı hakları ve varsa ortaklara yapılan ödemeler dikkate alınarak gerçekleştirilir.

Ticari işletmeye ait envanterin belirlenmesi daha da teknik bir uzmanlık gerektirir. İşletmenin aktifleri, stok değerleri, ticari alacakları, makine ve ekipmanları, fikri hakları, marka ve patent başvuruları gibi varlıklar bilanço ve defter kayıtlarından tespit edilir. Gerekli hâllerde mali müşavir veya bilirkişi incelemesi ile tespit güçlendirilir.

Alacak Hakları, Sözleşmesel Menfaatler ve Dijital Varlıklar

Terekeye dahil malvarlığının önemli bir bölümünü alacak hakları ve sözleşmesel menfaatler oluşturur. Kira alacakları, satım sözleşmelerinden doğan alacaklar, eser sözleşmesi kaynaklı hak edişler, sigorta poliçelerinden doğan tazminat hakları ve bankalar nezdindeki çeşitli hesap ilişkileri terekede yer alabilir. Bu tür alacakların tespiti için ilgili kurum ve kuruluşlara müzekkere yazılması, taraflar arasında düzenlenen sözleşmelerin incelenmesi ve hesap hareketlerinin değerlendirilmesi gerekir.

Teknolojinin gelişimiyle birlikte dijital varlıkların da terekeye dahil olup olmayacağı önemli bir tartışma alanı hâline gelmiştir. Kripto para varlıkları, dijital cüzdanlarda tutulan değerler, sosyal medya hesaplarına bağlı ekonomik getiriler, dijital pazar yerlerindeki satış faaliyetlerinden doğan haklar terekede yer alabilecek ekonomik değerlerdir. Bu tür varlıkların hukuki niteliği henüz tam anlamıyla kanunda düzenlenmemiş olsa da, öğretide benimsendiği üzere ekonomik değer taşıyan tüm malvarlığı unsurları terekede yer alır. Bu nedenle dijital varlıkların tespiti, hesap erişim kayıtları, dijital platform sözleşmeleri, cüzdan adresleri ve varsa üçüncü kişilere yapılan devrin incelenmesi suretiyle yapılır.

Muvazaa, Gizleme ve Kayıt Dışı Malvarlığı İddiaları

Terekenin tespiti davası çoğu zaman mal kaçırma, gizleme veya muvazaalı devir iddiaları sebebiyle açılmaktadır. Özellikle murisin ölümünden kısa süre önce yaptığı taşınmaz devirleri, banka hesaplarından yüksek meblağlarda para çıkışları, üçüncü kişiler üzerinde görünen malvarlığı unsurları veya aile bireyleri arasında yapılan şüpheli işlemler terekenin kapsamının doğru belirlenmesini zorlaştırır.

Bu tür durumlarda hâkim, ilgili tüm kurumlara müzekkere yazarak murisin ölümünden önceki hareketlerini inceler. Banka hesap hareketleri, tapu devri evrakları, noter sözleşmeleri, aile bireyleri arasında yapılan borç-alacak ilişkileri ve olağan dışı ekonomik işlemler kaybolan malvarlığı unsurlarının tespiti için değerlendirilir. Gerekirse üçüncü kişiler dinlenebilir, defter tutma işlemi genişletilebilir ve bilirkişi incelemesi yapılabilir.

Tapu, Banka, Noter ve Ticaret Sicil Sorgulamaları

Sulh hâkimi, TMK m. 589’un tanıdığı geniş takdir yetkisi çerçevesinde; tapu müdürlüklerinden taşınmaz kayıtlarını, bankalardan hesap bilgilerini, noterden yapılan işlemleri, ticaret sicilinden ortaklık kayıtlarını ve vergi kurumlarından ekonomik faaliyet bilgilerini doğrudan talep edebilir. Bu sorgulamalar, terekeye dahil malvarlığının tüm yönleriyle ortaya konulması için zorunludur. Hâkim, elde edilen bilgileri bir araya getirerek terekenin kapsamını belirler ve gerektiğinde tespit işlemlerini genişletebilir.

Sonuç olarak terekeye dahil malvarlığı unsurlarının belirlenmesi, tespit davasının en kapsamlı ve teknik aşaması olup, maddi gerçeğe ulaşılması amacıyla çok yönlü araştırma yapılması gerekir. Terekenin gerçek kapsamının ortaya konulması, miras sürecinin sağlıklı yürütülmesi ve ileride açılacak miras davalarının doğru zeminde çözümlenmesi bakımından kritik öneme sahiptir.

5. Terekenin Korunması İçin Alınacak Tedbirler

Mühürleme, Envanter ve Defter Tutma İşlemleri

Terekenin korunmasına yönelik tedbirler, terekenin tespiti davasının en önemli tamamlayıcı unsurlarından biridir. Mirasbırakanın ölümünden sonra malvarlığının bütünlüğünün korunması, mirasçıların haklarının güvence altına alınması ve özellikle mal kaçırma ihtimalinin ortadan kaldırılması amacıyla sulh hâkiminin geniş yetkileri bulunmaktadır. Bu yetkiler, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 589. maddesi kapsamında düzenlenmiştir. Anılan hükümde; “Sulh hâkimi, terekenin korunması ve yönetimi için gerekli olan bütün önlemleri kendiliğinden veya istek üzerine alır.” denilerek, hâkime geniş bir müdahale alanı tanınmıştır.

Bu kapsamda ilk ve en hızlı uygulanabilir tedbir mühürleme işlemidir. Mühürleme, ev, işyeri, depo veya araç gibi yerlerde bulunan taşınır malların mevcut durumuyla korunmasını sağlamak amacıyla yapılır. Mühürleme işlemi, malvarlığının bulunduğu yerde fiziki olarak mühür konulması suretiyle yapılabileceği gibi, makine, cihaz, kasa ve benzeri taşınırların mühürlenmesi yoluyla da gerçekleştirilebilir. Mühürleme, malvarlığı üzerinde tasarruf edilmesini engeller ve mal kaçırma şüphesinin bulunduğu durumlarda en etkili tedbirlerden biridir.

Envanter çıkarma ve defter tutma işlemleri ise terekenin kapsamlı biçimde kayıt altına alınmasını sağlar. Bu işlemde bilirkişi, zabıt kâtibi veya icra memuru eşliğinde terekeye dahil olduğu değerlendirilen tüm taşınır mallar tek tek tespit edilir, nitelikleri, değerleri ve mevcut durumları kayıt altına alınır. Defter tutma işlemi, terekenin hukuki statüsünü belirleyen temel veri kaynaklarından biridir. Tapu kayıtları, banka hesapları, şirket payları, araçlar, ziynet eşyaları, sanat eserleri, elektronik cihazlar ve diğer malvarlığı unsurları bu kayıtlarla desteklenir. Defter tutma işlemi tamamlandığında, bu defter ileride çıkabilecek uyuşmazlıklarda delil başlangıcı niteliği taşır ve paylaşım, tenkis, muris muvazaası gibi davalarda başvurulan bir kayıt olur.

Banka Hesaplarına İlişkin Koruyucu Tedbirler

Terekeye dahil malvarlığının önemli bir kısmını banka hesapları, yatırım hesapları, altın ve döviz hesapları ile diğer finansal varlıklar oluşturduğundan, banka hesaplarına ilişkin koruyucu tedbirler büyük önem taşır. Banka hesaplarının dondurulması veya hareketlerinin durdurulması, ancak terekenin korunması amacıyla hâkim kararıyla mümkündür. Hâkim, TMK m. 589 uyarınca bankalara yazı yazarak hesapların murisin ölüm tarihi itibarıyla dondurulmasını, hesap hareketlerinin durdurulmasını ve gerekirse hesapların tereke adına bloke edilmesini isteyebilir.

Banka hesaplarından murisin ölümünden kısa süre önce yapılan olağanüstü çekimlerin veya üçüncü kişilere yapılan devrin incelenmesi, mal kaçırma ihtimalinin tespit edilmesi bakımından önemlidir. Bu nedenle sulh hâkimi, hesap hareketlerini talep ederken belirli bir tarih aralığı da isteyebilir. Hesap hareketlerinin detaylı incelenmesi, mirasçılar arasındaki uyuşmazlıkların çözümlenmesinde kritik rol oynar.

Kira Gelirlerinin ve Diğer Düzenli Hakların Korunması

Mirasbırakanın kira sözleşmelerinden doğan hakları, terekede önemli bir gelir kalemi oluşturabilir. Kiracının kira bedelini kime ödeyeceği mirasçılar arasında tartışma konusu olabileceğinden, sulh hâkimi kira bedellerinin tereke adına emanete alınmasına karar verebilir. Bu işlem genellikle mahkeme veznesine veya belirlenen bir emanet hesabına yapılır. Hâkim, kiracının kimseye ödeme yapmaması ve yalnızca tereke adına açılan hesaplara ödeme yapması için ihtar gönderebilir.

Benzer şekilde, mirasbırakanın ölümü anında devam eden sözleşmelerden kaynaklanan hak edişler, sigorta tazminatları, şirket kar payları, emekli maaşları veya sosyal güvenlikten doğan diğer düzenli haklar da tereke adına güvence altına alınabilir. Bu tür hakların korunması, yalnızca terekenin kaybını önlemekle kalmaz; aynı zamanda mirasın adil paylaşımının sağlanmasına da katkı sunar.

Taşınır Malların Muhafaza Altına Alınması

Taşınır malların tespiti kadar bunların korunması da önemlidir. Özellikle taşınabilir, kolay devredilebilir ve hızlı değer kaybedebilen ziynet eşyaları, elektronik cihazlar, sanat eserleri, maddi değeri yüksek taşınırlar veya ticari ürünler, mal kaçırma riskinin yüksek olduğu kalemlerdir. Sulh hâkimi, bu tür taşınırların tereke adına güvenli bir depoda muhafaza edilmesine, güvenilir bir kişiye tevdi edilmesine veya gerektiğinde mühürlenmesine karar verebilir.

Araçlar gibi yüksek değerde taşınır mallar bakımından, trafik tescil birimlerine yazı yazılarak aracın devrinin durdurulması ve satışının önlenmesi istenebilir. Ayrıca araçlara ihtiyati nitelikte “devredilemez” açıklamalı şerh konulması mümkündür. Bu tedbir, özellikle murisin ölümünden kısa süre önce araç satışının yapıldığı, ancak bedelin ödenip ödenmediğinin bilinmediği durumlarda önemli bir koruma sağlar.

Acele Müdahale Gerektiren Durumlar

Terekeye ilişkin bazı durumlar, gecikmesinde tehlike bulunan hâller kapsamında değerlendirilir ve derhâl tedbir alınması gerekebilir. Örneğin murisin ölümünden hemen sonra evde bulunan değerli eşyaların taşınması, banka hesaplarındaki yüksek meblağların çekilmesi, şirket kayıtlarının değiştirilmesi veya dijital cüzdanlara erişimin engellenmesi gibi durumlarda, sulh hâkimi derhâl tedbir kararı verebilir. Bu tür tedbirler, tarafların dinlenmesi beklenmeksizin dosya üzerinden verilebilir.

Acele tedbirler arasında taşınır malların hızlı şekilde mühürlenmesi, banka hesaplarının anında bloke edilmesi, kira ödemelerinin durdurulması, ödeme yerlerinin değiştirilmesi ve üçüncü kişiler nezdindeki malların geçici olarak korunması yer alır. Bu tedbirler geçici niteliktedir; ancak tespitin sağlıklı bir biçimde yapılması için hayati önem taşırlar.

TMK m. 589’un Koruma Önlemleri ve Uygulama Alanı

TMK m. 589 sulh hâkimine terekenin korunması yönünde çok geniş bir takdir yetkisi tanımaktadır. Hâkim, tespit sürecinin gerektirdiği tüm tedbirleri kendiliğinden alabilir; tarafların talepte bulunmasına gerek yoktur. Bu yetki, terekedeki malvarlığı unsurlarının kaybolmasını veya haksız şekilde el değiştirmesini önleme amacına yöneliktir. Hâkimin verdiği koruma tedbirleri, paylaşım ve tasfiye sürecini doğrudan belirlemese de, terekedeki malvarlığının doğru şekilde belirlenmesine hizmet eder.

Sonuç olarak terekenin korunmasına ilişkin tedbirler, tespit davasının ayrılmaz bir parçasıdır. Terekenin korunması sağlanmadan yapılacak tespit eksik ve güvenilmez olur. Bu nedenle sulh hâkiminin, TMK m. 589 uyarınca geniş yetkisini etkin kullanması, terekedeki malların kaybolmasını engellemesi ve maddi gerçekliğin korunmasını sağlayacak tüm önlemleri alması gerekmektedir.

6. Terekenin Tespiti Davasında İspat ve Delil İncelemesi

Bilirkişi İncelemeleri ve Teknik Değerlendirmeler

Terekenin tespiti davasında hâkimin re’sen araştırma yetkisi, delil sınırlarını genişletirken, teknik uzmanlık gerektiren malvarlığı unsurlarında bilirkişi incelemesini önemli kılar. Örneğin şirket paylarının değeri, ticari işletmenin aktif ve pasifleri, sanat eserlerinin değeri, dijital varlıkların takibi gibi konular genellikle bilirkişi raporuyla tespit edilir. Bu bağlamda hâkim, ihtiyaç gördüğünde bilirkişi görevlendirir ve bilirkişi raporu doğrultusunda malvarlığı unsurlarının değerini ve durumunu belirler. Bilirkişi incelemesi, mal kaçırma şüphesinin bulunduğu durumlarda özellikle önem taşır; çünkü teknik veriler, hesap hareketleri ve bilanço analizleri bu süreçte gerekli bilimsel temelleri oluşturur.

Bilirkişi raporuna dayanarak hâkim, taşınmaz veya taşınır değerinin tespitini, şirket hesaplarının açılışında ve kapanışındaki değişiklikleri, murisin sahip olduğu varlıkların üçüncü kişiler nezdinde görünmesini veya görünmemesini inceleyebilir. Bu süreçte bilinebilir: işletmenin stok devir hızı, paravan şirket işlemleri, nakit çıkışları, kaynak bağlantısı ve murise ait olduğu ileri sürülen varlıkların devri gibi hususlar. Bilirkişi raporu, mahkeme açısından sadece değer biçme aracı değil; aynı zamanda malvarlığı değişimlerinin hukuki sebeplerini saptamada da işlev görür.

Belge, Kayıt ve Kurum Yazışmaları

Terekenin tespiti davasında her şey kayıtlı belgelerle sabitlenmez; ancak belge ve kayıtlar hâkimin ana dayanaklarını oluşturur. Tapu kütüğü, banka hesap dökümü, noter sözleşmeleri, ticaret sicili belgeleri, defter kayıtları, vergi dairesi yazışmaları ve kamu kuruluşları arşivi burada devreye girer. Bu kapsamda hâkim, ilgili kurumlara yazı yazarak murisin ölüm tarihi itibarıyla malvarlığı unsurlarına ilişkin bilgi ve belge talebinde bulunur. Bu işlemler, terekedeki bilgi boşluklarının doldurulması bakımından kritik öneme sahiptir.

Özellikle murisin ölümünden kısa süre önce yaptığı banka işlemleri, kayıtlı taşınmazlardan gelen olağan dışı çıkışlar, şirket hesaplarının kapanması veya yeniden yapılandırılması gibi hususlar belge ve kayıtlarla ortaya konabilir. Bu yönüyle, tespit davasında hâkim yalnızca taraf beyanına bağlı kalmaz; kurum belgeleri, resmi sorgulamalar ve müzekkere yazışmaları ile sürecin maddi gerçekliğini tespit eder.

Tanık Anlatımlarının Sınırı

Tanık beyanları, terekenin tespitinde destekleyici delil niteliğinde olabilir; ancak tanık ifadesi tek başına malvarlığının kapsamını kesin biçimde belirlemeye yetmez. Bu nedenle tanık beyanları, belge ve teknik raporlar ile desteklenmelidir. Uygulamada mirasçılardan biri, murisin “şu taşınmaz bana devredildi” veya “banka hesabından büyük bir çekim yapıldı” şeklinde beyan sunabilir; ancak mahkeme, bu tür beyanları geçerli kabul etmeden önce ilgili kayıtları, bankacılık hareketlerini ve tapu devrini inceler.

Tanık anlatımının güvenilirliği, tanığın araştırma süresince ulaşılıp ulaşılamadığı, ifadenin tutarlılığı ve tarafla ilişkisinin durumu gibi kriterler açısından değerlendirilir. Tanık beyanı ile birlikte malik hâlinde bulunan kişilerden veya murisin muhasebe kayıtları üzerinden yapılacak teknik tespitlerden yaratılacak korelasyon, tespitin güvenilirliğini artırır.

Mal Kaçırma Şüphesinin Hukuki Değerlendirilmesi

Mal kaçırma şüphesi, terekenin tespitinde en kritik ve riskli boyuttur. Bu şüphe, murisin ölümünden önce yaptığı şahsi veya aile içi işlemlerle, terekede olması gereken malların üçüncü kişilere devri, banka hesaplarının boşaltılması, taşınmazların şüpheli fiyatlarla devri gibi olgularla belirlenebilir. Bu tür şüpheler neticesinde hâkim, bilanço değişikliklerini, banka çıkışlarını, tapu devirinde rayiç bedel dışı fiyatlandırmayı, mirasçılarla üçüncü kişiler arasındaki borç ilişkilerini dikkatle analiz eder.

Hukuken mal kaçırma şüphesinin değerlendirilmesi, murisin ölüm tarihine çok yakın tasarrufları, üçüncü kişilere orantısız devirleri, mirasçıların habersiz tasarrufları ve terekede yer alması gereken unsurların ani şekilde yer değiştirmesi gibi kriterler üzerinden yapılır. Bu noktada hâkim, TMK’nın genel hükümleri ile birlikte Türk Borçlar Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenen “iyi niyet” ilkesi ve “haksız zenginleşme” hükümlerinden de faydalanabilir. Örneğin murisin ölmeden önce tasarruflarında gereken özeni göstermediği, mirasçılara karşı sorumluluğu bulunduğu mahkemece değerlendirilmişse, bu durum tespit davasının sonucunu doğrudan etkileyebilir.

Sonuç olarak ispat ve delil incelemesi, terekenin tespiti davasının hem maddi hem usulî yönünü derinlemesine etkilemektedir. Teknik raporlar, kurum sorgulamaları, tanık beyanları ve şüpheli işlemler birlikte değerlendirildiğinde hâkim, terekenin gerçek kapsamına ulaşabilir. Bu sürecin eksiksiz yürütülmesi, mirasçılar arasındaki hakîkî eşitliği sağlamak ve malvarlığının doğru şekilde paylaşılmasına zemin hazırlamak açısından büyük önem taşır.

7. Tespit Kararının Sonuçları ve Hukuki Etkisi

Tespit Kararının Hukuki Niteliği: Kesin Hüküm Teşkil Etmemesi

Terekenin tespiti davası sonucunda verilen karar, niteliği itibarıyla maddi anlamda kesin hüküm oluşturmaz. Bu husus, tespit davasının amacından kaynaklanır. Tespit kararı, mirasbırakanın ölüm anı itibarıyla malvarlığının mevcut durumunun belirlenmesine, kayıt altına alınmasına ve korunmasına yönelik bir idari–tespit fonksiyonu taşır. Dolayısıyla tespitin nihai bir paylaşım, üstün hak tanıma veya mülkiyet belirleme niteliği bulunmamaktadır.

Öğretide ve yargısal uygulamada kabul edilen görüş, terekenin tespiti kararının “delil başlangıcı” niteliğinde olduğu yönündedir. Bu nedenle karar, murise ait olduğu belirlenen bir malın kesin olarak terekeye dahil olduğu anlamına gelmediği gibi, tespitte yer almayan bir malın terekeden tamamen hariç kaldığı anlamına da gelmez. Hâkim, tespit sürecinde elde ettiği bulgularla bir envanter ve koruma kararı oluşturur; ancak bu envanterin bağlayıcılığı yalnızca koruma ve yönetim amaçlıdır.

Tespit Kararının Paylaşım Davalarına Etkisi

Terekenin tespiti kararı, mirasın paylaşılması davalarında önemli bir başlangıç noktasıdır. Çünkü paylaşım davası açıldığında, taraflar terekedeki malvarlığının kapsamı, değerleri ve mevcut durumları hakkında tartışma yaşar. Tespit davasında belirlenen envanter, bu tartışmanın çözümünde mahkeme açısından başvuru kaynağı oluşturur. Her ne kadar kesin hüküm niteliği taşımıyor olsa da, envanter kayıtları ve tespit edilen malvarlığı unsurları, paylaşımın sağlıklı yürütülmesi için yol gösterici niteliktedir.

Paylaşım davalarında hâkim, tespit davası sırasında elde edilen verileri dikkate alır, ancak tarafların yeni delil sunmasına da açıktır. Tespit davasında yer almayan bir mal paylaşım davasında gündeme gelebilir; bunun tespit davasında “yok” olarak değerlendirilmiş olması paylaşım hakimince bağlayıcı bir sonuç yaratmaz. Zira tespit kararının amacının koruma olduğu unutulmamalıdır.

Tespitin Tenkis Davalarına Etkisi

Tenkis davaları, mirasbırakanın saklı payı ihlal eden tasarruflarının iptali amaçlıdır. Bu davalarda mirasbırakanın tasarruf özgürlüğünün sınırları, mirasçıların saklı payları ve mirasbırakanın sağlığında yaptığı kazandırmalar dikkate alınır. Terekenin tespiti davasında belirlenen envanter, tenkis davası için başlangıç verisi olabilir. Özellikle ölümden kısa süre önce yapılan taşınmaz devri, banka hareketleri veya bağış niteliğindeki tasarruflar tespit davası sırasında belirlenmişse, bu veriler tenkis davasında delil başlangıcı olarak kullanılabilir.

Ancak tespit kararı, tasarrufun hukuki niteliğini belirlemez; örneğin tespit edilen bir taşınmaz devrinin bağış mı, satış mı olduğu veya muvazaa içerip içermediği tespit davasının konusu değildir. Bu belirleme, ancak tenkis veya muris muvazaası davasında yapılabilir. Tespit kararı yalnızca malın varlığını, değerini ve güncel durumunu ortaya koyar; hukuki nitelendirme ise ayrı davaların konusudur.

Muris Muvazaası ve Diğer Uyuşmazlıklara Etkisi

Terekenin tespiti davası, muris muvazaası davalarında da önemli bir fonksiyon görür. Özellikle murisin ölümünden kısa süre önce yaptığı taşınmaz devri, banka hesabındaki olağan dışı para çıkışları veya aile bireyleri arasında yapılan dikkat çekici tasarruflar, tespit sürecinde ortaya konabilir. Tespit sırasında elde edilen belgeler, muvazaa davası açıldığında mahkemeye sunulan deliller arasında yer alır. Ancak yine vurgulamak gerekir ki, tespit kararı muvazaanın varlığını ispat eden veya reddeden bir karar değildir; sadece maddi olguların tespitine yöneliktir.

Aynı şekilde tereke alacaklarına ilişkin açılacak davalarda da tespitin belirleyici etkisi vardır. Mirasbırakanın borçları, alacakları ve mali yükümlülükleri tespit davasında belirlenmiş olabilir; bu durum hem alacaklılar hem de mirasçılar açısından borç–alacak dengesinin ortaya konulması bakımından önem taşır. Ancak borcun hukuki geçerliliği veya alacağın tahsili tespitin konusu değildir; bu hususlar ayrı davalarda çözümlenir.

Tespit Kararının Delil Başlangıcı Niteliği

Tespit kararının en önemli etkisi, diğer miras davalarında “delil başlangıcı” oluşturan bir belge niteliği taşımasıdır. Tespit sırasında tutulan defter, mühürleme işlemleri, kurum yazışmaları, bilirkişi raporları ve terekedeki malvarlığı unsurlarının listesi, sonraki davalarda başlangıç verisi olarak kabul edilir. Delil başlangıcı niteliği, tespitin kesin hüküm teşkil etmemesinin doğal sonucudur.

Tespit kararı bu yönüyle hem paylaşım davasının sağlıklı yürütülmesini hem de tenkis, muvazaa, katkı payı, değer artış payı gibi davalarda davacı veya davalı tarafın ispat yükünü destekleyen bir fonksiyon görür. Hâkim, tespit sırasında elde edilen verileri esas alarak değerlendirmeyi genişletebilir; ancak bu veriler tarafları bağlamaz, sadece yargılamanın sağlıklı yürütülmesine katkı sunar.

Terekenin Borçları Açısından Tespitin İşlevi

Terekenin borçlarının belirlenmesi, tespit davasının önemli sonuçlarından biridir. Özellikle murisin bankalara, vergi dairelerine, SGK'ya, üçüncü kişilere ve ticari ortaklıklarına karşı olan borçlarının doğru şekilde ortaya konulması, mirasın kabulü veya reddi noktasında mirasçıların bilinçli karar verebilmesi açısından zorunludur. Bu nedenle tespit davası, borçların kapsamının belirlenmesi bakımından hem mirasçıların hem alacaklıların menfaatine hizmet eder.

Sulh hâkimi, elde edilen bilgiler ışığında terekenin aktif ve pasif dengesini ortaya koyabilir; ancak borcun hukuki geçerliliği konusunda karar vermez. Tespitte yer alan borçlar, daha sonra açılacak alacak davalarında veya tasfiye sürecinde detaylı şekilde incelenebilir.

Sonuç olarak tespit kararı, terekenin hukuki niteliğini, kapsamını ve yönetimini belirleyen başlangıç kararıdır. Miras sürecinin bütün aşamalarında tespit kararı etkisini gösterir; ancak hiçbir zaman nihai ve kesin hüküm niteliği taşımaz. Bu yönüyle tespit kararı, miras hukuku sisteminin omurgasını oluşturan koruma ve belirleme fonksiyonunun bir parçasıdır.

8. Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar ve Genel Değerlendirme

En Sık Rastlanan Sorunlar

Terekenin tespiti davası, çoğu zaman mirasbırakanın ölümünden hemen sonra ortaya çıkan belirsizliklerin giderilmesi amacıyla açıldığından, uygulamada birçok pratik sorunla karşılaşılmaktadır. En temel sorun, mirasçılar arasında bilgi asimetrisinin bulunmasıdır. Özellikle mirasbırakan ile birlikte yaşayan veya malvarlığı işlemlerini yöneten mirasçılar, terekeye ilişkin bilgilere daha fazla hâkim olduğundan, diğer mirasçıların malvarlığı unsurlarına erişimi sınırlı kalabilir. Bu durum genellikle tereke malvarlığından bazı unsurların saklanması, eksik bildirilmesi veya murisin ölümüne yakın yapılan işlemlerin gizlenmesi gibi uyuşmazlıklara yol açar.

Bir diğer önemli sorun, terekeye ilişkin belgelerin dağınık olmasıdır. Banka hesapları farklı şehirlerdeki şubelerde bulunabilir; taşınmazların tapu kayıtları farklı illerde yer alabilir; dijital varlıklar yabancı platformlarda tutuluyor olabilir; şirkete ilişkin veriler ticaret sicil memurluklarında, birleşme-devam eden işletme defterlerinde veya bağımsız denetçilerin raporlarında bulunabilir. Bu da tespit sürecinin çok yönlü ve zaman alıcı olmasına sebebiyet verir.

Özellikle son dönemde dijital varlıklar, kripto portföyler, yabancı borsalarda tutulan hesaplar ve çevrimiçi gelir modellerinden doğan haklar terekede yer almaya başladığından, hâkimin bu tür varlıkları tespit edebilmesi teknik sınırlara takılabilmektedir. Çünkü dijital varlıkların tespitinde gizlilik, çoklu doğrulama sistemleri ve yurtdışı platformlarının yetki alanı gibi faktörler süreci zorlaştırır.

Eksik Tespit, Yeniden Tespit ve Genişletilmiş Talepler

Terekenin tespiti davasında sık karşılaşılan uyuşmazlıklardan biri, eksik tespit iddiasıdır. Tespit kararı verildikten sonra mirasçılar, tespitte yer almayan malvarlığı unsurlarının bulunduğunu ileri sürebilir. Bu durumda yeniden tespit veya tespit işlemlerinin genişletilmesi talep edilebilir. Uygulamada sulh hâkimi, eksik tespit iddiasını ciddi bir olguya dayanıyorsa değerlendirmeye alır ve yeni belgelerin ışığında tespiti genişletebilir.

Özellikle murisin ölümünden önce yaptığı ve sonradan ortaya çıkan taşınmaz devirleri, murisin borç-alacak ilişkilerinin açığa çıkması, şirket pay defterlerine sonradan ulaşılan kayıtlar, banka hesaplarının sonradan belirlenmesi veya dijital cüzdanlara ilişkin erişim sağlanması gibi durumlarda tespitin genişletilmesi zorunlu hâle gelir. Tespitin genişletilmesi, ilk tespitin hukuki etkisini ortadan kaldırmaz; yeni tespit, önceki verilerle bir arada değerlendirilir ve terekenin nihai kapsamı ortaya konulur.

Bazen mirasçılar, tespit davası devam ederken yeni deliller sunarak taleplerini genişletir. Örneğin murisin ölümünden sonra ortaya çıkan kira sözleşmeleri, borç senetleri, e-ticaret platformlarındaki gelir kayıtları, PayPal veya benzeri finansal hesaplar tespit sürecinin kapsamını doğrudan etkileyebilir. Bu tür talepler, hâkimin re’sen araştırma yetkisinin genişliği nedeniyle süreç içinde dikkate alınabilir.

Tespit Kararının Sonraki Miras Davalarına Etkisi

Tespit kararı, her ne kadar kesin hüküm niteliği taşımıyor olsa da, sonraki miras davalarında yol gösterici bir etkiye sahiptir. Paylaşım davası, tenkis davası, muris muvazaası davası, katkı payı ve değer artış payı davaları gibi uyuşmazlıklarda hâkim çoğu zaman tespit davası sırasında elde edilen verileri inceleme konusu yapar. Bu veriler arasında: defter tutma kayıtları, mühürleme raporları, banka hesap hareketleri, kurum müzekkerelerine verilen cevaplar, bilirkişi tespitleri yer alır.

Tespit kararının “delil başlangıcı” niteliği, özellikle mal kaçırma ve muvazaalı işlemlerde önem kazanır. Örneğin murisin ölümünden kısa süre önce yaptığı bir taşınmaz devri tespit edilmişse, muvazaa davasında bu husus başlangıç delili olarak kabul edilir. Ancak tespit kararı tek başına hukuki nitelendirme yapmaz; murisin kastı, tasarrufun hukuki amacı ve muvazaa olup olmadığı ilgili davada ayrıca incelenir.

Tespitin kapsamı, terekenin borçları açısından da belirleyicidir. Mirasçılar bazen alacaklıların haciz işlemleriyle karşılaşabilir ve borçların ne ölçüde terekeden karşılanacağı belirsiz olabilir. Tespit davasında elde edilen veriler, borç–alacak dengesinin anlaşılması bakımından ileride açılacak alacak veya istirdat davalarına fiili zemin hazırlar.

Genel Değerlendirme ve Sonuç

Terekenin tespiti davası, miras hukuku sürecinin en kritik aşamalarından biridir ve koruyucu nitelikte bir mekanizma olarak işlev görür. Bu dava, mirasın paylaşılmasından önce mutlaka yapılması gereken bir adım niteliğinde olmayabilir; ancak uygulamada çoğu uyuşmazlığın sağlıklı şekilde çözümlenebilmesi için tespitin yapılmış olması büyük avantaj sağlar. Tespit işlemi eksiksiz yürütüldüğünde, mirasçıların hak kaybı yaşamasının önüne geçilir, mal kaçırma şüphesine konu işlemler kayıt altına alınır ve mirasın tasfiyesi şeffaf bir zemine oturtulur.

Genel olarak tespit davası, mirasbırakanın malvarlığının korunması, ortaya çıkarılması ve ileride doğacak uyuşmazlıkların çözülmesine yönelik güçlü bir araçtır. Sulh hâkiminin TMK m. 589 kapsamında sahip olduğu geniş yetkiler, tespitin sadece taraf beyanlarına dayalı değil, maddi gerçeğin araştırılmasına dayalı şekilde yürütülmesini sağlar. Mahkemenin re’sen araştırma yetkisi sayesinde tespit, miras hukukunun tüm sonraki aşamalarına ışık tutan güvenilir bir başlangıç noktası hâline gelir.

Bu nedenle terekenin tespiti davası, miras hukukunda hem koruyucu hem düzenleyici bir işlev üstlenmekte, mirasçılar arasındaki uyuşmazlıkların çözümüne somut veri zemini oluşturmaktadır. Uygulamada karşılaşılan sorunların büyük bölümü, tespit sürecinin eksik yürütülmesinden veya malvarlığı unsurlarının zaman içinde ortaya çıkmasından kaynaklandığından, tespitin kapsamlı ve özenli bir biçimde yapılması mirasın adil, şeffaf ve hukuka uygun şekilde tasfiye edilmesi açısından zorunludur.


İletişim

Terekenin tespiti davası ve miras hukukuna ilişkin hukuki süreçlerde profesyonel değerlendirme veya bilgi talep etmeniz hâlinde, Avukat İnanç Eker Hukuk Bürosu ile aşağıdaki iletişim kanalları üzerinden ulaşabilirsiniz.

Avukat İnanç Eker Hukuk Bürosu

Adres: Barbaros Mahallesi, Mor Menekşe Sokak, Deluxia Suites Sitesi, No: 3A, Kat: 12, Daire: 155, Ataşehir / İstanbul
Telefon: 0 (216) 514 74 04
WhatsApp: 0 (532) 245 74 66
E-posta: info@inanceker.av.tr
Web Site: https://inanceker.av.tr
Google Haritalar: Konumu Görüntüle
LinkedIn: Av. İnanç Eker


Merhaba. Telefon Yardım Hattımıza Hoşgeldiniz. Nasıl yardımcı olabiliriz?
Merhaba. Bize haritadan kolayca ulaşabilirsiniz.