İcra Takibine İtiraz ve İtirazın İptali Davası Nasıl Açılır?
İcra Takibinin Tanımı ve Hukuki Temeli
İcra takibi, borçlunun mal varlığına devlet gücüyle el konularak alacağın tahsil edilmesini sağlayan resmi bir prosedürdür. Türk İcra ve İflas Hukuku çerçevesinde düzenlenen bu sistem, hem alacaklının hakkını korumayı hem de borçlunun yasal haklarını güvence altına almayı amaçlar. İcra takibi, sıklıkla ticari hayatta, bireyler arasında yapılan borç ilişkilerinde ve bankacılık sektöründe karşımıza çıkar. Ancak birçok kişi için karmaşık ve hızlı işleyen bir süreç olduğundan, icra takibine ilişkin temel kavramların ve aşamaların doğru şekilde anlaşılması büyük önem arz eder.
İcra takibinin temelinde, borcunu zamanında tahsil edemeyen alacaklının devlet gücünden yararlanarak borcunu icra dairesi aracılığıyla tahsil etme hakkı bulunur. Bu hak, özel hukuk ilişkisinden doğan borçların devlet eliyle tahsil edilmesini mümkün kılar. Alacaklı, borcun varlığına dayanarak ilgili icra dairesine başvurarak bir takip talebi düzenler. Bu takip talebinde borçlunun kimlik bilgileri, alacak miktarı, dayanak belge ve işlem türü gibi bilgiler yer alır.
İcra dairesi, bu başvuru üzerine borçluya “ödeme emri” gönderir. Bu ödeme emri, borçlunun borcu ödemesi veya yasal süresi içinde (genellikle 7 gün) borca itiraz etmesi gerektiğini bildirir. Bu noktada borçlu, ya borcunu kabul ederek öder, ya da borcun tamamına veya bir kısmına yasal yollarla itiraz eder. Aksi halde takip kesinleşir ve haciz işlemlerine geçilebilir.
İcra takipleri, genel olarak iki ana başlık altında yürütülür: ilamlı takip ve ilamsız takip. İlamlı takip, mahkeme kararı (ilam) ya da mahkeme ilamı niteliğinde belgeye dayanan takip türüdür. Bu durumda borçlunun itiraz hakkı sınırlıdır ve haciz işlemleri daha hızlı ilerler. İlamsız takip ise mahkeme kararı olmaksızın, sadece alacaklı beyanı veya belgeye dayanılarak başlatılan takip türüdür. İlamsız takip de kendi içinde “genel haciz yolu” ve “kambiyo senetlerine özgü takip” olarak ikiye ayrılır. Özellikle genel haciz yolu, en yaygın kullanılan takip türüdür ve bu türde borçlu, ödeme emrine itiraz ederek süreci durdurabilir.
Bir diğer önemli ayrım da takip dayanağının niteliğidir. Alacaklı elinde senet, çek, bono gibi kambiyo senedi varsa, takip daha sıkı sürelerle ve daha güçlü sonuçlarla yürür. Ancak sözleşme, fatura gibi belgeler varsa, borçluya daha geniş itiraz imkanları tanınır. Bu nedenle borçlu ve alacaklı açısından takip sürecinin başarıyla yönetilmesi, dayanak belgenin türüne, takibin şekline ve sürelere dikkat edilmesine bağlıdır.
İcra takibine maruz kalan bir borçlunun yapabileceği ilk ve en etkili işlem, ödeme emrine itiraz etmektir. İtiraz, süre ve şekil bakımından belirli kurallara tabidir. Süresi içinde yapılan geçerli bir itiraz, takibin durmasına neden olur. Bu durumda alacaklı, itirazın iptali ya da itirazın kaldırılması davası açarak süreci ilerletmek zorundadır. Bu davaların her biri, farklı mahkemelerde, farklı usullerle yürütülür ve ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
İcra takibi süreci yalnızca maddi anlamda değil, aynı zamanda kişisel ve kurumsal güvenlik açısından da ciddi sonuçlar doğurabilir. Haciz işlemleri, banka hesaplarının bloke edilmesi, taşınır veya taşınmaz malların elden çıkartılması gibi etkiler doğurabilir. Bu yüzden icra takibinin her aşaması dikkatle izlenmeli ve taraflar süreci ciddiyetle takip etmelidir. Özellikle borçluların tebligatları zamanında kontrol etmeleri, ödeme emirlerine karşı süresi içinde itiraz edip etmediklerini değerlendirmeleri büyük önem taşır.
Sonuç olarak, icra takibi; hem borçlu hem de alacaklı açısından hak kaybına neden olabilecek karmaşık bir süreçtir. Sürelerin kaçırılması, hatalı belge sunumu veya yanlış takip türünün seçilmesi gibi hatalar, tarafların telafisi güç zararlar yaşamasına neden olabilir. Bu nedenle hem icra takibini başlatacak olan alacaklının, hem de bu takibe maruz kalan borçlunun, süreci detaylı şekilde anlaması gereklidir. Önümüzdeki bölümlerde, itiraz süresi, itirazın şekli, hangi mahkemeye başvurulacağı ve dava yolları ayrıntılı biçimde ele alınacaktır.
İcra Takibine İtiraz Süresi ve Usulü
İcra takibine maruz kalan bir borçlunun en önemli hukuki hakkı, ödeme emrine süresi içinde itiraz etmektir. Bu itiraz, borcun tümüne, bir kısmına, dayanağına ya da imzaya yönelik olabilir. Ancak itiraz süresinin kaçırılması hâlinde takip kesinleşir ve borçlu artık haciz tehdidiyle karşı karşıya kalır. Bu nedenle sürelere ve usule azami dikkat edilmesi gereklidir.
İcra ve İflas Kanunu'na göre, borçlu ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde itiraz hakkını kullanmak zorundadır. Bu süre hak düşürücü nitelikte olup, bir gün dahi gecikmesi halinde itiraz hakkı ortadan kalkar. Süre, tebliğ tarihinden sonraki ilk günden başlar ve yedinci günün mesai saati bitiminde sona erer. Hafta sonu ya da resmi tatile denk gelirse süre takip eden ilk iş günü sona erer.
İtiraz, yazılı veya sözlü olarak yapılabilir. Ancak uygulamada genellikle yazılı dilekçe ile icra müdürlüğüne başvurulması tercih edilir. Dilekçede borçlunun kimlik bilgileri, dosya numarası, ödeme emrinin tarihi ve hangi gerekçeyle itiraz edildiği belirtilmelidir. İtirazlar, doğrudan icra müdürlüğüne sunulabileceği gibi, UYAP Vatandaş Portalı veya avukat aracılığıyla da yapılabilir. İtiraz, tebliğ alınan icra müdürlüğüne yapılmak zorundadır; başka yerdeki bir icra müdürlüğü yetkili değildir.
İtirazın konusu da büyük önem taşır. Borçlu borcun tamamına itiraz edebileceği gibi, sadece bir kısmına da itiraz edebilir. Örneğin yalnızca faize ya da işlem tarihine yönelik kısmi itiraz mümkündür. Ayrıca borçlu, borca değil sadece imzaya itiraz da edebilir. Bu durumda, icra takibi durur ve alacaklı, genel mahkemede dava açmak zorunda kalır. İmza inkârı varsa icra müdürlüğü bunu doğrudan dikkate alamaz; ispat yükü alacaklıdadır.
İtirazın yapılmasıyla birlikte takip işlemi durur. Bu durma, yalnızca haciz işlemlerini değil, alacaklının tahsil için yapabileceği diğer tüm icrai işlemleri de kapsar. Ancak durma, her zaman nihai değildir. Alacaklı, bu itirazın haksız olduğunu düşünüyorsa, itirazın iptali veya kaldırılması davası açarak takibe devam edebilir. Takibin durdurulması, sadece borçlunun usule uygun bir şekilde itiraz etmesiyle mümkündür. Süresinde yapılmayan itirazlar dikkate alınmaz.
İtiraz süresi, yalnızca borçluyu ilgilendirmez. Alacaklının da bu sürelere karşı dikkatli olması gerekir. Borçlu tarafından yapılan itirazın bir sureti alacaklıya tebliğ edilir ve alacaklının, itirazın iptali için dava açma süresi başlar. Bu süre genellikle bir yıldır. Ancak kambiyo senetlerine özgü takipte süre daha kısadır. Bu nedenle alacaklıların da itiraz sonrası süreçleri yakından takip etmesi gerekir.
İtirazın iptali ve kaldırılması davalarına geçmeden önce, borçlunun yaptığı itirazın şekli ve içeriği dikkatle değerlendirilmelidir. Borçlunun “borcum yok” demesi ile “imzayı kabul etmiyorum” demesi arasında ciddi farklar vardır. Bu fark, izlenecek dava türünü, görevli mahkemeyi ve ispat yükümlülüğünü doğrudan etkiler. Bu nedenle borçluların, itiraz beyanlarını gelişi güzel yapmaktan kaçınmaları gerekir.
İcra takibine süresinde ve usule uygun şekilde yapılan itiraz, borçlunun en güçlü savunma araçlarından biridir. Bu hakkın kullanılmaması, haciz işlemlerine geçilmesine ve mal varlığının tehlikeye girmesine yol açabilir. Aynı şekilde, haksız yapılan itirazlar alacaklıya zaman ve hak kaybı yaşatır. Bu nedenle her iki taraf da sürelere, tebligatlara ve başvuru yollarına dikkatle yaklaşmalı, gerektiğinde hukuki destek almalıdır.
Bir sonraki bölümde, borçlu tarafından yapılan itirazların gerekçeleri detaylı biçimde incelenecek ve hangi itirazın hangi sonuçları doğuracağı açıklanacaktır.
Borçlu Açısından İtiraz Nedenleri ve Stratejileri
İcra takibine karşı itirazda bulunmak, borçluya tanınan en önemli yasal haklardan biridir. Ancak bu hakkın etkin biçimde kullanılabilmesi için yalnızca sürelere değil, aynı zamanda itirazın gerekçesine de dikkat edilmelidir. Her borçlu, ödeme emrine itiraz ederken belirli bir sebep ileri sürmelidir. Bu sebep, ileride açılabilecek davalarda savunmanın temelini oluşturur. İtirazın türüne göre alacaklının karşı dava açma yöntemi, görevli mahkeme, ispat yükü ve yargı süreci tamamen değişebilir.
İtiraz gerekçeleri temel olarak dört ana grupta toplanabilir: borca itiraz, imzaya itiraz, yetki itirazı ve hakkın kötüye kullanıldığına ilişkin savunmalar. Her bir itiraz türü hem icra takibinin geleceğini hem de tarafların dava stratejilerini etkileyebilir.
Borca itiraz, en yaygın itiraz türüdür. Borçlu, borcun tamamına veya bir kısmına itiraz edebilir. Bu itirazda, “borcum yok”, “borç ödendi”, “alacak zamanaşımına uğradı”, “alacak tahsil edildi” gibi ifadeler kullanılabilir. Örneğin borçlu, daha önce yaptığı ödemeleri belgeleyerek borcun sona erdiğini ileri sürebilir. Bu durumda alacaklının, borcun hala devam ettiğini ispat etmesi gerekir. Özellikle fatura veya sözleşme gibi belgelerle yapılan takiplerde, borca itiraz ciddi sonuçlar doğurabilir.
İmzaya itiraz, özellikle senet, bono ve çek gibi kambiyo senetlerine dayalı takiplerde önem taşır. Borçlu, senetteki imzanın kendisine ait olmadığını iddia edebilir. Bu iddia, borcun varlığına değil; belgenin geçerliliğine yöneliktir. İmzaya açıkça itiraz edilmesi halinde takip durur ve alacaklı genel mahkemede dava açmak zorunda kalır. Aksi hâlde takip, borçlu imzayı zımnen kabul etmiş sayılır. Bu nedenle borçlu, eğer senedi hiç imzalamadıysa veya imza taklit yoluyla atıldıysa, mutlaka “imzaya itiraz” ibaresini açıkça dilekçesinde belirtmelidir.
Yetki itirazı ise, takibin yanlış yerdeki bir icra müdürlüğü tarafından başlatıldığını ifade eder. Örneğin borçlunun yerleşim yeri dışında açılan bir takip, yetkisizlikle karşılaşabilir. Bu durumda borçlu yalnızca yetkiye itiraz ederek takibin başka bir icra müdürlüğünde yürütülmesini sağlayabilir. Yetki itirazı, diğer itirazlarla birlikte yapılabileceği gibi tek başına da ileri sürülebilir. Ancak uygulamada yetki itirazı, borçlunun esas borca yönelik bir savunması yoksa zaman kazanmak için başvurduğu bir yöntem olarak da kullanılabilmektedir.
Bir diğer savunma grubu ise, takibin kötü niyetle yapıldığına dair itirazlardır. Örneğin borcun zaten ödendiği hâlde takip başlatılmışsa, borçlu bu durumu dile getirebilir. Bu tür itirazlarda borçlu, alacaklının takip hakkını kötüye kullandığını ispat ederse, karşı tarafa tazminat yükümlülüğü doğabilir. Türk İcra ve İflas Kanunu, kötü niyetli takiplerde hem manevi tazminata hem de %20’ye kadar icra inkar tazminatına hükmedilebileceğini düzenlemiştir.
İtiraz stratejisi belirlenirken borçlunun sadece yasal haklarını değil, ileriye dönük olası davaları da dikkate alması gerekir. Örneğin sadece borca itiraz etmek ile hem borca hem imzaya itiraz etmek farklı sonuçlar doğurur. İmzaya itirazda alacaklı doğrudan genel mahkemeye yönelmek zorunda kalır. Borca itirazda ise itirazın iptali davası açılabilir. Bu ayrım, görevli mahkeme, ispat yükü ve dava süresini doğrudan etkiler.
Borçlu, itirazını hangi gerekçeyle yapacaksa, bu gerekçeyi dilekçesinde açık ve net biçimde belirtmelidir. Örneğin sadece “borca itiraz ediyorum” ifadesi yerine, “borcun tamamı ödendiği için itiraz ediyorum” gibi açıklayıcı bir ifade tercih edilmelidir. Özellikle imzaya itiraz gibi teknik savunmalarda, itirazın şekli ve içeriği belirleyicidir. Eksik veya yanlış yapılan itirazlar, takip sürecinin borçlu aleyhine gelişmesine neden olabilir.
Ayrıca itiraz eden borçlu, yalan beyanda bulunursa veya dayanaksız şekilde itiraz ederse, hem itirazın iptali davasında haksız duruma düşer hem de aleyhine tazminata hükmedilebilir. Bu nedenle itiraz dilekçesi hazırlanırken sadece sürelere değil, içeriğe de dikkat edilmeli ve tüm hukuki riskler göz önünde bulundurulmalıdır.
Sonuç olarak, borçlunun icra takibine karşı itirazda bulunurken hangi gerekçeyi ileri sürdüğü büyük önem taşır. Gelişigüzel yapılan savunmalar hem etkisiz kalır hem de takip sürecini hızlandırabilir. İtirazın türü, hem alacaklının izleyeceği yolu hem de mahkemenin değerlendirme kriterlerini belirler. Bir sonraki bölümde, alacaklı tarafından itirazla karşılaşıldığında izlenecek yol ve dava stratejileri detaylı biçimde ele alınacaktır.
Alacaklı Açısından Yol Haritası: İtirazın İptali ve Kaldırılması
İcra takibi başlatan alacaklının en çok karşılaştığı engellerden biri, borçlunun ödeme emrine süresi içinde yaptığı itirazdır. İtiraz, icra takibini durduran ve haciz işlemlerinin ilerlemesini engelleyen ciddi bir hukuki sonuç doğurur. Bu durumda alacaklının takibe devam edebilmesi için iki temel seçeneği vardır: itirazın iptali davası ve itirazın kaldırılması talebi. Hangi yolun seçileceği, takip dayanağına, itiraz türüne ve belge niteliğine göre değişir.
İtirazın iptali davası, borçlunun genel haciz yoluyla başlatılan takibe itiraz etmesi üzerine alacaklının açabileceği bir davadır. Bu dava, genel mahkemede ve çekişmeli yargı usulüne tabi olarak yürütülür. Alacaklı, itirazın haksız olduğunu ileri sürerek borcun varlığını ispat etmeye çalışır. Dava sonunda mahkeme, itirazın iptaline ve takibin devamına karar verirse, takip kaldığı yerden devam eder ve alacaklı haciz talebinde bulunabilir.
İtirazın iptali davası için görevli mahkeme, genel mahkemelerdir. Alacağın türüne göre asliye hukuk mahkemesi veya tüketici mahkemesi gibi özel mahkemeler görevli olabilir. Yetkili mahkeme ise genellikle borçlunun yerleşim yeri mahkemesidir. Ancak sözleşmelerde yetki anlaşması yapılmışsa, bu mahkeme de yetkili olabilir. Dava açılırken alacaklının, itirazı içeren ödeme emri, takip talebi ve dayanak belgeleri mahkemeye sunması gerekir.
İtirazın iptali davası, dava süreci tamamlanana kadar takip işlemlerini durdurur. Bu süreçte alacaklı, teminat yatırarak ihtiyati haciz kararı alabilir. Ancak asıl haciz işlemleri, mahkeme kararı kesinleştikten sonra başlatılabilir. Mahkeme, alacaklı lehine karar verirse, borçlu hakkında takibin devamına ve ayrıca haksız itiraz nedeniyle %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedebilir.
Alacaklı açısından daha hızlı ve pratik bir yol ise itirazın kaldırılması talebidir. Bu yöntem yalnızca belirli şartlar altında mümkündür. Özellikle imzası ikrar edilmiş senet, noter onaylı borç ikrarı, resmi belge veya kesin delil niteliğindeki evrak varsa bu yol tercih edilebilir. İtirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurulur ve süreç, çekişmesiz yargı usulüne tabidir. Bu nedenle süre daha kısadır ve kararlar daha hızlı alınabilir.
İcra mahkemesine yapılacak itirazın kaldırılması başvurusu, borçlunun yaptığı itirazın şekline bağlıdır. Eğer borçlu imzaya itiraz etmişse, bu başvuru reddedilir ve alacaklı genel mahkemeye yönlendirilir. Ancak borç sadece borcun varlığına itirazla sınırlıysa ve alacaklının elinde belge varsa, icra mahkemesi bu başvuruyu kabul edebilir. Mahkeme, belgeleri inceleyerek itirazın kaldırılmasına ve takibin devamına karar verebilir.
Alacaklı, her iki yolu da dikkatle değerlendirmelidir. İtirazın iptali davası uzun sürebilir, ancak kapsamlı deliller sunulmasına olanak tanır. Buna karşılık itirazın kaldırılması daha hızlıdır ancak yalnızca sınırlı türde belgelerle mümkündür. Yanlış yolun seçilmesi, zaman ve emek kaybına neden olabilir. Bu nedenle alacaklılar, takip dayanağını ve borçlunun itiraz gerekçesini doğru analiz etmelidir.
İtirazın iptali ya da kaldırılması başvurusunda bulunacak olan alacaklının sürelere de dikkat etmesi gerekir. Her ne kadar itirazın iptali davası için İcra ve İflas Kanunu’nda açık bir süre öngörülmese de, uygulamada makul sürede dava açılması beklenir. Süre geçtikçe, borçlu lehine “hakkın kötüye kullanılması” savunması gündeme gelebilir. Ayrıca belgeye dayalı itirazın kaldırılması talebi için icra mahkemesine yapılan başvurular genellikle ödeme emrinin tebliğinden itibaren 6 ay içinde yapılmalıdır.
Özellikle ticari alacaklarda, çek, senet veya sözleşmeye dayanan borçlar için en uygun yolun hangisi olduğuna karar verirken hem hukuki nitelik hem de ispat imkanları dikkate alınmalıdır. Ayrıca ihtiyati haciz talebi, delil tespiti ve diğer geçici hukuki koruma yöntemleriyle alacağın güvence altına alınması sağlanabilir.
Alacaklının izleyeceği yol sadece yasal prosedürü değil, aynı zamanda tahsilat sürecinin ne kadar hızlı ilerleyeceğini de doğrudan etkiler. Yanlış başvuru, yetkisiz mahkeme veya eksik belge gibi durumlar süreci uzatabilir. Bu nedenle takip başından itibaren belge hazırlığına özen gösterilmeli, borçlunun itirazı geldiğinde uygun dava türü ve mahkeme belirlenmelidir.
Sonuç olarak, alacaklının borçlu itirazıyla karşılaştığında iki temel seçeneği vardır: itirazın iptali davası ve itirazın kaldırılması başvurusu. Her iki yöntem farklı usullere, farklı mahkemelere ve farklı sonuçlara sahiptir. Alacaklının, hak kaybı yaşamadan tahsilat sürecini sürdürebilmesi için bu yöntemler arasındaki farkları doğru değerlendirmesi hayati önemdedir.
İtirazın İptali Davası Açma Şartları ve Süreç
İcra takibine borçlu tarafından yapılan itirazın ardından alacaklının başvurabileceği yasal yollardan biri, “itirazın iptali davası”dır. Bu dava, alacaklının alacağını ispat ederek takibin devamını sağlamayı amaçladığı temel bir hukuk yoludur. Özellikle ilamsız genel haciz yoluyla başlatılan takiplerde sıkça başvurulan bu dava türü, hem alacaklının hakkını korumayı hem de borçlunun haksız itirazını bertaraf etmeyi hedefler. Bu bölümde, itirazın iptali davasının hangi şartlarda açılabileceği, süreci ve taraflar açısından doğurduğu hukuki sonuçlar ele alınacaktır.
İtirazın iptali davası açılabilmesi için öncelikle borçlunun ödeme emrine süresinde ve geçerli şekilde itiraz etmiş olması gerekir. Bu itirazla birlikte icra takibi durur ve alacaklı, alacağını tahsil edebilmek için artık icra takibi dışında bir yola başvurmak zorundadır. İşte bu noktada, alacaklı itirazın haksız olduğunu ileri sürerek genel mahkemede bir dava açar. Bu dava, çekişmeli yargı usulüne tabidir ve tam anlamıyla bir delil değerlendirmesi yapılmasını gerektirir.
İtirazın iptali davasında görevli mahkeme genel olarak asliye hukuk mahkemesidir. Ancak alacağın türüne göre farklı ihtisas mahkemeleri de görevli olabilir. Örneğin alacak bir tüketici işlemiyle ilgiliyse görevli mahkeme tüketici mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise borçlunun yerleşim yeri mahkemesidir. Taraflar arasında geçerli bir yetki sözleşmesi varsa, bu mahkeme de yetkili olabilir. Yetki ve görev kuralları, dava dilekçesi hazırlanırken dikkatle değerlendirilmelidir.
Dava açılırken, alacaklı ödeme emrinin tebliği, takip talebi, dayanak belgeler, borçlunun itiraz dilekçesi gibi belgeleri dosyaya eklemelidir. Mahkemeye sunulan delillerin niteliği, davanın kaderini doğrudan etkiler. Eğer alacaklı, yazılı sözleşme, fatura, teslim tutanağı veya banka dekontları gibi güçlü delillerle alacağını ispat edebiliyorsa, mahkeme genellikle itirazın iptaline ve takibin devamına karar verir. Ancak deliller yetersizse veya borçlu da geçerli belgeler sunuyorsa, dava reddedilebilir.
İtirazın iptali davasının sonucunda mahkeme, itirazı haksız bularak takibin devamına karar verirse, alacaklı haciz ve tahsil işlemlerine kaldığı yerden devam edebilir. Ayrıca mahkeme, İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesi uyarınca borçlunun kötü niyetli şekilde itiraz ettiğini değerlendirirse, borçlu aleyhine %20 oranına kadar icra inkar tazminatına hükmedebilir. Bu tazminat, alacak miktarı üzerinden hesaplanır ve alacaklıya ek kazanç sağlar.
Dava sonucunda mahkeme, borçlunun itirazını haklı bulursa, alacaklı bu aşamada hak kaybına uğrar. Takip sonlanır ve alacaklı aleyhine yargılama giderleri ile borçlunun avukatlık ücretine karar verilebilir. Bu nedenle alacaklı, itirazın iptali davasına başvurmadan önce delil durumu, borcun varlığı, itirazın niteliği gibi unsurları objektif şekilde değerlendirmelidir.
İtirazın iptali davasının açılmasına ilişkin , doktrinde ve uygulamada bu sürenin makul olması gerektiği kabul edilir. Aksi halde, borçlunun savunma hakkı zedelenebilir veya alacaklının hakkı kötüye kullanılıyor sayılabilir. Yargıtay kararlarında genellikle 1 yıl içinde açılan davalar makul kabul edilmekte, daha geç açılan davalarda ise özel durumlar aranabilmektedir.
İtirazın iptali davasında ispat yükü alacaklıdadır. Yani alacaklının iddiasını sadece sözlü beyanla değil, yazılı ve somut delillerle ortaya koyması beklenir. Eğer dava konusu borç, örneğin banka kredi sözleşmesi, kira sözleşmesi, hizmet faturası gibi belgelerle destekleniyorsa, dava başarıyla sonuçlanma ihtimali artar. Ancak tanık beyanlarına dayalı alacaklarda ispat zorluğu yaşanabilir.
Davanın sonunda itirazın iptaline karar verilirse, icra takibi kaldığı yerden devam eder. Alacaklı haciz talebinde bulunabilir, malların satışı için başvuruda bulunabilir ve tahsilat aşamasına geçebilir. Ayrıca mahkeme, itirazın kötü niyetli olduğunu değerlendirirse borçluyu tazminata mahkûm edebilir. Böylece sadece asıl alacak değil, ilave bir maddi kazanım da elde edilmiş olur.
Sonuç olarak, itirazın iptali davası, icra takibine itiraz eden borçluya karşı başvurulabilecek en etkili hukuk yollarından biridir. Ancak bu dava, ciddi hazırlık ve delil planlaması gerektirir. Takip sürecinin sağlıklı ilerleyebilmesi ve tahsilatın gecikmemesi için bu davaya ilişkin süreçlerin titizlikle yürütülmesi gerekir. Bir sonraki bölümde, itirazın kaldırılması ve icra mahkemesi süreci detaylı biçimde incelenecektir.
İtirazın Kaldırılması ve İcra Mahkemesi Süreci
İcra takibine borçlunun yaptığı itiraz karşısında alacaklının başvurabileceği bir diğer hukuki yol da “itirazın kaldırılması” talebidir. Bu yol, özellikle yazılı bir belgeye dayanan alacaklar açısından tercih edilir. İtirazın iptali davasından farklı olarak, bu süreç icra mahkemelerinde yürütülür ve daha hızlı sonuçlanma ihtimali taşır. Ancak uygulanabilirliği bazı şartlara bağlıdır. Bu bölümde, itirazın kaldırılması talebinin kapsamı, başvuru koşulları, ispat yükü ve icra mahkemesi süreci detaylı şekilde ele alınacaktır.
İtirazın kaldırılması, yalnızca ilamsız takip yoluyla başlatılan icra takiplerinde gündeme gelir. Takip dayanağı belge niteliği taşıyorsa ve borçlu borca itiraz etmişse, alacaklı icra mahkemesine başvurarak itirazın kaldırılmasını talep edebilir. Bu belge; noter onaylı borç ikrarı, imzası ikrar edilmiş senet, kambiyo senedi, resmî nitelikli belge ya da borçlunun imzasını inkar etmediği yazılı belge olabilir.
İtirazın kaldırılması süreci, çekişmesiz yargı usulüne tabidir. Yani klasik bir dava değil, bir yargılama talepleri sürecidir. Bu nedenle işlemler daha hızlı ilerler ve delil değerlendirmesi sınırlı yapılır. Alacaklı, dosya üzerinden belge incelemesiyle itirazın kaldırılmasını talep eder. Mahkeme duruşma yapmaksızın karar verebilir; ancak gerektiğinde tarafları dinleyebilir.
İtirazın kaldırılması talebinde bulunulabilmesi için, alacaklının icra takibine dayanak gösterdiği belgenin hukuken geçerli ve açık şekilde borcu ispat eder nitelikte olması gerekir. Örneğin bir kira sözleşmesi, noter huzurunda düzenlenmiş borç ikrarı veya imzası kabul edilmiş adi yazılı belge bu kapsamda değerlendirilebilir. Ancak belge yetersiz veya imzasız ise, icra mahkemesi başvuruyu reddeder ve alacaklının genel mahkemede itirazın iptali davası açması gerekir.
İcra mahkemesi, alacaklının sunduğu belgeyi incelerken, belgenin şekli, içeriği, tarih ve taraf bilgileri ile borçlunun imzayı inkâr edip etmediğini değerlendirir. Eğer borçlu imzaya açıkça itiraz etmişse, itirazın kaldırılması yolu kapalıdır. Çünkü icra mahkemesi imzanın gerçekliğini araştırmaz. Bu durumda alacaklı, ancak genel mahkemeye başvurarak itirazın iptalini talep edebilir.
İtirazın kaldırılması iki şekilde olabilir: kesin kaldırma ve geçici kaldırma. Eğer alacaklının sunduğu belge kesin delil niteliğinde ise, mahkeme itirazın “kesin” kaldırılmasına karar verir ve takip doğrudan devam eder. Ancak belge kesin delil niteliğinde değilse fakat alacaklının ilk bakışta haklı olduğu düşünülüyorsa, borçludan teminat alınmak kaydıyla “geçici” olarak itirazın kaldırılmasına hükmedilebilir. Bu durumda borçlu, 7 gün içinde genel mahkemede dava açmazsa takip kesinleşir.
İtirazın kaldırılması talebinin kabul edilmesi halinde, icra takibi kaldığı yerden devam eder. Alacaklı, haciz talebinde bulunabilir ve borçlunun malları üzerine icrai işlemler başlatabilir. Eğer borçlu, itirazı haksız yere yapmışsa, mahkeme ayrıca %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedebilir. Bu tazminat, alacaklının zararını karşılamayı ve borçlunun kötü niyetli itirazlarının önüne geçmeyi amaçlar.
İcra mahkemesi kararına karşı taraflar, kararın tebliğinden itibaren 10 gün içinde istinaf yoluna başvurabilir. Ancak istinaf süreci, çoğu zaman icra işlemlerini durdurmaz. Özellikle kesin kaldırma kararlarında, takip hemen devam eder. Geçici kaldırma kararlarında ise mahkemenin kararına karşı yapılan itiraz, borçlunun genel mahkemede dava açması halinde etkili olur.
İtirazın kaldırılması talebinde bulunan alacaklının dikkat etmesi gereken en önemli husus, dayanak belgenin niteliğidir. İcra mahkemeleri, delil tartışması yapmaz; yalnızca sunulan belgeye bakar. Bu nedenle belge açık değilse, imza tartışmalıysa veya alacak muğlaksa, başvuru reddedilebilir. Bu durum alacaklının zaman kaybetmesine neden olur. Yanlış başvuru yapılması hâlinde, yeniden genel mahkemede dava açılması gerekir ve bu süreç takip süresini uzatabilir.
Sonuç olarak, itirazın kaldırılması, hızlı ve etkili bir hukuki çözüm yolu olsa da, yalnızca belirli koşullar altında uygulanabilir. Alacaklının belge niteliğini ve borçlunun itiraz türünü doğru analiz etmesi büyük önem taşır. Bir sonraki bölümde, bu süreçlerde doğabilecek faiz hesaplamaları, yargılama giderleri ve alacaklının karşılaşabileceği diğer mali sonuçlar ele alınacaktır.
İtirazın İptali Davalarında Faiz, Masraf ve Avukatlık Ücretleri
İcra takibine yapılan itirazın ardından açılan itirazın iptali davalarında, yalnızca borcun varlığı değil, aynı zamanda davanın mali sonuçları da taraflar açısından büyük önem taşır. Alacaklı bakımından, alacağın tahsili dışında hangi tutarlarda faiz işlediği, masrafların kim tarafından karşılanacağı ve yargılama süreci sonunda avukatlık ücretinin nasıl belirleneceği gibi konular net şekilde değerlendirilmelidir. Bu bölümde, itirazın iptali davalarına ilişkin faiz uygulamaları, yargılama giderleri ve vekalet ücretleri detaylı olarak incelenmektedir.
İtirazın iptali davalarında faiz hesabı, genellikle icra takibinde yer alan talep edilen faiz türü ve başlangıç tarihine göre yapılır. Alacaklı, takip talebinde belirttiği faiz oranı ile sınırlı olmak üzere, alacağın takip tarihi itibarıyla faizini talep edebilir. Eğer taraflar arasında bir sözleşme varsa ve bu sözleşmede açıkça bir faiz oranı belirtilmişse, bu oran uygulanır. Ancak herhangi bir oran belirtilmemişse, Türk Borçlar Kanunu uyarınca yasal faiz oranı uygulanır. Ticari işlerde ise, ticari faiz oranı dikkate alınır.
Mahkeme, itirazın iptaline karar verirken, borcun miktarını ve faizini hüküm altına alır. Eğer alacaklı, davada talep ettiği faiz türünü ispat edemez veya sözleşmeye dayandıramazsa, mahkeme yasal faizle sınırlı karar verebilir. Bu nedenle alacaklıların dava dilekçesinde yalnızca alacak tutarını değil, uygulanmasını istedikleri faiz oranını ve hangi tarihten itibaren talep ettiklerini de açıkça belirtmeleri gerekir.
İtirazın iptali davaları sonunda mahkeme, taraflar lehine veya aleyhine yargılama giderlerine hükmeder. Bu giderler, dosya masrafları, bilirkişi ücretleri, tanık giderleri ve tebligat ücretleri gibi kalemlerden oluşur. Genel kural, davayı kaybeden tarafın bu masrafları ödemesidir. Alacaklı davasını kazanırsa, bu masraflar borçluya yüklenir ve borçlu bu giderleri de icra dosyası kapsamında ödemek zorunda kalır. Aksi durumda, davanın reddi hâlinde alacaklı, yargılama giderlerini üstlenmek zorundadır.
Bu davalarda dikkat edilmesi gereken en önemli mali sonuçlardan biri de avukatlık ücretidir. Taraflar, davada kendilerini vekille temsil ettirmişlerse, mahkeme sonunda haklı çıkan taraf lehine “vekâlet ücreti”ne hükmolunur. Bu ücret, Türkiye Barolar Birliği tarafından belirlenen Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre hesaplanır. Ücret, dava konusu alacak miktarı üzerinden nispi olarak belirlenir ve her yıl Resmî Gazete’de yayımlanan tarife ile güncellenir.
Özellikle alacaklının davası kabul edilirse, mahkeme, alacaklıyı temsil eden avukata ödenmek üzere borçlu aleyhine vekâlet ücreti hükmeder. Bu tutar, icra takibine eklenir ve tahsilat sürecine dahil edilir. Örneğin 100.000 TL’lik bir davada, yaklaşık %15 oranında (değişken) bir vekalet ücreti söz konusu olabilir. Aynı şekilde, borçlu haksız şekilde itiraz etmişse ve itirazı reddedilirse, mahkeme alacaklı lehine icra inkar tazminatı da hükmedebilir.
İcra inkar tazminatı, İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesi uyarınca, borçlunun kötü niyetli olarak haksız itiraz etmesi durumunda devreye giren ek bir yaptırımdır. Mahkeme, itirazın dayanaksız olduğunu, borçlunun sırf takipten kaçmak için itiraz ettiğini tespit ederse, borçluyu asıl alacak tutarının %20’sine kadar tazminatla sorumlu tutabilir. Bu tazminat da alacaklının lehine hükmedilir ve icra takibine dahil edilir. Bu tür bir karar, sadece alacaklı için ek kazanç değil, aynı zamanda borçlu için ciddi bir mali yük anlamına gelir.
Borçlunun vekille temsil edilmesi hâlinde ve davayı kazanması durumunda da aynı şekilde alacaklı aleyhine vekalet ücreti ve yargılama giderleri hükmedilir. Bu nedenle alacaklıların, dava açmadan önce hem alacaklarını hem de mali risklerini hesaplaması gerekir. Belgelerin yetersiz olduğu, alacağın tartışmalı olduğu durumlarda, davasını kaybeden alacaklı yalnızca alacağını tahsil edememekle kalmaz, aynı zamanda yargılama masraflarını da karşılamak zorunda kalabilir.
Alacaklılar için dava öncesi mali analiz yapmak, yalnızca hukuki başarı için değil, ekonomik verimlilik açısından da önemlidir. İtirazın iptali davası kazanılsa bile, yargılama masrafları ve avukatlık ücretleri alacağın büyük kısmını eritebilir. Bu nedenle, delil durumu ve borçlunun ödeme gücü değerlendirilerek stratejik karar alınmalıdır.
Sonuç olarak, itirazın iptali davaları yalnızca hukuki yönüyle değil, mali sonuçlarıyla da titizlikle yürütülmesi gereken süreçlerdir. Faiz talebi, masraf kalemleri ve avukatlık ücretleri, hem dava sonucunu hem de icra takibinin başarısını doğrudan etkiler. Bir sonraki bölümde, bu süreçlerde avukatın rolü ve hukuki destek almanın önemi detaylı şekilde ele alınacaktır.
İcra Takibine İtiraz ve Dava Süreçlerinde Avukatın Rolü
İcra takibi, borç-alacak ilişkilerinde devlet gücünün devreye girmesiyle yürütülen karmaşık ve teknik bir süreçtir. Borçlu veya alacaklı konumunda olan kişiler için icra takibinin doğru yönetilmesi; hak kaybı yaşamamak, sürelere uymak ve mali yüklerle karşılaşmamak açısından hayati öneme sahiptir. Bu nedenle, hem takip sürecinde hem de itirazın iptali ya da kaldırılması davalarında avukatın rolü son derece kritik hale gelir.
İcra sürecinde yapılan her işlem, belirli süre ve şekil kurallarına tabidir. Örneğin ödeme emrine itiraz süresi 7 gündür ve bu sürenin kaçırılması durumunda takip kesinleşir. Aynı şekilde, itirazın kaldırılması veya iptali için yapılan başvurularda da çeşitli usul kuralları geçerlidir. Bu kuralların ihlali, davanın reddi, takibin düşmesi veya yargılama giderlerinin karşı tarafa yüklenmesi gibi sonuçlar doğurabilir. Avukat desteği, bu tür usule ilişkin hataların önüne geçilmesini sağlar.
Alacaklılar açısından, avukatın rolü yalnızca icra takibinin başlatılmasıyla sınırlı değildir. Takip talebinin hazırlanması, ödeme emrinin doğru şekilde düzenlenmesi, doğru icra müdürlüğünün belirlenmesi, tebligat sürecinin takibi ve sonrasında borçlunun itirazı halinde uygun hukuki yolun (itirazın iptali ya da kaldırılması) seçilmesi gibi birçok teknik adım vardır. Yanlış takip yolu veya yetersiz belgeyle başlatılan icra işlemleri, yalnızca zaman kaybına değil, aynı zamanda maddi zararlara da yol açabilir.
Borçlu açısından bakıldığında, avukatın varlığı özellikle ödeme emrine itiraz sürecinde önem kazanır. Hangi türde bir itiraz yapılacağı, hangi gerekçenin ileri sürüleceği, imzaya mı yoksa borcun varlığına mı itiraz edileceği gibi konular, hukuki bilgi gerektirir. Örneğin sadece “itiraz ediyorum” ifadesiyle yapılan başvurular, takip sürecini durdurmakta yetersiz kalabilir veya ileride savunmayı zayıflatabilir. Avukat, borçlunun haklarını tam ve eksiksiz biçimde koruyacak şekilde itiraz dilekçesini hazırlar.
İtirazın iptali ve kaldırılması süreçlerinde avukat, delillerin toplanması, mahkemeye sunulacak dilekçelerin hazırlanması, sürelere uygun başvuruların yapılması ve duruşmalarda etkin temsil gibi görevleri üstlenir. Alacaklı için davanın açılması ve takibin devamı kadar, icra inkar tazminatı talebi gibi ek kazanımlar da doğru yönlendirme ile mümkündür. Borçlu için ise, haksız takipten doğabilecek maddi yüklerin önüne geçilmesi ve savunma stratejisinin doğru kurgulanması sağlanır.
Bir diğer önemli husus da, dava sürecinde olası hatalı işlemlerin telafi edilmesidir. Usul hatası, yanlış mahkemede dava açılması, eksik belge sunulması veya süresinde yapılmayan işlemler gibi durumlar, telafisi güç sonuçlara neden olabilir. Avukat, tüm bu riskleri önceden öngörerek hareket eder ve yargı sürecinin sağlıklı işlemesine katkı sunar.
Uygulamada sıkça karşılaşılan bir durum da, tarafların hukuki süreçleri internetten edinilen genel bilgilerle yürütmeye çalışmasıdır. Ancak her hukuki durum kendi içinde farklılık gösterir. Alacaklı ile borçlu arasındaki sözleşmenin niteliği, belgenin geçerliliği, borçlunun mali durumu ve tarafların daha önceki işlemleri gibi birçok detay, izlenecek yolu etkiler. Avukat, somut olaya uygun bir yol haritası çizerek müvekkilini doğru yönlendirir.
Ayrıca avukat, dava öncesi tahkim, arabuluculuk veya sulh görüşmeleri gibi alternatif uyuşmazlık çözüm yollarını da değerlendirebilir. Özellikle borçlunun ödeme niyeti varsa, alacaklının tüm hakkını kaybetmeden çözüm sağlanması mümkündür. Bu gibi durumlarda avukatlık hizmeti yalnızca dava temsilinden ibaret kalmaz; stratejik bir çözüm ortağı rolünü de üstlenir.
Sonuç olarak, icra takibi ve devamındaki itiraz süreçleri, uzmanlık gerektiren karmaşık hukuki işlemlerden oluşur. Her iki taraf açısından da hak kaybı yaşanmaması, gereksiz mali yüklerle karşılaşılmaması ve en hızlı şekilde sonuca ulaşılması için profesyonel hukuki destek alınması son derece önemlidir. İcra hukuku alanında deneyimli bir avukatla çalışmak, sürecin güvenli, etkin ve mevzuata uygun şekilde ilerlemesini sağlar.
İletişim
İcra takibi, borç ve alacak uyuşmazlıklarında hak kaybı yaşamamak için mutlaka dikkatle yürütülmesi gereken teknik bir süreçtir. İstanbul genelinde icra hukukuna ilişkin profesyonel destek almak isterseniz, aşağıdaki iletişim bilgileri üzerinden Avukat İnanç Eker Hukuk Bürosu ile doğrudan irtibata geçebilirsiniz:
- Adres: Teknik Yapı Concord, Dumlupınar, Yumurtacı Abdi Bey Cd. Sitesi 2. Etap C Blok Kat 19 Daire 178, 34720 Kadıköy / İstanbul
- Telefon: 0216 514 74 04
- WhatsApp: 0532 245 74 66
- E-Posta: info@inanceker.av.tr
- Google Haritalar: Konumu Görüntüle
Not: Bu sayfa yalnızca bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. Somut uyuşmazlıklar için yasal destek alınması tavsiye edilir.