Tıbbi Malpraktis

İçindekiler
Tıbbi Malpraktis Nedir? | Av. İnanç Eker

Tıbbi Malpraktis Nedir?

Tıbbi malpraktis, sağlık hizmeti sunan kişi ve kuruluşların tıbbi müdahale sürecinde tıp biliminin güncel gereklerine aykırı davranmaları, gereken özeni göstermemeleri veya hukuka aykırı şekilde hareket etmeleri sonucu hastada zarara yol açmaları hâlinde doğan hukuki sorumluluğu ifade eder. Malpraktis kavramı, yalnızca tıbbi tekniğe aykırılığı değil; hastanın bilgilendirilmiş rızasının alınmamasını, tıbbi kayıtların eksik tutulmasını, tanı ve tedavi süreçlerinin hatalı yönetilmesini ve sağlık hizmetinin organizasyonundaki eksiklikleri de kapsar. Bu nedenle tıbbi malpraktis, hem özel hukuk hem idare hukuku hem de ceza hukuku bakımından çok boyutlu bir sorumluluk alanıdır.

Türk hukukunda tıbbi müdahalelerin hukuka uygunluk şartları; Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan “kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı”, Türk Borçlar Kanunu’nun 49 ve devamı maddelerinde düzenlenen haksız fiil hükümleri, 506 ila 517. maddelerinde düzenlenen vekâlet sözleşmesinden doğan sorumluluk, Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 4, 5, 22, 24 ve 25. maddelerinde yer alan hasta hakları ve aydınlatılmış onam ilkesi ile çerçevelenir. Bu düzenlemeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, hekim ve sağlık kuruluşlarının “özen borcunun” kaynağı pozitif hukukta açık şekilde yer almaktadır.

Tıbbi malpraktis iddiasının ileri sürülmesi için zararın tıbbi müdahaleyle ilişkili olması ve müdahalenin tıp biliminin genel kabul görmüş kurallarına aykırı şekilde gerçekleştirilmiş olması gerekir. Bu bağlamda malpraktisin değerlendirilmesinde temel ölçüt, ortalama bir meslek mensubundan beklenen özen ve dikkat düzeyidir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da hekim, "aynı koşullarda bulunan makul ve bilgili bir meslektaşın göstereceği özen" standardına göre değerlendirilir. Bu nedenle malpraktis yargılaması teknik, bilimsel ve hukuki bir incelemeyi zorunlu kılar.

Aşağıda, tıbbi malpraktis kavramının hukuki dayanakları, kapsamı ve temel ilkeleri akademik nitelikte ayrıntılı biçimde ele alınmaktadır.

1. Tıbbi Malpraktisin Tanımı, Kapsamı ve Hukuki Çerçeve

Tıbbi malpraktisin hukuki çerçevesi, sağlık hizmeti sunanların özen borcunun kapsamı ve bu borcun ihlal edilmesi hâlinde doğacak sorumlulukla belirlenir. “Özen borcu”, hekim ve sağlık personelinin mesleğini icra ederken tıp biliminin güncel ilkelerine, kanıta dayalı tıp standartlarına ve somut olayın gerektirdiği dikkat seviyesine uygun davranma yükümlülüğüdür. Bu yükümlülüğün dayanağı Türk Borçlar Kanunu’nun 506. maddesidir:

“Vekil, vekâlet borcunu ifa ederken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değildir; ancak yaptığı işlerde vekâleti gereği gibi ifa etmemesinden doğan zararı gidermekle yükümlüdür.”

Bu hüküm uyarınca hekim bir “sonuç borcu” değil, “özen borcu” altındadır. Ancak Yargıtay, özellikle estetik müdahaleler, organ koruyucu cerrahi girişimler, doğum süreçleri ve yüksek riskli işlemler bakımından hekimin daha yüksek bir dikkat standardı ile hareket etmesi gerektiğini kabul etmektedir. Bu nedenle özen borcu, somut olaya ve ihtisas alanına göre genişleyebilen, dinamik bir hukuki yükümlülüktür.

Hasta Hakları Yönetmeliği'nin 4. maddesi, sağlık hizmetinin “tıbbi gereklere uygun olarak ve eşitlik ilkesi çerçevesinde” sunulması gerektiğini; 22. maddesi ise hastanın her türlü tıbbi girişim öncesinde “aydınlatılmış onam”ının alınmasını öngörmektedir. Yönetmeliğin 24. maddesi gereğince, tıbbi müdahalenin kişinin bilgilendirilmiş rızasına dayanması zorunludur. Aydınlatılmış onamın yokluğu veya eksikliği, tıbbi malpraktis sorumluluğunda başlı başına hukuka aykırılık sebebi kabul edilmektedir.

Hekim sorumluluğunun doğması için yalnızca tıbbi tekniğe aykırılık değil; organizasyon, denetim, kayıt tutma, izlem ve gözetim yükümlülüklerinin ihlali de yeterlidir. Yargıtay, sağlık kuruluşlarının “organizasyon kusuru” kapsamında; yeterli donanım bulundurmamayı, sterilizasyon eksikliğini, yetkisiz kişilerin işlem yapmasına izin verilmesini ve acil müdahaleye uygun ekip kurulamamasını kusur olarak kabul etmektedir.

Ceza hukuku yönünden sorumluluk ise Türk Ceza Kanunu’nun 85 ve 89. maddelerinde düzenlenen taksirle yaralama ve taksirle ölüme sebebiyet verme suçlarıyla ilişkilidir. Hekimin gerekli dikkat ve özeni göstermemesi sonucu zarar meydana gelmişse, fiilin ağırlığına göre cezai sorumluluk gündeme gelebilir. Ceza yargılamasında illiyet bağı, öngörülebilirlik ve dikkat yükümlülüğünün ihlali temel belirleyici kriterlerdir.

İdare hukuku bakımından ise kamu hastanelerinde çalışan hekimlerin eylem ve işlemleri “hizmet kusuru” kapsamında değerlendirilir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca açılacak tam yargı davaları, kamu hizmetinin kötü işlemesinden doğan zararların tazminine yöneliktir. Kamu hastanelerinin sorumluluğunda hizmetin geç işlemesi, hiç işlememesi veya kötü işlemesi değerlendirilir.

Özel hastanelerde ise sorumluluk Türk Ticaret Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde belirlenir. Özel sağlık kuruluşları tacir sıfatında olduğundan, TTK m.18/II gereğince “basiretli bir iş insanı gibi davranma yükümlülüğü” altındadır. Bu yükümlülük, sağlık hizmeti organizasyonunda yüksek özen standartlarını zorunlu kılar.

Tıbbi malpraktisin kapsamı, tanı hataları, tedavi hataları, müdahalenin zamanlamasındaki hatalar, cerrahi tekniklere aykırılıklar, yetkisiz kişilerce yapılan işlemler, bilgilendirme eksiklikleri, enfeksiyon kontrolü ihlalleri, yanlış ilaç uygulamaları ve postoperatif bakım yetersizliklerini içerir. Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre “komplikasyon” ile “kusur” birbirinden ayrılmalı; ancak komplikasyonun yönetimindeki gecikme veya ihmal kusur oluşturur.

Bu çerçevede tıbbi malpraktis, yalnızca tıbbi tekniğe aykırı müdahaleleri değil; sağlık hizmetinin planlanması, yürütülmesi, denetlenmesi ve kayıt altına alınmasına ilişkin tüm yükümlülüklerin ihlalini kapsayan geniş bir hukuki kavramdır. İzleyen bölümlerde, malpraktisin türleri, kusurun belirlenmesi, illiyet bağı, deliller, Yargıtay içtihatları ve tazminat süreçleri ayrıntılı biçimde incelenecektir.

2. Tıbbi Malpraktis Türleri: Tanı, Tedavi, Cerrahi, Estetik ve Diğer Tıbbi Müdahalelerde Hukuka Aykırılık

Tıbbi malpraktisin temelini, sağlık hizmetinin her aşamasında ortaya çıkabilecek özen borcu ihlalleri oluşturur. Tanı, tedavi, cerrahi girişim, ilaç uygulamaları, estetik işlemler, doğum süreci, diş hekimliği müdahaleleri ve postoperatif izlem süreçleri; tıp biliminin standartlarına aykırı davranılması hâlinde hukuki sorumluluk doğuran alanlardır. Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca “kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren kişinin bu zararı gidermekle yükümlü olduğu” kabul edilir. Bu genel ilke, tıbbi müdahale alanında TBK m. 506 vd. hükümleri ile somutlaşmakta; tıbbi standartlara aykırılık kusurun belirlenmesinde temel ölçüt haline gelmektedir.

Yargıtay'ın istikrar kazanmış içtihatlarında malpraktis türleri belirli kategoriler altında incelenmekte olup, değerlendirme her zaman somut olayın koşullarına göre yapılır. Aşağıda tıbbi malpraktisin başlıca türleri, hukuki çerçeveleri ve içtihatlarda benimsenen kriterler akademik nitelikte ele alınmıştır.

2.1. Tanı (Teşhis) Hataları

Tanı hataları, tıbbi malpraktis iddialarının en önemli alanlarından biridir. Hekimin anamnez alma, fizik muayene yapma, gerekli laboratuvar ve görüntüleme tetkiklerini isteme, sonuçları yorumlama ve ayırıcı tanı yöntemlerine başvurma yükümlülüğü tıp biliminin temel gerekliliklerindendir. Bu yükümlülük Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 4. maddesinde yer alan “tıbbi gereklere uygun hizmet alma hakkı” ile desteklenir.

Yargıtay, tanı hatalarında özellikle gecikmiş tanı üzerinde durmakta; hastanın zamanında müdahale edilememesi nedeniyle zararın artmasını kusur kapsamında değerlendirmektedir. Akut miyokard enfarktüsü, serebrovasküler olay, sepsis, akut batın ve gebelikte riskli tablolar gibi durumlarda erken tanı hayatî önem taşıdığından, hekimden “artırılmış dikkat yükümlülüğü” beklenir. Bu yaklaşım, hekimlerin tıbbi gereklilikler çerçevesinde gerekli tetkikleri zamanında istememesinin hukuki sorumluluk doğuracağı anlamına gelir.

Tanı hataları yalnızca acil vakalarla sınırlı değildir. Radyoloji raporlarında bulguların gözden kaçırılması, dermatolojik lezyonların malignite şüphesiyle değerlendirilmemesi, diş hekimliğinde sinüs perforasyonunun fark edilmemesi, yeni doğan izlemlerinde enfeksiyon bulgularının gözden kaçırılması da tanı hatası kategorisine girer. Yargıtay, bu tür hataların hekim tarafından öngörülebilir nitelikte olması hâlinde kusurun varlığını kabul etmektedir.

2.2. Tedavi Hataları

Tedavi süreci tıbbi müdahalenin en geniş uygulama alanıdır ve bu süreçte yapılan hatalar çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Yanlış tedavi protokolünün seçilmesi, yanlış ilaç veya doz uygulanması, ilaç etkileşimlerinin göz ardı edilmesi, tedavi sürecinin yeterince izlenmemesi, komplikasyon gelişmesine rağmen müdahalenin geciktirilmesi, tıbbi cihazların hatalı kullanımı ve enfeksiyon kontrolüne ilişkin yükümlülüklerin ihlali tedavi hataları arasında yer alır.

Türk Borçlar Kanunu’nun 51 ve 52. maddelerinde zarar ve tazminatın belirlenmesine ilişkin düzenlemeler yer almakta olup, hekim tedavi sürecindeki hataları nedeniyle meydana gelen zarardan hukuken sorumludur. Yargıtay, özellikle hastane enfeksiyonu davalarında sterilizasyon yükümlülüğüne dikkat çekmekte; sağlık kuruluşunun gerekli önlemleri almaması hâlinde ağır organizasyon kusuru bulunduğunu kabul etmektedir.

Tedavi sürecinin izlenmesi, hekimin gözetim yükümlülüğünün bir parçasıdır. Postoperatif dönemde kanama, enfeksiyon, solunum sıkıntısı veya nörolojik bulguların gelişmesi gibi durumlarda erken müdahale hayatî öneme sahiptir. Yargıtay, bu süreçte gerekli izlem yapılmaması ve tablonun geç fark edilmesi hâlini kusur olarak nitelendirmektedir. Bu bağlamda hekim yalnızca tedaviyi uygulamakla değil, tedaviye bağlı riskleri izlemek ve yönetmekle de yükümlüdür.

2.3. Cerrahi Müdahalelerde Malpraktis

Cerrahi müdahalelerdeki malpraktis vakaları, genellikle tıbbi tekniğe aykırı uygulamalar veya postoperatif bakım eksiklikleri sonucunda ortaya çıkar. Yanlış bölge cerrahisi yapılması, cerrahi alanda yabancı cisim unutulması, damar ve sinir yapılarının özen borcuna aykırı şekilde zedelenmesi, anestezi hataları, cerrahi aletlerin uygunsuz kullanımı ve sterilizasyon eksiklikleri cerrahi malpraktis kapsamına girer.

Anestezi uygulamaları ise cerrahiden bağımsız olarak yüksek sorumluluk alanıdır. Anestezi hataları; yanlış ilaç uygulanması, doz hataları, alerji öyküsünün sorgulanmaması, hava yolu yönetimindeki yetersizlik, monitörizasyon eksikliği ve operasyon sırasında yaşamsal bulguların izlenmemesi şeklinde ortaya çıkabilir. Bu tür hatalar, hekim ve hastane yönünden hem hukuki hem cezai sorumluluk doğurabilir.

Yargıtay, cerrahi müdahalelerde özen borcunun değerlendirilmesinde tıbbi standartların somut olayla karşılaştırılması gerektiğini vurgulamaktadır. Cerrahi operasyon gereği ortaya çıkabilecek komplikasyonlar ile tıbbi hataların ayrımı önem taşır. Komplikasyonun “kaçınılmaz” olması değil, “yönetilebilir” olması önemlidir. Komplikasyon gelişmesinin tek başına kusur oluşturmadığı, ancak komplikasyonun erken fark edilmemesi veya yanlış yönetilmesinin kusur teşkil ettiği kabul edilmektedir.

2.4. Estetik Amaçlı Müdahalelerde Malpraktis

Estetik müdahaleler, tıbbi malpraktis iddialarında son yıllarda en yüksek artış gösteren alanlardan biridir. Bu artışın temel nedenlerinden biri, tıbbi bilgi gerektiren uygulamaların tıp dışı kişiler veya yetersiz eğitimli personeller tarafından yapılmasıdır. Dolgu ve botoks uygulamalarında damar içi enjeksiyon, nekroz, yüz sinir hasarı, asimetri, doku deformasyonu gibi komplikasyonlar sıklıkla malpraktis iddiasına konu olur.

Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında, yetkisiz kişilerin tıbbi veya tıbbi nitelikteki işlemleri yapması ağır kusur olarak kabul edilmektedir. 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun uyarınca hekimlik yetkisi bulunmayan kişilerin tıbbi işlem yapması yasaktır. Estetik amaçlı lazer cihazı kullanımı dahi belirli eğitim şartlarına bağlanmış olup, bu işlemlerin öngörülebilir riskleri karşısında işletmecinin ve personelin hukuki sorumluluğu bulunmaktadır.

Lazer epilasyon, cilt yenileme ve benzeri işlemlerde cihazın hatalı ayarlanması, cilt tipinin yanlış değerlendirilmesi, uygun olmayan enerji seviyelerinin kullanılması ve cihaz bakım eksiklikleri sonucu meydana gelen yanıklar, sağlık kuruluşu açısından hem organizasyon kusuru hem de personel kusuru olarak sorumluluk doğurur. Bu tür vakalarda bilirkişi incelemesi cihaz kayıtları, eğitim belgeleri ve işlem formları temelinde yapılmaktadır.

2.5. Diş Hekimliği Müdahalelerinde Malpraktis

Diş hekimliği alanında malpraktis; yanlış kanal tedavisi, sinüs perforasyonu, mandibular kanalın yanlış değerlendirilmesi sonucu sinir hasarı, uygun olmayan implant seçimi, protez planlama hataları, sterilizasyon eksiklikleri ve enfeksiyon kontrolünün sağlanmaması gibi durumlarda ortaya çıkmaktadır. Diş hekimliği uygulamalarında radyolojik planlamanın doğru yapılması, implantın kemik hacmine uygun yerleştirilmesi ve anatomik yapıların dikkate alınması esastır.

Yargıtay özellikle diş hekimliği uygulamalarında komplikasyon ile kusur ayrımında titizdir. Sinüs perforasyonunun erken fark edilmemesi, ameliyat bölgesinde yabancı cisim bırakılması, çene kırığının gecikmiş tanısı veya implantın anatomik yapılara zarar verecek şekilde yerleştirilmesi durumlarında ağır kusur kabul edilir. Türk Borçlar Kanunu’nun 112. maddesi uyarınca borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle doğan zararların tazmini gündeme gelir.

2.6. Doğum Sürecinde ve Kadın Doğum Uygulamalarında Malpraktis

Kadın doğum uygulamalarında malpraktis iddiaları çoğunlukla fetal distresin zamanında fark edilmemesi, sezaryen endikasyonunun gecikmesi, doğum eyleminin hatalı yönetilmesi, epizyotomi uygulama hataları, omuz takılması (shoulder dystocia) yönetimindeki eksiklikler ve doğum sonrası kontrollerin yetersizliği gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. Bu alandaki kusur değerlendirmelerinde “yüksek dikkat standardı” uygulanır.

Yeni doğanda hipoksik iskemik ensefalopati, brakial pleksus hasarı, intraventriküler kanama veya kalıcı nörolojik sekeller gibi tablolar doğum sürecindeki malpraktisle ilişkilendirilebilir. Yargıtay, doğum sürecinin yalnızca doğum anı ile sınırlı olmadığını, gebeliğin izlenmesi, risk yönetimi ve doğum sonrası bakım süreçlerinin de özen borcu kapsamında olduğunu açıkça vurgulamaktadır.

Sonuç olarak tıbbi malpraktis türleri geniş bir yelpazede değerlendirilmekte olup, her bir müdahale alanı kendine özgü tıbbi standartlara ve özen yükümlülüklerine tabidir. Bu nedenle her somut olay, branşın gereklilikleri, müdahalenin niteliği ve ortaya çıkan zararın seyri dikkate alınarak bilimsel ve hukuki çerçevede ayrı ayrı incelenmelidir.

3. Kusur Ölçütü ve Hatalı Tıbbi Uygulamanın Belirlenmesi

Tıbbi malpraktis hukukunda kusurun belirlenmesi, zararın oluşumuna yol açan tıbbi müdahalenin mesleki standartlara uygun olup olmadığının değerlendirilmesi yoluyla yapılır. Hekim ve sağlık kuruluşlarının sorumluluğunun sınırları Türk Borçlar Kanunu, Hasta Hakları Yönetmeliği, Türk Ceza Kanunu ve ilgili özel düzenlemelerle belirlenmiştir. Ancak kusurun tespiti, teknik nitelik arz ettiği için çoğu durumda bilirkişi incelemesi zorunludur. Aşağıda, tıbbi malpraktiste kusurun belirlenmesinde uygulanan ölçütler hukuki dayanaklarıyla birlikte ayrıntılı şekilde değerlendirilmiştir.

3.1. Özen Borcu ve Objektif Mesleki Standart

Türk Borçlar Kanunu’nun 506. maddesi, vekâlet sözleşmesinin doğası gereği hekimin “özen borcu”nu açıkça hükme bağlar. Buna göre:

“Vekil, üstlendiği işi vekâlet hükümlerine uygun olarak, gereği gibi ifa etmekle yükümlüdür.”

Bu hüküm doğrultusunda hekim, tıbbi müdahalenin sonucunu garanti etmemekle birlikte, mesleğin gereklerine uygun davranmak, riskleri öngörmek, hastayı bilgilendirmek, komplikasyonları yönetmek ve tedaviyi bilimsel kurallara uygun yürütmekle yükümlüdür. Hekimin özen borcu, tıp biliminin genel kabul görmüş ilkeleri ve mesleki standartlar çerçevesinde değerlendirilir. Bu standart, Yargıtay tarafından “aynı koşullarda bulunan makul, dikkatli ve bilgi sahibi bir meslektaşın göstereceği özen düzeyi” olarak tanımlanmaktadır.

Özen borcu yalnızca teknik uygulamayla sınırlı olmayıp; tanı, tedavi, izlem, kayıt tutma, bilgilendirme, sterilizasyon, cihaz kullanım uygunluğu ve organizasyon unsurlarını da içerir. Dolayısıyla kusur değerlendirmesi yalnızca tıbbi işlemin niteliğiyle değil, müdahalenin tüm süreçleriyle birlikte yapılır.

3.2. Tıbbi Standarda Aykırılık

Bir tıbbi müdahalenin standartlara aykırı olup olmadığı değerlendirilirken, işlem zamanındaki güncel tıbbi bilgiler, ulusal ve uluslararası rehberler, branş derneklerinin mesleki kılavuzları, Sağlık Bakanlığı düzenlemeleri ve genel kabul gören bilimsel yöntemler dikkate alınır. Tıbbi standarda aykırılık, kusurun belirlenmesinde temel ölçüttür.

Örneğin gebelik izlemlerinde fetal distresin fark edilmemesi, kardiyak şikâyetli hastada EKG çekilmemesi, akut batın bulgularında görüntüleme yapılmaması, estetik müdahalelerde cilt tipinin değerlendirilmemesi, implant uygulamalarında radyolojik planlamanın yapılmaması teknik standarda aykırılık teşkil eder. Bu tür durumlarda kusur değerlendirmesi, ihmal edilen tıbbi gerekliliğin öngörülebilir olup olmadığına göre yapılır.

Tıbbi standarda aykırılığın belirlenmesinde bilirkişi incelemeleri önemli rol oynar. Bilirkişiler, tıp biliminin gerekleri ışığında hekim uygulamasının mesleki standartlarla uyumlu olup olmadığını değerlendirir. Bu nedenle bilirkişi raporlarının bilimsel gerekçeler içermesi ve somut olaya uygulanabilir nitelikte olması gerekir.

3.3. Aydınlatılmış Onam Eksikliği

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 24. ve 25. maddeleri, tıbbi müdahaleden önce hastanın bilgilendirilmiş rızasının alınmasını zorunlu kılar. Bu yükümlülük, tıbbi malpraktis sorumluluğunda ayrı bir kusur türü oluşturur. Aydınlatılmış onam, müdahalenin hukuka uygunluk şartlarından biridir; bu şart sağlanmadığı takdirde müdahale hukuka aykırı hale gelir.

Bilgilendirme; müdahalenin niteliği, riskleri, olası yan etkileri, komplikasyon ihtimalleri, alternatif tedaviler, tedavinin yapılmaması hâlinde ortaya çıkabilecek sonuçlar, iyileşme süreci ve kişinin sorumlulukları hakkında açık bir anlatım içermelidir. Eksik bilgilendirme, çoğu Yargıtay kararında başlı başına sorumluluk sebebi kabul edilmiştir.

Estetik müdahalelerde bilgilendirme yükümlülüğü daha geniş kapsamlıdır; çünkü bu işlemler çoğu zaman tıbbi zorunluluktan değil, kişinin görünümünü değiştirme isteğinden kaynaklanır. Bu nedenle risklerin ayrıntılı şekilde açıklanmaması kusur olarak değerlendirilir.

3.4. Öngörülebilirlik İlkesi

Hekimin sorumluluğu, öngörebileceği riskler bakımından söz konusudur. Türk Borçlar Kanunu’nun 50. maddesi gereğince, zarar gören kişi kusuru ispatla yükümlüdür; ancak hekim uygulamalarında öngörülebilirlik objektif ölçütlere göre değerlendirilir. Yargıtay uygulamasında hekimden beklenen, işlem sırasında ortaya çıkabilecek komplikasyonları öngörmek ve bunlara karşı gerekli tedbirleri almaktır.

Öngörülebilir olmayan, tıbbi literatürde nadiren görülen ve gerekli önlemler alınmasına rağmen kaçınılamayan sonuçlar kusur teşkil etmeyebilir. Ancak komplikasyonun yönetilmesinde gecikme, tanınmaması veya yanlış müdahale kusur oluşturur. Dolayısıyla “komplikasyon” kavramı kusurdan bağımsız değildir; komplikasyonun nasıl yönetildiği hukuki sorumluluk açısından belirleyicidir.

3.5. Organizasyon Kusuru

Organizasyon kusuru, sağlık kuruluşlarının hizmet sunumu sırasında gerekli yapısal ve sistemsel önlemleri almaması sonucu ortaya çıkan hukuka aykırılıklardır. Sağlık kuruluşları, TTK m.18/II uyarınca basiretli iş insanı gibi davranmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük; cihaz bakımının yapılmasını, yeterli nitelikte personel bulundurulmasını, enfeksiyon kontrol önlemlerinin alınmasını, acil müdahale kapasitesinin sağlanmasını ve yetkisiz kişilerin tıbbi işlem yapmasının önlenmesini kapsar.

Yargıtay, organizasyon kusurunu özellikle özel hastaneler ve estetik merkezleri bakımından geniş yorumlamaktadır. Yetkisiz kişilerin lazer veya dolgu işlemi yapmasına izin verilmesi, steril olmayan ortamda müdahale yapılması, cihazların bakım kayıtlarının bulunmaması, acil ekip kurulmamış olması ve personel eksikliği tipik organizasyon kusurlarıdır. Bu durumda kusur yalnızca işlemi yapan kişiye değil, işletmeci ve kurum yöneticilerine de atfedilir.

3.6. Kayıt Tutma Yükümlülüğünün İhlali

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 16. maddesi gereğince tıbbi kayıtların doğru, eksiksiz ve düzenli tutulması zorunludur. Eksik kayıt tutulması, tıbbi müdahalenin standarda uygunluğunun değerlendirilmesini imkânsız kılar ve Yargıtay tarafından kusur karinesi olarak kabul edilir. Epikrizlerin eksik hazırlanması, görüntüleme ve laboratuvar sonuçlarının kaydedilmemesi, aydınlatılmış onam formunun bulunmaması, işlem sırasında kullanılan malzemelerin kayıt altına alınmaması ciddi kusur olarak değerlendirilir.

Kayıt eksikliği, hekim lehine değil aleyhine yorumlanır. Tıbbi kayıtlar yalnızca hasta bakımının devamlılığını sağlamakla kalmaz; aynı zamanda hukuki sorumluluğu doğrudan etkileyen delil niteliği taşır.

3.7. Ekip Sorumluluğu ve Yardımcı Kişilerin Kusuru

Tıbbi müdahale çoğu zaman bir ekip işidir. Cerrahi operasyonlar, doğum süreçleri, yoğun bakım tedavileri ve acil müdahaleler pek çok sağlık personelinin koordinasyonunu gerektirir. Türk Borçlar Kanunu’nun 116. maddesi uyarınca yardımcı kişilerin fiillerinden sorumluluk doğar. Yargıtay da sağlık kuruluşlarının ve hekimlerin, gözetimleri altındaki personelin hatalarından sorumlu olduğunu kabul etmektedir.

Örneğin anestezi teknisyeninin monitörizasyon hatası, hemşirenin yanlış ilaç uygulaması, radyoloji teknisyeninin görüntüleme parametrelerini yanlış ayarlaması veya sterilizasyon görevlisinin eksik işlem yapması durumunda sorumluluk yalnızca personelde değil, aynı zamanda kurumda ve gözetim sorumluluğu bulunan hekimde doğabilir.

3.8. Sonuç: Kusur Tespitinde Çok Boyutlu Değerlendirme

Tıbbi malpraktiste kusurun belirlenmesi, yalnızca bir teknik hatanın varlığına indirgenemez. Tıbbi standarda uygunluk, özen borcu, öngörülebilirlik, bilgilendirme, organizasyon, kayıt tutma ve ekip yönetimi unsurlarının tamamı birlikte değerlendirilmelidir. Bu çerçevede kusur değerlendirmesi, bilimsel, hukuki ve etik ilkelerin birlikte uygulandığı karma bir süreçtir.

İzleyen bölümde illiyet bağı, bilirkişi raporlarının rolü ve tıbbi hatanın sonuçla ilişkisi ayrıntılı şekilde incelenecektir.

4. İlliyet Bağı ve Tıbbi Müdahale ile Zarar Arasındaki Nedensellik İlişkisi

Tıbbi malpraktis davalarında illiyet bağı (nedensellik ilişkisi), hukuki sorumluluğun en temel unsurlarından biridir. Hekimin veya sağlık kuruluşunun hukuka aykırı davranışı ile ortaya çıkan zarar arasında uygun bir sebep-sonuç ilişkisinin bulunması gerekir. İlliyet bağı, Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi (haksız fiil sorumluluğu), 112. maddesi (ifa etmeme sorumluluğu) ve 506. maddesi (vekâlette özen borcu) çerçevesinde değerlendirilir. Ayrıca tıbbi malpraktis iddialarında illiyet bağı, ceza hukuku bakımından TCK m. 85 ve 89 kapsamındaki taksirle yaralama/ölüm suçlarında da belirleyici bir unsurdur.

Tıbbi müdahale alanında illiyet bağının belirlenmesi, teknik tıp bilgisini ve hukuki ölçütleri birlikte gerektirir. Bu nedenle malpraktis davalarında nedensellik ilişkisi çoğunlukla bilirkişi raporları ile ortaya konur. Yargıtay ise illiyet bağı konusunda yerleşmiş kriterler geliştirmiş olup, bu kriterler hem özel hukuk hem ceza yargılamasında uygulanmaktadır.

4.1. Hukuki Dayanak: TBK ve Kusur-İlliyet Bağı İlişkisi

Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde:

“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren kişi bu zararı gidermekle yükümlüdür.”

hükmü yer almakta olup, bu sorumluluğun doğması için fiil ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması zorunludur. Aynı şekilde TBK m. 112 gereğince borcun gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde yüklenicinin (hekim) sorumluluğu da illiyet bağı şartına bağlıdır.

İlliyet bağı bulunmayan bir zarar bakımından hukuki sorumluluk doğmaz; çünkü kusur ile sonuç arasında bağlantı yoksa, sorumluya yüklenebilecek bir davranış ihlali de mevcut değildir. Bu nedenle malpraktis yargılamalarında illiyet bağı değerlendirmesi çoğu zaman sorumluluğun belirlenmesindeki en kritik aşamadır.

4.2. Uygun İlliyet Bağı Kriteri

Hukukumuzda geçerli olan illiyet bağı türü “uygun illiyet bağı”dır. Bu çerçevede, zararın hekimin veya sağlık kuruluşunun davranışı olmasaydı meydana gelip gelmeyeceği ve tipik olarak böyle bir davranışın zararı doğurmaya elverişli olup olmadığı değerlendirilir. Tıbbi müdahalelerde uygun illiyet bağı; tıbbi standarda aykırılığın sonuçla bağlantılı olup olmadığını incelemeyi gerektirir.

Örneğin; - Gecikmiş tanı nedeniyle hastalığın ilerlemesi, - Steril olmayan ortam nedeniyle enfeksiyon, - Yanlış doz ilaç nedeniyle organ hasarı, - Yanlış cerrahi teknik nedeniyle sinir zedelenmesi, - Doğumda fetal distresin fark edilmemesi nedeniyle bebekte kalıcı nörolojik sekeller oluşması, uygun illiyet bağına örnek teşkil eder.

Buna karşılık, tıbbi standarda uygun davranılmış olmasına rağmen gerçekleşen sonuçlar veya dış nedenlerden kaynaklanan zararlar için illiyet bağı kurulamaz.

4.3. Basit (Salt) Nedensellik ile Uygun Nedensellik Ayrımı

Basit nedensellik, “olmasaydı olmazdı” testine dayanır; ancak tıbbi müdahalelerde yalnızca bu test yeterli değildir. Çünkü pek çok tıbbi sonuç birden fazla faktörün bileşiminden doğar. Bu nedenle Yargıtay uygulaması uygun nedensellik bağını esas alır.

Uygun illiyet bağı testinde şu sorular sorulur:

  • Hekimin davranışı tıbbî açıdan zararın ortaya çıkmasına elverişli midir?
  • Hekim tıbbî standarda uygun davransaydı sonuç değişir miydi?
  • Zararın ortaya çıkmasında başka bağımsız sebepler etkili midir?
  • Komplikasyonun yönetimindeki ihmal zararın büyümesine katkıda bulunmuş mudur?

Bu kriterler doğrultusunda illiyet bağı, tıbbi veriler ve bilimsel deliller ışığında belirlenir.

4.4. Komplikasyon – Kusur Ayrımı ve İlliyet Bağı

Tıbbi malpraktis davalarında en çok tartışılan konulardan biri komplikasyon ile kusur ayrımıdır. Komplikasyon, tıbbi standarda uygun davranılsa dahi ortaya çıkabilen tıbbi risklerdir. Ancak komplikasyonun varlığı illiyet bağını mutlak olarak ortadan kaldırmaz; Yargıtay’a göre komplikasyonun “öngörülebilir olup olmadığı” ve “doğru yönetilip yönetilmediği” önemlidir.

Eğer komplikasyonun yönetilmesinde gecikme, yanlış müdahale veya özen eksikliği varsa, komplikasyon sonucu meydana gelen zarar ile hekim davranışı arasında illiyet bağı kurulabilir. Bu nedenle komplikasyonun gelişmesi değil, yönetilme biçimi sorumluluk doğurur.

Bu çerçevede komplikasyon vakalarında illiyet bağı değerlendirilirken şu kriterler dikkate alınır:

  • Komplikasyon müdahaleden önce öngörülebilir miydi?
  • Komplikasyonun yönetimi tıp biliminin gereklerine uygun mu?
  • Komplikasyon nedeniyle ortaya çıkan zarar, doğru yönetilseydi önlenebilir miydi?

Örneğin dolgu uygulamasında arter içine enjeksiyon sonucu doku nekrozu komplikasyon olabilir; ancak nekrozun erken fark edilmemesi, uygun tedavinin gecikmesi veya yanlış müdahale sonucunda doku kaybının artması illiyet bağını doğurur.

4.5. Çoklu Nedensellik (Multifaktöriyel Nedensellik)

Bazı tıbbi olaylarda zarar tek bir nedene bağlı olmayabilir; birden fazla faktörün birleşimi sonucu ortaya çıkabilir. Bu durumlarda illiyet bağı değerlendirmesi daha karmaşık hale gelir. Yargıtay, çoklu nedensellik vakalarında, zarar verici sonuca katkısı olan her davranışı sorumluluk kapsamında değerlendirir.

Örneğin bir hastada: - Altta yatan kronik hastalık, - Gecikmiş tanı, - Yanlış ilaç uygulaması, - Yetersiz postoperatif bakım, gibi birden fazla faktör zararı etkilemiş olabilir. Bu durumda her bir faktörün zarara katkısı bilimsel yöntemlerle değerlendirilir.

TBK m. 61 gereği müteselsil sorumluluk hükümleri de devreye girebilir; özellikle sağlık kuruluşu ile hekim, birden fazla kusurlu davranışın mevcut olduğu durumlarda birlikte sorumlu tutulabilir.

4.6. İlliyet Bağını Kesme Halleri

Türk hukukunda illiyet bağını ortadan kaldıran bazı haller bulunmaktadır. Tıbbi malpraktiste illiyetin kesildiği haller genellikle şunlardır:

  • Hastanın ağır kusuru veya tedaviye uymaması,
  • Zararı doğuran bağımsız üçüncü kişilerin fiilleri,
  • Mücbir sebep niteliğinde olaylar,
  • Önlenemez ve öngörülemez komplikasyonların uygun yönetildiği durumlar.

Örneğin ameliyattan sonra hekimin açık talimatlarına aykırı davranış nedeniyle komplikasyon gelişmişse veya hasta tedaviyi reddetmişse illiyet bağı kesilebilir.

4.7. Bilirkişi İncelemesinin İlliyet Bağı Açısından Rolü

Malpraktis davalarında illiyet bağı teknik bir değerlendirme gerektirdiği için bilirkişi incelemesi zorunludur. HMK m. 266 uyarınca hakimin, çözümü özel ve teknik bilgi gerektiren konularda bilirkişiden görüş alması gerekir. Bilirkişi raporları, illiyet bağının kurulması veya reddedilmesi açısından en önemli delildir.

Bilirkişi raporları; - Tıbbi standarda aykırılığın bulunup bulunmadığını, - Bu aykırılığın zararla ilişkisini, - Zararın başka sebeplerden kaynaklanıp kaynaklanmadığını, - Komplikasyonun yönetilip yönetilmediğini, bilimsel veriler ışığında değerlendirmelidir.

4.8. Sonuç: İlliyet Bağı Malpraktis Sorumluluğunun Temelidir

İlliyet bağı, tıbbi malpraktis sorumluluğunun olmazsa olmaz unsurudur. Hekimin kusurlu davranışı ile zarar arasında uygun bir nedensellik bağı bulunmadıkça sorumluluk doğmaz. Ancak tıbbi süreçlerin karmaşıklığı nedeniyle nedensellik değerlendirmesi çok boyutlu bir inceleme gerektirir. Bu nedenle illiyet bağı tespit edilirken özen borcu, tıbbi standartlar, komplikasyon yönetimi, organizasyon kusuru ve bilimsel raporlar bir bütün olarak değerlendirilmelidir.

Bir sonraki bölümde Yargıtay’ın malpraktis davalarında benimsediği temel ilkeler, sorumluluk kriterleri ve içtihatların yön verdiği uygulama çerçevesi ayrıntılı biçimde ele alınacaktır.

5. Yargıtay’ın Malpraktis Davalarında Benimsediği İlke ve Kriterler

Tıbbi malpraktis sorumluluğunda Yargıtay içtihatları belirleyici ve yönlendirici niteliktedir. Hekimin ve sağlık kuruluşunun sorumluluğunun hangi hâllerde doğacağı, hangi davranışların kusur teşkil ettiği, komplikasyon – kusur ayrımı, illiyet bağının nasıl kurulacağı ve tıbbi standartların nasıl yorumlanacağı hususlarında Yargıtay’ın uzun yıllara yayılan kararları çerçeveyi oluşturmuştur. Yargıtay’ın tıbbi malpraktis davalarında uyguladığı ölçütler, yalnızca özel hukuk değil, ceza hukuku ve idare hukuku alanlarında da bağlayıcı nitelikte kabul edilmektedir. Aşağıda yüksek mahkemenin istikrarlı uygulamalarından oluşan temel ilkeler ayrıntılı şekilde değerlendirilmiştir.

5.1. Özen Borcunun Ölçütü: “Makul ve Basiretli Hekim Standardı”

Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre hekim, aynı koşullarda bulunan makul, dikkatli, bilgili ve özenli bir meslek mensubunun göstereceği özeni göstermekle yükümlüdür. Bu ölçüt objektif niteliktedir; hekimin kişisel bilgi ve deneyimi bu değerlendirmede tek başına belirleyici değildir. Özellikle Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, özen borcunun belirlenmesinde ortalama bir hekimin davranış standardını esas almakta ve tıbbi müdahalenin zamanındaki bilimsel gelişmeleri dikkate almaktadır.

Bu kapsamda, hekimin gösterdiği özenin tıp biliminin gerektirdiği güncel yöntemlere uygun olup olmadığı, mesleki kılavuzlar, bilimsel yayınlar ve branş standartları çerçevesinde değerlendirilir. Hekimin özel bilgi ve tecrübesi, sorumluluğu azaltmaz; bilakis ihtisas alanı genişledikçe özen yükümlülüğü de artar.

5.2. Tıbbi Müdahalenin Tıbbî Standartlara Uygunluğunun Değerlendirilmesi

Yargıtay, tıbbi müdahalelerde hukuka uygunluk ölçütünü “tıbbi gereklilik ve tıp biliminin genel ilkelerine uygunluk” kavramlarıyla açıklar. Bu çerçevede tıbbi müdahale aşağıdaki hususlarla sınanır:

  • Müdahale branşın gerektirdiği yöntemlerle uyumlu mu?
  • Gerekli tetkikler zamanında istenmiş mi?
  • Tedavi protokolü, klinik duruma uygun şekilde belirlenmiş mi?
  • Komplikasyon gelişmişse yönetimi tıp biliminin standartlarına uygun mu?

Yargıtay, özellikle eksik tetkik, eksik izlem, geç müdahale ve standart dışı teknik kullanımını kusur olarak kabul etmektedir. Bu değerlendirme yapılırken bilirkişi raporlarının bilimsel dayanaklı olması ve somut olaya uygulanabilir nitelik taşıması zorunludur.

5.3. Komplikasyon – Kusur Ayrımı İlkesi

Komplikasyon kavramı Yargıtay uygulamasında özel bir önem taşır. Yargıtay’a göre komplikasyon, hekimin tüm özeni göstermesine rağmen ortaya çıkabilen ve tıbbi müdahalenin doğası gereği var olan risklerdir. Ancak bu durum tek başına kusuru ortadan kaldırmaz. Yargıtay’ın istikrarlı yaklaşımına göre:

  • Komplikasyonun öngörülebilir olup olmadığı,
  • Komplikasyonun erken fark edilip edilmediği,
  • Komplikasyon geliştiğinde doğru tedavi algoritmasının uygulanıp uygulanmadığı,
  • Komplikasyonun yönetimindeki gecikmenin zarara etkisi

kusurun belirlenmesinde temel kriterlerdir. Dolayısıyla komplikasyonun varlığı hekimin sorumluluğunu kendiliğinden ortadan kaldırmaz; komplikasyon yönetimindeki eksiklikler ağır kusur olarak nitelendirilebilir.

Yargıtay’ın bu yaklaşımı özellikle estetik cerrahi, kadın doğum, ortopedi ve diş hekimliği gibi komplikasyon riskinin yüksek olduğu branşlarda son derece belirleyicidir.

5.4. Aydınlatılmış Onamın Yokluğunun Bağımsız Kusur Sayılması

Yargıtay, aydınlatılmış onam eksikliğini bağımsız bir kusur türü olarak kabul etmektedir. Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 24. ve 25. maddeleri tıbbi müdahaleden önce hastanın bilgilendirilmiş rızasının alınmasını zorunlu kılar. Yargıtay’ın yerleşik görüşüne göre, aydınlatılmış onamın usulüne uygun alınmaması, müdahalenin sonuçtan bağımsız olarak hukuka aykırı hale gelmesine yol açar.

Yargıtay ayrıca hastanın bilgilendirilmesinin yalnızca risklerin sayılması şeklinde değil, müdahalenin kapsamı, alternatif tedaviler, olası sonuçlar, komplikasyon ihtimalleri, müdahalenin yapılmaması hâlinde ortaya çıkabilecek sonuçlar ve iyileşme süreci hakkında anlaşılır şekilde yapılması gerektiğini vurgulamaktadır. Eksik bilgilendirme, çoğu içtihatta ağır kusur olarak değerlendirilmiştir.

5.5. Eksik Kayıt ve Kayıt Tutmama Kusur Karinesi

Yargıtay’ın en katı yaklaşımlarından biri tıbbi kayıtların tutulmaması veya eksik tutulmasıdır. Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 16. maddesi gereğince sağlık kuruluşları tıbbi kayıtları eksiksiz ve gerçeğe uygun şekilde tutmakla yükümlüdür. Kayıt eksikliği, Yargıtay’a göre hekim veya sağlık kuruluşu aleyhine kusur karinesi doğurur.

Özellikle; - epikrizlerin eksik düzenlenmesi, - ameliyat notlarının yetersiz olması, - komplikasyon gelişim sürecinin kayda geçirilmemesi, - aydınlatılmış onam formunun bulunmaması, - kullanılan cihaz ve ilaçlara ilişkin verilerin kayıt altına alınmaması Yargıtay tarafından açık kusur olarak kabul edilmektedir.

Bu ilke gereğince, kayıt tutulmaması hâlinde tıbbi standarda uygunluğun ispat yükü hekim ve sağlık kuruluşu üzerine geçer.

5.6. Gecikmiş Müdahale ve İzlem Kusuru

Yargıtay, gecikmiş müdahaleyi en ağır kusur türlerinden biri olarak kabul etmektedir. Özellikle acil servis uygulamaları, yoğun bakım süreçleri, postoperatif izlem ve doğum eylemi sırasında meydana gelen gecikmeler sorumluluğu doğuran davranışlardır.

Gecikmiş müdahale;

  • tetkiklerin zamanında yapılmaması,
  • kritik bulguların gecikmeli fark edilmesi,
  • komplikasyon belirtilerinin gözden kaçırılması,
  • acil cerrahi endikasyonunun zamanında belirlenmemesi,
  • doğumda fetal distresin geç fark edilmesi

şeklinde ortaya çıkabilir.

 

Yargıtay’a göre tedavinin zamanında yapılmaması, tanı sürecinin gecikmesi veya izlemin yeterli olmaması illiyet bağı ve kusur bakımından doğrudan sorumluluk doğurur.

5.7. Organizasyon Kusurunun Kurumsal Sorumlulukları Doğurması

Yargıtay, sağlık kuruluşlarının organizasyon kusurunu geniş yorumlar. Özel hastaneler, klinikler, medikal merkezler ve estetik işletmeleri hizmet kusurunun yanında işletme ve organizasyon kusurundan da sorumludurlar.

Aşağıdaki durumlar organizasyon kusurunun tipik örnekleridir:

  • yetkisiz veya eğitimsiz kişilerin tıbbi işlem yapmasına izin verilmesi,
  • sterilizasyon eksiklikleri,
  • acil müdahale ekipmanlarının bulunmaması,
  • tıbbi cihazların bakımsız veya hatalı kullanımı,
  • nöbet düzeninin yetersiz olması,
  • personel eksikliği nedeniyle gecikmiş tedavi.

Yargıtay bu tür durumlarda kurum ve işlemi yapan personel arasında müteselsil sorumluluk bulunduğunu kabul etmektedir.

5.8. Birden Fazla Failin Sorumluluğu ve Müteselsillik

Tıbbi malpraktiste zarar tek bir davranıştan değil, birden fazla kusurdan kaynaklanabilir. Bu durumda TBK m. 61 gereğince birden fazla kişinin birlikte sorumluluğu (müteselsil sorumluluk) söz konusu olur. Yargıtay, özellikle:

  • hekim + hastane,
  • hekim + hemşire,
  • estetik merkezi + yetkisiz uygulayıcı,
  • özel hastane + anestezi ekibi

gibi birlikte kusur hâllerinde müteselsil sorumluluğun uygulanacağını kabul eder.

5.9. Bilirkişi İncelemesinde Yargıtay'ın Aradığı Ölçütler

Yargıtay’ın üzerinde en çok durduğu konulardan biri bilirkişi raporlarının bilimsel, teknik ve gerekçeli olması zorunluluğudur. Eksik, yüzeysel veya çelişkili bilirkişi raporları hükme esas alınamaz. Yargıtay aşağıdaki kriterleri aramaktadır:

  • raporun branş uzmanlarınca hazırlanmış olması,
  • somut tıbbi olaya uygulanabilir nitelikte bulunması,
  • tıbbi standartların açıkça belirtilmesi,
  • komplikasyon yönetiminin ayrı değerlendirilmesi,
  • illiyet bağının bilimsel dayanaklarla açıklanması.

Bu ilkeler doğrultusunda bilirkişi raporu, malpraktis yargılamasının en önemli belirleyicisi konumundadır.

5.10. Sonuç: Yargıtay İçtihatları Malpraktis Sorumluluğunun Çerçevesini Oluşturur

Yargıtay’ın malpraktis davalarında benimsediği ilkeler, özen borcu, tıbbi standarda uygunluk, bilgilendirme yükümlülüğü, kayıt tutma zorunluluğu, komplikasyon yönetimi, illiyet bağı ve organizasyon kusuru gibi temel kavramların somutlaştırılmasını sağlar. Bu içtihatlar sayesinde tıbbi malpraktis hukukunda öngörülebilir, sistematik ve bilimsel bir sorumluluk rejimi ortaya çıkmıştır.

İzleyen bölümde malpraktiste delil değerlendirmesi, bilirkişi incelemesinin kapsamı ve tıbbi kayıtların hukuki niteliği ayrıntılı biçimde ele alınacaktır.

6. Malpraktiste Deliller, Bilirkişi İncelemesi ve Teknik İnceleme Süreci

Tıbbi malpraktis davalarında delillerin değerlendirilmesi ve bilirkişi incelemesi, sorumluluğun belirlenmesinde en kritik aşamadır. Tıbbi müdahalenin karmaşık ve teknik niteliği gereği, çoğu durumda mahkeme tarafından yapılacak hukuki değerlendirme, tıp biliminin verileri ışığında şekillenir. Bu nedenle malpraktis davaları, klasik haksız fiil davalarından farklı olarak yoğun teknik inceleme, tıbbi kayıt analizi, bilimsel raporlar ve branş uzmanlığını zorunlu kılar. Aşağıda malpraktis davalarında delillerin hukuki statüsü, bilirkişi incelemesinin kapsamı ve teknik süreç ayrıntılı şekilde incelenmektedir.

6.1. Tıbbi Kayıtların Hukuki Niteliği ve İspat Gücü

Tıbbi kayıtlar, malpraktis davalarında en önemli delil türlerinden biridir. Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 16. maddesi uyarınca sağlık kuruluşları, hastaya ilişkin tıbbi kayıtları “doğru, eksiksiz, güncel ve erişilebilir” şekilde tutmakla yükümlüdür. Tıbbi kayıtların hukuki niteliği yalnızca bakımın devamlılığını sağlamakla sınırlı değildir; aynı zamanda sorumluluk tespitinin temel verisidir.

Tıbbi kayıtlar; epikrizler, muayene notları, laboratuvar sonuçları, görüntüleme raporları, ameliyat notları, anestezi kayıtları, hemşire gözlem formları, doğum eylemi partografı, ilaç uygulama çizelgeleri, cihaz parametre raporları, aydınlatılmış onam formları ve taburcu notlarından oluşur. Bu kayıtların eksik olması veya gerçeğe aykırı tutulması, Yargıtay içtihatlarında “kusur karinesi” olarak kabul edilmektedir.

Özellikle ameliyat notlarının tamamen işlenmemesi, komplikasyon sürecinin kayda geçirilmemesi, anestezi sırasında yaşamsal bulguların monitörizasyon verilerinin absent olması, lazer ve estetik işlemlerde cihaz ayarlarının kaydedilmemiş olması Yargıtay tarafından ağır kusur göstergesi olarak değerlendirilmiştir. Bu nedenle kayıtların eksiksiz tutulması, sağlık kuruluşunun hem tıbbi hem hukuki yükümlülüğüdür.

6.2. Bilgilendirilmiş Onam Belgelerinin Delil Olarak Önemi

Aydınlatılmış onam, tıbbi müdahalenin hukuka uygunluk şartlarından biridir. Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 24 ve 25. maddeleri kapsamında hastaya yapılacak işlemle ilgili detaylı bilgilendirme yapılması ve bu bilgilendirmenin yazılı olarak kayıt altına alınması zorunludur. Aydınlatılmış onam formu, malpraktis davalarında müdahalenin hukuka uygunluğunu gösteren asli delildir.

Yargıtay, bilgilendirilmiş onamın kapsamının geniş olması gerektiğini, genel nitelikli ve soyut ifadeler içeren standart formların yeterli görülmeyeceğini artık istikrarlı biçimde kabul etmektedir. Dolayısıyla bilgilendirmenin; işlem türü, riskler, komplikasyon ihtimali, alternatifler ve tedavi sürecine ilişkin bireyselleştirilmiş içerik taşıması gerekir. Eksik bilgilendirme tek başına kusur teşkil eder ve müdahalenin hukuka aykırılığına yol açar.

6.3. Görüntüleme ve Laboratuvar Verilerinin Delil Niteliği

Tıbbi görüntüleme sonuçları (MR, BT, ultrason, röntgen), laboratuvar tetkikleri ve diğer tanısal veriler, malpraktis iddialarında teknik delil niteliğindedir. Bu veriler tıbbi müdahalenin zamanlaması, tanı sürecinin doğruluğu ve zararın tıbbi ilerleyişi hakkında objektif bilgi sağlar. Örneğin akut batın vakasında BT’nin geç istenmesi, radyolojide kitlenin gözden kaçırılması, CTG kayıtlarında fetal distres bulgularının yorumlanmaması malpraktis değerlendirmesinde belirleyicidir.

Görüntüleme kayıtlarının kaybolması veya sunulmaması hâlinde sorumluluk sağlık kuruluşu üzerinde yoğunlaşır. Yargıtay’a göre görüntüleme kayıtlarının eksikliği, hekim veya hastane lehine yorumlanamaz; aksine tıbbi standarda uygun müdahalenin yapılmadığına ilişkin karine oluşturur.

6.4. Elektronik Kayıtlar, Kamera Görüntüleri ve Dijital Veriler

Teknolojik gelişmelerle birlikte sağlık hizmetlerinde birçok işlem elektronik kayıt sistemleri üzerinden yürütülmektedir. Elektronik hasta dosyaları (EMR), cihaz parametre kayıtları, lazer ayar logları, yoğun bakım monitör verileri ve ameliyathane kamera görüntüleri delil niteliği taşıyan dijital verilerdir.

Yargıtay, elektronik kayıtların da klasik tıbbi kayıtlarla aynı ispat gücüne sahip olduğunu kabul etmektedir. Bu nedenle elektronik kayıtların silinmesi, değiştirilmesi veya erişilemez hâle gelmesi tıbbi kayıt tutma yükümlülüğünün ihlali olarak değerlendirilir.

6.5. Tanık Beyanlarının Rolü ve Sınırları

Tıbbi malpraktis davalarında tanık beyanları yardımcı delil niteliğindedir. Tıbbi müdahalenin teknik niteliği gereği tanık beyanları çoğu zaman sübjektif nitelikte olur. Ancak hemşire, teknisyen, refakatçi ve hasta yakınlarının beyanları müdahalenin zamanlaması, personelin davranışları ve iletişim süreçleri açısından önem taşır.

Tanık beyanları tek başına kusur tespiti için yeterli değildir; ancak tıbbi kayıtlarla birlikte değerlendirildiğinde ispat gücünü artırabilir.

6.6. Bilirkişi İncelemesi: Malpraktis Davalarının Belkemiği

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 266. maddesi gereğince çözümü teknik bilgi gerektiren hallerde bilirkişi incelemesi zorunludur. Tıbbi malpraktiste bilirkişi raporu çoğu zaman davanın sonucunu belirleyen temel delildir. Bu nedenle bilirkişi heyetinin uzmanlık alanına uygun şekilde seçilmesi ve raporun bilimsel gerekçeler içermesi zorunludur.

Yargıtay'ın bilirkişi raporlarını değerlendirmede aradığı kriterler şu şekildedir:

  • Raporda tıbbi standartlar açıkça belirtilmeli,
  • Somut tıbbi olay bilimsel yöntemlerle incelenmeli,
  • Kusur, uygun illiyet bağı ve komplikasyon yönetimi ayrı ayrı değerlendirilmelidir,
  • Branş uzmanları bir arada rapor düzenlemelidir (multidisipliner heyet),
  • Bilirkişi raporu çelişkisiz, bilimsel ve objektif olmalıdır.

Eksik, yüzeysel veya çelişkili bilirkişi raporları hükme esas alınamaz ve çoğu zaman bozma sebebi kabul edilir.

6.7. Bilirkişinin Çözmesi Gereken Sorular

Tıbbi malpraktis dosyalarında bilirkişi raporunda cevaplanması gereken temel sorular şunlardır:

  • Müdahale tıbbi gereklere uygun mudur?
  • Hekimin davranışında özen borcuna aykırılık var mıdır?
  • Gelişen komplikasyon öngörülebilir nitelikte midir?
  • Komplikasyonun yönetimi doğru yapılmış mıdır?
  • Müdahale ile zarar arasında uygun illiyet bağı bulunmakta mıdır?
  • Organizasyon kusuru veya kayıt eksikliği mevcut mudur?

Bilirkişi raporunun bu sorulara bilimsel dayanaklarla cevap vermesi gerekir; aksi hâlde rapor eksik sayılır.

6.8. Bilirkişi Raporlarına İtiraz ve Yeni Heyet İncelemesi

Taraflar bilirkişi raporuna itiraz edebilir ve raporun eksik, hatalı veya objektif olmadığı yönünde itiraz dilekçesi sunabilirler. Mahkeme, gerekli görürse ek rapor veya yeni bir bilirkişi heyeti oluşturabilir. Yargıtay, özellikle çelişkili raporlarda “yeni heyet” oluşturulmasını zorunlu görmektedir.

Özellikle kadın doğum, ortopedi, estetik cerrahi ve acil tıp gibi yüksek riskli branşlarda, raporun multidisipliner heyet tarafından düzenlenmesi önem taşır.

6.9. Teknik İnceleme Süreci: Tıbbi Belge Analizi

Teknik inceleme; tıbbi belgelerin kronolojik akışının çıkarılması, tanı ve tedavi süreçlerinin analiz edilmesi, cihaz parametrelerinin incelenmesi, hastanın izlem grafiğinin yorumlanması ve komplikasyonun gelişim sürecinin bilimsel yöntemlerle değerlendirilmesi aşamalarını içerir. Bu inceleme, illiyet bağının kurulması ve kusurun belirlenmesi açısından hayati öneme sahiptir.

Örneğin doğum vakalarında CTG (kardiyotokografi) kayıtlarının dakikalık analiz edilmesi, cerrahi vakalarda operasyon süresinin ve intraoperatif bulguların incelenmesi, anestezi vakalarında monitörizasyon değerlerinin değerlendirilmesi zorunludur.

6.10. Sonuç: Malpraktis Davalarında Delil ve Bilirkişi Süreci Sorumluluğun Temelidir

Malpraktis davaları, teknik bilgi gerektiren ve tıbbi uygulamaların bilimsel değerlendirilmesini zorunlu kılan uzmanlık gerektiren davalardır. Bu nedenle delil değerlendirmesi ve bilirkişi incelemesi, tıbbi hatanın varlığının ve illiyet bağının ortaya konulmasında belirleyici unsurlardır. Tıbbi kayıtların eksiksiz tutulması, bilimsel verilerin doğru değerlendirilmesi ve bilirkişi raporlarının objektifliği sorumluluk rejiminin sağlıklı işlemesi açısından hayati öneme sahiptir.

Sonraki bölümde hekim, hastane, işletmeci ve yetkisiz kişiler arasındaki sorumluluk paylaşımı; müteselsil sorumluluk ve organizasyon yükümlülükleri ayrıntılı olarak incelenecektir.

7. Hekimin, Sağlık Kuruluşunun ve İşletmecinin Hukuki Sorumluluğu – Müteselsil Sorumluluk ve Organizasyon Kusuru

Tıbbi malpraktis hukukunda sorumluluk, yalnızca tıbbi müdahaleyi uygulayan hekime ait değildir. Zarar, çoğu durumda birden fazla kişinin kusurlu davranışlarının birleşimiyle ortaya çıkar. Bu nedenle hekim, sağlık kuruluşu, işletmeci, yetkisiz uygulayıcı ve kurum yöneticileri arasında hukuki sorumluluk paylaşımı kapsamlı bir değerlendirmeyi gerektirir. Türk Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, Hasta Hakları Yönetmeliği ve Yargıtay içtihatları birlikte incelendiğinde; malpraktis davalarında çoğu zaman müteselsil sorumluluğun ve organizasyon kusurunun uygulandığı görülür. Aşağıda her bir kişi ve kurumun sorumluluğu ayrıntılı şekilde değerlendirilmiştir.

7.1. Hekimin Sorumluluğunun Hukuki Dayanağı

Hekimin hukuki sorumluluğu, vekâlet sözleşmesine dayalı özen borcu (TBK m. 506), ifa etmeme sorumluluğu (TBK m. 112) ve haksız fiil sorumluluğu (TBK m. 49) çerçevesinde doğar. Aşağıdaki hallerde hekimin sorumluluğu söz konusudur:

  • Tıbbi standarda aykırı müdahale,
  • Eksik veya hatalı tanı,
  • Gecikmiş tedavi,
  • Komplikasyonun yanlış yönetimi,
  • Aydınlatılmış onam eksikliği,
  • Tıbbi kayıtların eksik tutulması,
  • İzlem ve kontrol yükümlülüğünün ihlali.

Hekim, hastanın zararını önleme amacıyla mesleğin gerektirdiği özeni göstermekle yükümlüdür. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre hekim “sonuç” değil, “özen” borcu altındadır; ancak özen borcunun ihlali sorumluluğu doğurur.

7.2. Sağlık Kuruluşunun Sorumluluğu – Hizmet Kusuru ve Organizasyon Kusuru

Sağlık kuruluşları, özel hukuk tüzel kişileri olmaları hâlinde TBK m. 66 ve TTK hükümleri; kamu hastaneleri açısından ise idarenin hizmet kusuru rejimi çerçevesinde sorumludur. Yargıtay, özel hastaneler bakımından “işletme kusuru” ve “organizasyon kusuru” kavramlarını geniş yorumlamaktadır. Buna göre sağlık kuruluşlarının aşağıdaki yükümlülükleri vardır:

  • Personel yeterliliğini sağlamak,
  • Yetkisiz kişilerin tıbbi işlem yapmasını engellemek,
  • Cihazların bakım ve kalibrasyonunu yapmak,
  • Sterilizasyon ve enfeksiyon kontrolünü sağlamak,
  • Ekip oluşturmak ve koordinasyonu sağlamak,
  • Acil müdahale kapasitesini bulundurmak,
  • Kayıt tutma sistemini işletmek,
  • Hasta güvenliğini sağlamak.

Bu yükümlülüklerin herhangi birinin ihlali “organizasyon kusuru” olarak değerlendirilir ve sağlık kuruluşuna doğrudan sorumluluk yükler. Yargıtay’a göre organizasyon kusuru, tıbbi kusur kadar ağırlıklı bir sorumluluk türüdür ve çoğu durumda hekim ile birlikte müteselsil sorumluluk doğurur.

7.3. İşletmecinin Sorumluluğu – Yetkisiz Kişiler, Estetik Merkezleri ve Özel Klinikler

Estetik merkezleri, tıp dışı işletmeler ve özel güzellik kuruluşlarında yapılan tıbbi işlem niteliğindeki müdahalelerde işletmecinin sorumluluğu ayrı bir önem taşır. Yargıtay’ın son yıllardaki içtihatlarına göre; yetkisiz kişilerin dolgu, botoks, lazer, PRP, mezoterapi gibi tıbbi işlem niteliğindeki uygulamaları yapması açık hukuka aykırılık teşkil eder ve işletmeci ağır sorumluluk altına girer.

Bu tür işletmelerde sorumluluk doğuran eksiklikler:

  • Hekim bulunmaması veya sürekli gözetim eksikliği,
  • Tıbbi cihazın uygunsuz veya belgesiz kullanımı,
  • Tıbbi atık, sterilizasyon ve enfeksiyon prosedürlerinin olmaması,
  • Yanlış tanıtım ve reklam ile hastanın yönlendirilmesi,
  • Tıbbi eğitim almamış kişilerin işlem yapması.

Yargıtay bu durumları “ağır organizasyon kusuru” olarak nitelendirmekte ve işletmeciyi doğrudan sorumlu tutmaktadır.

7.4. Yardımcı Kişilerin Fiillerinden Sorumluluk (TBK m. 116)

Hekim ve sağlık kuruluşları, kendi gözetimleri altında çalışan hemşire, teknisyen, anestezi personeli, radyoloji teknisyeni, ameliyathane personeli gibi yardımcı kişilerin fiillerinden sorumludur. TBK m. 116 gereğince:

“Borçlu, borcun ifasını yardımcıya bırakmışsa, yardımcı kişinin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.”

Bu hüküm gereğince yardımcı sağlık personelinin hatası, hekim veya sağlık kuruluşu açısından doğrudan kusur sayılır. Örneğin hemşirenin yanlış ilaç uygulaması, anestezi teknisyeninin monitörizasyon hatası, radyoloji teknisyeninin görüntüleme parametrelerini yanlış ayarlaması gibi fiillerde, sorumluluk hem çalışana hem hekime hem de kuruma birlikte yüklenir.

7.5. Müteselsil Sorumluluk (TBK m. 61) – Birden Fazla Failin Sorumluluğu

Tıbbi malpraktis olaylarında çoğu zaman birden fazla kusurlu davranış birleşerek zarara neden olur. Bu nedenle müteselsil sorumluluk hükümleri devreye girer. TBK m. 61'e göre birden fazla kişinin aynı zarardan sorumlu olması hâlinde alacaklı, zararın tamamı için dilediği borçluya başvurabilir.

Müteselsil sorumluluğun tipik görünümleri şunlardır:

  • Hekim + hastane,
  • Hekim + hemşire,
  • Hekim + işletmeci (estetik merkezleri),
  • Birden fazla doktorun ortak hatası,
  • Anestezi ekibi + cerrahi ekip,
  • Özel hastane + yetkisiz uygulayıcı.

Yargıtay uygulamasına göre, zarar birden fazla kişinin davranışından kaynaklandığında her bir fail tüm zarardan sorumludur. Failin kusur oranı, iç ilişkiye etkili olup dış ilişkiyi etkilemez. Bu durum özellikle yüksek değerde tazminat taleplerinin bulunduğu estetik cerrahi, yoğun bakım, kadın doğum ve ortopedi vakalarında büyük önem taşır.

7.6. Sağlık Kuruluşunun İşleten Sıfatıyla Sorumluluğu (TTK ve İşletme Tehlikesi)

Özel hastaneler, tıp merkezleri ve estetik klinikleri ticari işletme niteliğinde olup TTK m. 18/II uyarınca “basiretli iş insanı” gibi davranmak zorundadır. Bu yükümlülüğün ihlali işletme kusurunu doğurur. Ayrıca sağlık hizmetinin niteliği gereği işletme tehlikesi prensibi geçerlidir; yüksek riskli müdahalelerin yapıldığı kurumlarda organizasyon, cihaz ve personel eksiklikleri ağır sorumluluk yaratır.

Özellikle yüksek teknoloji gerektiren işlemlerde (lazer, radyoloji, yoğun bakım, IVF vb.), cihaz kalibrasyonları, bakım kayıtları ve kullanım protokolleri kurumun sorumluluğu altındadır.

7.7. Kamuda Görevli Hekim ve Kurumların Sorumluluğu – Hizmet Kusuru

Devlet hastaneleri, eğitim araştırma hastaneleri ve üniversite hastanelerinde meydana gelen malpraktis olaylarında sorumluluk idare hukuku çerçevesinde değerlendirilir. Kamu idaresinin sorumluluğu “hizmet kusuru” esasına dayanır. İdarenin hizmetin geç işlemesi, hiç işlememesi veya kötü işlemesi nedeniyle hastanın zarar görmesi durumunda idare tazminatla yükümlüdür.

Ancak idareye karşı açılan davalar ayrı bir rejime tabidir ve tam yargı davası niteliğindedir. Bununla birlikte kamu hekimine karşı özel hukuk sorumluluğu doğmaz; hekim hakkında ancak ceza hukuku sorumluluğu söz konusu olabilir.

7.8. Sonuç: Malpraktiste Sorumluluk Bir Zincirdir

Tıbbi malpraktis davalarında sorumluluk çoğu zaman çok aktörlü ve çok katmanlıdır. Hekim, yardımcı personel, işletmeci ve sağlık kuruluşu arasında sorumluluk paylaşımı karmaşık bir değerlendirme gerektirir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre bu kişilerin çoğu durumda birlikte ve müteselsilen sorumlu olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle malpraktis sorumluluğu yalnızca bireysel kusura değil, organizasyon ve sistem başarısızlıklarına da dayanır.

Sonraki bölümde malpraktiste maddi ve manevi tazminatın unsurları, hesaplama kriterleri, Yargıtay uygulaması ve tazminat kalemlerinin kapsamı detaylı şekilde incelenecektir.

8. Malpraktis Davalarında Maddi ve Manevi Tazminat: Unsurlar, Hesaplama Esasları ve Yargıtay Kriterleri

Tıbbi malpraktis, zararın niteliği gereği hem maddi hem manevi tazminat taleplerinin birlikte ileri sürülebildiği, yüksek dava değerlerine konu olabilen bir sorumluluk alanıdır. Türk Borçlar Kanunu, Hasta Hakları Yönetmeliği, Türk Ceza Kanunu ve Yargıtay içtihatları incelendiğinde, malpraktis davalarında tazminat hesabının belirli kriterlere göre yapıldığı görülmektedir. Bu bölümde maddi ve manevi tazminat taleplerinin hukuki dayanakları, içeriği, hesaplama yöntemleri ve Yargıtay uygulamaları ayrıntılı şekilde ele alınmaktadır.

8.1. Maddi Tazminatın Hukuki Dayanakları

Maddi tazminatın temel dayanağı TBK m. 54 ve TBK m. 112 hükümleridir. TBK m. 54’e göre zarar görenin uğradığı tüm maddi zararlar tazminat kapsamında değerlendirilir. Hekim – hasta ilişkisinin vekâlet ilişkisi niteliği (TBK m. 506) ve borcun gereği gibi ifa edilmemesi (TBK m. 112) maddi tazminat taleplerini güçlendirir. Tıbbi malpraktis davalarında maddi tazminatın kapsamı oldukça geniştir ve zarar görenin tüm ekonomik kayıplarını içerir.

8.2. Maddi Tazminat Kalemleri

Malpraktis davalarında maddi tazminat aşağıdaki başlıklar altında incelenir:

  • Tıbbi tedavi giderleri: Yanlış tedavi nedeniyle yapılan ek tedaviler, ameliyatlar, görüntülemeler, ilaçlar, hastane masrafları.
  • Gelecekteki tedavi giderleri: Rehabilitasyon, düzeltme ameliyatları, estetik operasyonlar, fizik tedavi, protez – ortez giderleri.
  • Çalışma gücü kaybı: Maluliyet oranına göre hesaplanan gelir kaybı.
  • Geçici iş göremezlik zararı: Zarardan dolayı çalışamama süresinin ekonomik karşılığı.
  • Bakıma muhtaçlık giderleri: Kişinin kalıcı hasar nedeniyle bakıcı ihtiyacının ortaya çıkması.
  • Ulaşım ve refakat giderleri: Tedavi süreçlerinde yapılan yol ve refakatçi masrafları.
  • Hizmet – kazanç kaybı: Serbest meslek sahiplerinin iş kaybı.
  • Destekten yoksun kalma tazminatı: Ölümle sonuçlanan malpraktis vakalarında.

Yargıtay’ın istikrarlı uygulamasına göre maddi tazminat, zarar görenin ekonomik bütünlüğünün mümkün olduğunca eski hâline getirilmesi esasına dayanır. Bu nedenle maddi tazminatın hesaplanmasında hem gerçekleşen hem gelecekte ortaya çıkacak zararlar dikkate alınır.

8.3. Manevi Tazminatın Hukuki Niteliği

Manevi tazminat TBK m. 56 hükmüne dayanır. Maddeye göre:

"Hakim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi hâlinde, olayın özelliklerini göz önünde tutarak manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesine karar verebilir."

Tıbbi malpraktis davalarında manevi tazminat, sadece fiziksel zararı değil, kişinin ruhsal bütünlüğünde meydana gelen sarsıntı, acı, elem, kaygı ve yaşam kalitesindeki düşüşü de kapsar. Yargıtay, manevi tazminatı “zarara uğrayanın acısını bir nebze de olsa hafifletmeye yarayan” bir telafi aracı olarak tanımlamaktadır.

8.4. Manevi Tazminatın Belirlenmesinde Yargıtay Kriterleri

Yargıtay, malpraktis kaynaklı manevi tazminatın belirlenmesinde aşağıdaki kriterleri uygular:

  • Zarara uğrayanın yaşı,
  • Zararın niteliği ve ağırlığı,
  • Kalıcı hasar – maluliyet olup olmadığı,
  • Hekimin kusur oranı,
  • Hastane veya işletmecinin organizasyon kusurunun ağırlığı,
  • Komplikasyonun yönetimindeki ihmal düzeyi,
  • Kişinin uğradığı elem ve psikolojik etkiler,
  • Olayın meydana geliş biçimi ve müdahalenin risk düzeyi,
  • Sosyal ve ekonomik durum.

Manevi tazminat cezalandırma aracı değildir; ölçülülük ilkesi gereği ne çok düşük ne fahiş olmalıdır. Ancak estetik amaçlı yapılan müdahalelerde kusurun ağırlığı daha geniş yorumlanır; zira kişinin ruhsal bütünlüğü doğrudan etkilenmektedir.

8.5. Ölümle Sonuçlanan Malpraktis Olaylarında Tazminat

Ölümle sonuçlanan tıbbi uygulama hatalarında maddi ve manevi tazminatın kapsamı genişler. Maddi tazminat açısından destekten yoksun kalma tazminatı belirlenir. Destek kavramı Yargıtay’a göre yalnızca fiili yardım değil, ekonomik katkı potansiyelini de içerir.

Manevi tazminat bakımından; eş, çocuklar, anne, baba ve birlikte yaşayan kardeşler çoğu zaman manevi zararın varlığı kabul edilen kişilerdir. Ölüm olayı ani gelişmişse veya ağır ihmal mevcutsa manevi tazminat tutarı artırılır.

8.6. Estetik ve Medikal Güzellik Uygulamalarında Tazminatın Özellikleri

Estetik cerrahi ve medikal estetik uygulamalarında tazminat hesabı diğer branşlara göre farklılık gösterir. Çünkü bu tür işlemler zorunlu tıbbi müdahale niteliği taşımayıp kişinin görünümünü değiştirmeye yöneliktir. Yargıtay bu nedenle kusur değerlendirmesini daha sıkı, tazminat miktarını ise daha geniş yorumlamaktadır.

Manevi tazminatın artırılmasına yol açan tipik durumlar:

  • Kalıcı iz – skar oluşumu,
  • Asimetri, nekroz, doku kaybı,
  • Yüz bölgesi işlemlerinde görünüm bozulması,
  • Kişinin mesleğine veya sosyal yaşamına etki,
  • Güzellik vaadiyle yapılan haksız tanıtımlar.

8.7. Çalışma Gücü Kaybı ve Maluliyet Hesapları

Malpraktis nedeniyle kalıcı hasar meydana gelmişse, maddi tazminatın en önemli kalemi çalışma gücü kaybıdır. Hesaplama, maluliyet oranına göre yapılır. Sürekli maluliyet durumunda, kişinin yaşam boyu gelir kaybı aktüeryal yöntemlerle belirlenir.

Maluliyet oranı; Adli Tıp Kurumu, üniversite hastaneleri veya SGK Sağlık Kurulları tarafından belirlenebilir. Oranın belirlenmesi malpraktis tazminatının büyüklüğünde kritik öneme sahiptir.

8.8. Tazminat Davasında Faiz, Zamanaşımı ve Tavan Sınırlaması

Tıbbi malpraktis davalarında zamanaşımı, TBK m. 72 uyarınca:

  • 2 yıl (öğrenmeden itibaren),
  • 10 yıl (her hâlükârda)

olarak uygulanır. Ancak olay aynı zamanda ceza kanunlarını ihlal ediyorsa ceza zamanaşımı süresi uygulanır. Faiz başlangıcı, zarar kalemlerine göre değişse de genellikle dava tarihidir. Manevi tazminatta faiz, karar tarihinden itibaren işletilir.

8.9. Tazminatın Hesaplanmasında Bilirkişinin Rolü

Tazminat kalemlerinin hesaplanmasında bilirkişi raporları belirleyici unsurdur. Hesaplamalarda aktüeryal veriler, maluliyet oranları, yaşam tablosu, çalışma gücü kaybı, işgücü kaybı çarpanları ve ekonomik göstergeler dikkate alınır. Yargıtay, bilirkişi raporlarının bilimsel yöntemlerle hazırlanmasını zorunlu görmektedir.

8.10. Sonuç: Malpraktis Tazminatı Tam Tazmin İlkesi Üzerine Kuruludur

Tıbbi malpraktis davalarında tazminat hem ekonomik hem manevi zararın giderilmesi amacını taşır. Yargıtay’ın yerleşik uygulaması, tam tazmin ilkesini esas alır. Buna göre hasta veya yakınları uğradıkları zararların tamamını, gerçek tıbbi ve ekonomik kayıplar üzerinden talep edebilir. Kalıcı hasar, ölüm, estetik bozulma, komplikasyonun yanlış yönetimi gibi ağır malpraktis vakalarında tazminat tutarları yükselir.

İletişim

Tıbbi malpraktis, hatalı tıbbi uygulama, estetik operasyon kaynaklı zararlar, maddi ve manevi tazminat talepleri ile sağlık hizmeti kusuruna ilişkin tüm hukuki süreçlerde detaylı bilgi almak ve profesyonel destek talep etmek için aşağıdaki iletişim kanallarımız üzerinden büromuzla irtibata geçebilirsiniz.

Avukat İnanç Eker Hukuk Bürosu

Barbaros Mahallesi, Mor Menekşe Sokak,
Deluxia Suites Sitesi, No: 3A, Kat: 12, Daire: 155
Ataşehir / İstanbul

Telefon: 0 (216) 514 74 04
WhatsApp: 0 (532) 245 74 66
E-posta: info@inanceker.av.tr

Büromuz, İstanbul ve Türkiye genelindeki tüm malpraktis davalarında hukuki danışmanlık ve temsil hizmeti sunmaktadır.

Merhaba. Telefon Yardım Hattımıza Hoşgeldiniz. Nasıl yardımcı olabiliriz?
Merhaba. Bize haritadan kolayca ulaşabilirsiniz.