İcra Takibinde Mal Kaçırma ve Tasarrufun İptali Davaları

İçindekiler

Borçlunun Mal Kaçırma Teşebbüsü ve Alacaklının Hukuki Korunma Yolları

1. Mal Kaçırma (Tefrik) Nedir? İcra Takibinde Alacaklının Karşılaştığı Riskler

Mal kaçırma ne demektir?

İcra takipleri sürecinde, borçluların en sık başvurduğu savunma yöntemlerinden biri mal kaçırma (diğer adıyla “tefrik”) davranışıdır. Mal kaçırma; borçlunun, kendisine karşı başlatılan icra takibinden kaçınmak amacıyla sahip olduğu malları, başkasına devretmesi, gizlemesi veya muvazaalı işlemle elden çıkarması şeklinde tanımlanabilir. Hukuken görünürde meşru bir işlem gibi dursa da, mal kaçırmanın arkasında alacaklıyı zarara uğratma kastı vardır.

Bu davranış, alacaklının tahsilat yapmasını engellediği gibi, yargı sürecinin etkinliğini de boşa çıkarır. Borçlunun taşınmazlarını yakın akrabasına devretmesi, ticari malları stoktan düşürüp şirket dışına çıkarması ya da banka hesaplarını boşaltması, uygulamada en çok karşılaşılan mal kaçırma örneklerindendir.

Borçlunun muvazaalı işlemlerle alacaklıdan mal kaçırma örnekleri

Borçlu, mal kaçırmak için genellikle üçüncü kişilerle görünürde geçerli ama gerçekte aldatıcı işlemler yapar. Bu işlemler Yargıtay içtihatlarında “muvazaalı işlem” olarak nitelendirilir. En sık karşılaşılan senaryolar şunlardır:

  • Eşe veya kardeşe taşınmaz devri: Borçlu, tapulu taşınmazını eşine veya kardeşine “satmış” gibi gösterir. Ancak gerçekte bedel alınmaz ve devir sadece icra takibinden korunmak içindir.

  • Yüksek borç karşılığı teminat gösterme: Gerçekte olmayan bir borç için taşınmaz üzerine ipotek tesis edilir.

  • Şirket devri veya ortaklıktan çekilme: Borçlu, ticari faaliyetini sürdüren bir şirketten hisselerini çekerek görünürde “pasifleşir”, ama fiilen işine devam eder.

  • Araç, makine ve ticari stokların elden çıkarılması: Borçlu, mal varlığını eşi, yakını veya güvendiği kişilere cüzi bedellerle satarak kayıt dışına çıkarır.

Bu tür işlemler, alacaklının takip ettiği borçlunun üzerindeki malvarlığının görünürde tükenmiş olmasına neden olur. Ancak mevzuat, alacaklıya bu durumlara karşı ciddi haklar tanımaktadır.

Alacaklının karşılaştığı hukuki ve pratik riskler

Mal kaçırma davranışı, alacaklı açısından sadece maddi değil, aynı zamanda zaman, kaynak ve hukuk güvenliği bakımından da önemli riskler doğurur. Alacaklılar şu sorunlarla karşılaşır:

  • İcra takibinde mallara haciz koyulamaması: Mal borçlunun üzerinde görünmediği için haciz uygulanamaz.

  • İcra dosyası işlemden kaldırılır: Takipte tahsilat yapılamayınca dosya sürüncemede kalır.

  • Borçlu iflas veya acizlik beyan eder: Malvarlığı görünürde olmadığından borçlunun “ödeyecek gücüm yok” savunması güç kazanır.

  • Zamanaşımı süreci başlar: Alacaklı uzun süre dava açamazsa, alacak zamanaşımına uğrayabilir.

  • Alacaklının tekrar tekrar harç, vekalet ücreti ve bilirkişi masrafı ödemesi gerekebilir.

Bu risklerin önüne geçmek için alacaklıların, borçlunun mal kaçırdığına dair işlem ve davranışları erken aşamada fark etmesi ve buna karşı yasal yollara başvurması gerekir. Bu yasal yollardan en önemlisi, İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenen iptal davasıdır.

İptal davası açmak için borçlunun devrinin “muvazaalı”, yani gerçekte alacaklıdan mal kaçırma amacı taşıyan bir işlem olduğunun ispat edilmesi gerekir. Bu dava, özel ispat kuralları ve süreleri içeren teknik bir dava türü olup, çoğu zaman alacaklının hukuki temsilcisi aracılığıyla açılması gerekecek kadar karmaşıktır.

2. Borçlunun Üçüncü Kişilere Yaptığı Devralar ve Alacaklının Müdahale Hakkı

Gerçek Alım-Satım mı, Muvazaa mı?

Borçlunun malvarlığına ilişkin yaptığı bazı işlemler ilk bakışta tamamen geçerli, ticari hayatın doğal sonucu gibi görünebilir. Ancak bazı durumlarda bu işlemler, alacaklıdan mal kaçırma amacıyla yapılan muvazaalı işlemler olup, hukuk düzeni tarafından korunmaz.

Gerçek bir satış işlemi, tarafların iradesine dayanır ve karşılığında bedel ödenir. Oysa muvazaalı işlemde, görünürdeki sözleşme ile tarafların gerçek iradeleri birbirinden farklıdır. Örneğin borçlunun, değerli bir taşınmazını tapuda eşine “satmış gibi” göstermesi, ama aslında herhangi bir ödeme almaması ve evde yaşamaya devam etmesi, muvazaanın açık bir göstergesidir.

Yargıtay’a göre muvazaa, şu durumlarda varsayılır:

  • Devir yapılan kişi, borçlunun eşi, çocuğu veya kardeşidir.

  • Taşınmaz bedelsiz devredilmiştir ya da rayiç değerinin çok altındadır.

  • Borçlu, devrettiği malı kullanmaya fiilen devam etmektedir.

  • Tapuda satış gösterilmiş, ancak fiili teslim yapılmamıştır.

  • Alacaklıya karşı icra takibi başlatıldıktan sonra işlem yapılmıştır.

Bu tür işlemler “görünürde geçerli”, ama alacaklının zararına yapılmış olduğu için iptal davasına konu edilebilir.

Aile İçi Satışlar, Eşe Devir ve Yakınlara Tapu Tescili

İcra hukuku uygulamasında en sık karşılaşılan mal kaçırma yöntemi, borçlunun taşınmazlarını veya araçlarını aile bireylerine devretmesidir. Özellikle eşe devredilen mallar, iptal davasının temel konusunu oluşturur. Çünkü:

  • Eşler arasındaki mallar çoğu zaman fiilen müşterek kullanılır,

  • Tapu sadece şeklen değişir; malik değişikliği fiilen yaşanmaz,

  • Bedel ödenmemesi veya sembolik bedelle satış yapılması oldukça yaygındır.

Bunlara ek olarak, borçlunun:

  • Anne-babasına yaptığı devralar,

  • Boşandıktan sonra tekrar eski eşine satış göstermesi,

  • Hısımlarına temlik işlemleri yapması da iptal davası bakımından dikkat çeker.

Borçlu ile devralan arasında menfaat, soybağı veya özel ilişki varsa, bu tür satışlar “bağış gizlenmiş satış” (gizli bağış) niteliğinde değerlendirilir. Bu durumda alacaklının elinde iptal için çok güçlü bir hukuki zemin oluşur.

Alacaklının Bu Tür İşlemlere Karşı Yasal Hakları

Borçlunun mal kaçırmaya yönelik yaptığı her işlem karşısında alacaklının elinde İcra ve İflas Kanunu m.277 ve devamı maddelerine dayalı olarak başvurabileceği “iptal davası” (resmi adıyla tasarrufun iptali davası) hakkı vardır.

Alacaklı, bu davayla şunları talep edebilir:

  • Borçlunun üçüncü kişiye devrettiği malvarlığının kendisine karşı yapılmış olduğunu kabul ettirmeyi,

  • İcra dosyası kapsamında bu mallar üzerine haciz koymayı,

  • Satışını gerçekleştirerek alacağının tahsil edilmesini sağlamayı.

Ancak unutulmamalıdır ki iptal davası, borçluya değil, malı devralan üçüncü kişiye karşı açılır. Bu nedenle dava dilekçesi hazırlanırken hem işlemin hukuki niteliği hem de davalı tarafın belirlenmesi titizlikle yapılmalıdır.

Ayrıca malın devriyle ilgili tapu kayıtları, banka dekontları, tarafların beyanları, noter sözleşmeleri, fiili kullanım durumu gibi hususlar da dava dosyasına eklenmeli ve ispat için gerekli argümanlar önceden hazırlanmalıdır.

Bu aşamada en büyük avantaj, borçlunun mal kaçırmak amacıyla hareket ettiğine dair yeterli emareye sahip olunmasıdır. Yargıtay içtihatları, özellikle aile bireyleri arasında yapılan ve gerçek bedel taşımayan işlemlerde alacaklının lehine karar verilmesini desteklemektedir.

3. 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’na Göre İptal Davalarının Hukuki Dayanağı

Tasarrufun İptali Davası Nedir?

Tasarrufun iptali davası, İcra ve İflas Kanunu’nda (İİK) düzenlenmiş olan ve borçlunun mal kaçırma amacıyla gerçekleştirdiği işlemlere karşı alacaklıya tanınmış güçlü bir hukuki koruma yoludur. Bu dava türü, borçlunun icra takibinden sonra malvarlığını elden çıkarması, başkasına devretmesi, göstermelik satış yapması veya değerinin çok altında işlemler gerçekleştirmesi gibi durumlarda devreye girer.

İptal davası, borçlunun üçüncü kişiye yaptığı işlemin alacaklıya karşı geçersizliğinin tespiti amacıyla açılır. Davanın kabul edilmesi halinde, mal borçlunun üzerinde olmasa bile, sanki hala borçluya aitmiş gibi haciz uygulanabilir. Bu durum, alacaklının icra dosyasından tahsilat yapabilmesinin önünü açar.

Bu dava sayesinde, borçlunun üçüncü kişiye devrettiği malvarlığına el konulması, haczedilmesi ve paraya çevrilerek alacağın tahsili mümkün hale gelir.

İptal Davasının Dayandığı Hükümler: İİK 277–284 Arası Maddeler

Tasarrufun iptali davası, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 277 ile 284. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu maddeler, hem iptale konu olabilecek işlemleri hem de davanın açılma şartlarını, süresini ve uygulanacak sonuçları belirlemektedir. İşte bu düzenlemenin temel başlıkları:

  • Madde 277 – Amaç ve kapsam: Borçlunun alacaklıya zarar vermek kastıyla yaptığı işlemlerin iptali mümkündür.

  • Madde 278 – Bağışlamalar: Borçlunun bağışlama niteliğindeki işlemleri, mutlak iptal nedenidir.

  • Madde 279 – Akrabalık ilişkisine dayalı işlemler: Borçlunun eşi, altsoyu ve üstsoyu ile yaptığı şüpheli işlemler iptal edilebilir.

  • Madde 280 – Borçlunun ödeme güçlüğü içindeyken yaptığı ödemeler: Şirket iflas etmeden önce yapılan temlikler, ödemeler incelenir.

  • Madde 281 – Bedelsiz işlemler: Karşılıksız yapılan işlemler, borçlunun malvarlığını azaltıyorsa iptal edilebilir.

  • Madde 282 – Üçüncü kişiye de dava açılabilir: Alacaklı, sadece borçluya değil, borçlunun malı devrettiği kişiye ve hatta bir sonraki devralana da dava açabilir.

  • Madde 283 – Hüküm ve sonuçlar: Dava kabul edilirse, malın haczi ve satışına izin verilir.

  • Madde 284 – Süreler: Davanın, işlem tarihinden itibaren belli süreler içinde açılması gerekir.

Bu hükümler, iptal davasının kapsamını belirleyerek alacaklının haklarını güvence altına almaktadır. Ancak her işlem otomatik olarak iptale tabi değildir. Kanun, iptal edilebilecek işlemleri üç ana kategori altında sınıflandırır:

a) Mutlak İptal Edilebilecek Tasarruflar:

  • Borçlunun bağışladığı taşınmazlar

  • Aile bireylerine bedelsiz devredilen mallar

  • Gerçekte borç olmayan durumlarda yapılan ödemeler

b) Nispi İptal Edilebilecek Tasarruflar:

  • Borçlu ile yakın ilişki içinde olanlara yapılan satışlar (eş, kardeş vb.)

  • Değeri çok düşük olan, rayiç bedelin altındaki devir işlemleri

  • Borçlunun ödeme güçlüğü içinde bulunduğu dönemde gerçekleştirdiği işlemler

c) Alacaklıyı Zararlandırma Kastıyla Yapılmış İşlemler:

  • Borçlunun, icra takibinden haberdar olduktan sonra yaptığı satışlar

  • Üçüncü kişiye yapılan ama fiilen borçlunun kullanmaya devam ettiği mallar

  • Fiktif borç ilişkileri yaratılarak yapılan ipotek tesisleri

Bu üç ana başlık altında değerlendirilen işlemler, somut olayın özelliğine göre iptal edilebilir nitelik taşır. Dolayısıyla iptal davası, her olayda detaylı bir hukuki analiz gerektiren özel bir dava türüdür.

İptal Davasının Davalısı Kimdir?

İptal davası, borçluya karşı değil, borçlunun malı devrettiği üçüncü kişiye karşı açılır. Bu kişi malı daha sonra başkasına devrettiyse, ikinci kişiye de dava yöneltilebilir. Hatta bazen bu zincir daha da genişleyebilir. Yani “bu malın satışı alacaklıya karşı geçersizdir” denilmek istenmektedir.

Eğer mal devri sırasında gerçek bir bedel ödenmemişse, yani bağışa benzer bir işlem varsa, davalının iyi niyetli olması da sonucu değiştirmez. Ancak gerçek bir satış varsa, davalı bu satışın geçerli olduğunu ve iyi niyetle hareket ettiğini ispat ederse, dava reddedilebilir. Bu nedenle ispat süreci çok kritiktir.

İptal Davasının Sonuçları ve Alacaklı Açısından Önemi

Tasarrufun iptali davası, kabul edildiğinde sadece hukuki bir tespit kararı değil, aynı zamanda alacaklının icra dosyasından tahsil yapma imkânını da sağlar. İcra ve İflas Kanunu madde 283’e göre:

“İptal olunan tasarrufla kazanılan mal, cebri icra yoluyla paraya çevrilebilir.”

Bu ne demektir?

  • İptal edilen satış, sanki hiç yapılmamış sayılır.

  • Alacaklı, mal borçlunun üzerinde görünmese bile üçüncü kişinin malvarlığına icra takibiyle haciz koyabilir.

  • Bu taşınmaz satılarak alacak tahsil edilebilir.

Bu yönüyle iptal davası, icra hukukunun en etkili ve önemli araçlarından biridir. Ancak başvurunun zamanında yapılmaması, delil eksikliği veya hatalı davalı seçimi gibi nedenlerle dava reddedilebilir. Bu da alacaklının hak kaybına uğramasına neden olur.

Sonuç: İptal Davaları Etkili Ama Teknik Süreçlerdir

İptal davası, alacaklıların borçlunun mal kaçırma davranışlarına karşı başvurabileceği en güçlü hukuki yöntemlerden biridir. Ancak bu davalar, çok iyi hazırlanması gereken, delil ve ispat süreci hassas olan ve sürelere dikkat edilmesi gereken davalardır.

Borçlunun yaptığı işlemlerin niteliği, işlemin tarihi, malın bedeli, taraflar arasındaki ilişki ve somut olayın detayları dikkate alınarak doğru bir analiz yapılmalıdır. Aksi takdirde dava kaybedilebilir ve icra takibi de başarısız kalabilir.

4. Alacaklının İptal Davası Açma Şartları ve Dikkat Etmesi Gereken Süreler

İptal Davası Kimler Tarafından Açılabilir?

Tasarrufun iptali davası, yalnızca takip hakkı kazanmış olan alacaklılar tarafından açılabilir. Yani, İcra ve İflas Kanunu’na göre borçluya karşı bir icra takibi başlatılmış, borçlu hakkında ödeme emri gönderilmiş ve borçlu tarafından itiraz edilmemiş ya da itiraz kaldırılmış olmalıdır. Henüz icra takibi başlatmamış bir kişi, tek başına bu davayı açamaz.

Ayrıca bu davayı yalnızca “kişisel alacaklı”lar açabilir. İpotek alacaklıları veya rehinli alacaklılar, genellikle iptal davası açma hakkına sahip değildir. Bu yönüyle iptal davası, yalnızca kendi alacağını korumak amacıyla, icra takibine konu borç nedeniyle zarar gören alacaklıya tanınan özel bir hak niteliğindedir.

Aynı borçlunun birden fazla alacaklısı varsa, her biri kendi icra dosyası çerçevesinde ayrı ayrı iptal davası açabilir. Ancak bu davalar arasında koşulların benzerliği nedeniyle uygulamada birleştirme talepleriyle de karşılaşılmaktadır.

Hangi İşlemler İçin Dava Açılabilir?

Her malvarlığı devri iptal davasına konu edilemez. Borçlunun yaptığı işlemin iptale konu edilebilmesi için aşağıdaki şartlardan en az biri gerçekleşmiş olmalıdır:

  • İşlem borçlu tarafından ödeme güçlüğü içindeyken yapılmış olmalı,

  • İşlem alacaklıdan mal kaçırma kastıyla gerçekleştirilmiş olmalı,

  • İşlem bedelsiz veya rayiç değerinin çok altında bir bedelle yapılmış olmalı,

  • İşlem borçlunun yakınına veya güvendiği bir kişiye yapılmış olmalı,

  • İşlem tapu kayıtları veya fiili kullanımla örtüşmeyen şekilde görünürde olmalı,

  • İşlem icra takibinden sonra ya da takip tehdidi altındayken yapılmış olmalı.

Bu kriterler, işlemin iptale konu olup olamayacağını belirler. İşlemin tarihi, taraflar arası ilişki ve işlemdeki bedel değerlendirilerek bu unsurlar somut olayda tartılır.

İptal Davasında Süreler: Zamanaşımı ve Hak Düşürücü Süreler

Tasarrufun iptali davasında en önemli ve en çok hata yapılan alanlardan biri sürelerdir. Sürelere riayet edilmemesi halinde dava, hiçbir esasa girilmeden reddedilir. İcra ve İflas Kanunu madde 284’e göre belirlenen süreler şunlardır:

a) İşlem Tarihinden İtibaren 5 Yıllık Azami Süre

İptal davası, iptale konu işlemin yapıldığı tarihten itibaren en fazla 5 yıl içinde açılmalıdır. Bu süre hak düşürücü süredir. Yani bu sürenin geçmesi halinde mahkeme, davayı incelemeden reddeder. Hakim bu süreyi kendiliğinden dikkate almak zorundadır.

Örneğin, borçlu 2019 yılında eşine bir taşınmaz devretmişse, alacaklı 2024 yılına kadar iptal davası açabilir. 2025 yılında açılan dava, borçlu mal kaçırmış olsa bile süre yönünden reddedilecektir.

b) Alacaklının İşlemden Haberdar Olmasından İtibaren 1 Yıllık Süre

İptal davası, alacaklının borçlunun mal kaçırma işleminden haberdar olduğu tarihten itibaren en geç 1 yıl içinde açılmalıdır. Bu süre zamanaşımı süresi olup, karşı tarafın ileri sürmesiyle dikkate alınır.

Örneğin alacaklı, borçlunun 3 yıl önce eşine yaptığı devirden yeni haberdar olmuşsa, bu devir 5 yıllık süre içindeyse 1 yıl içinde dava açabilir.

Bu noktada alacaklının işlemden “ne zaman haberdar olduğu” ispat yüküne tabidir. Yani karşı taraf, “dava açmakta gecikildi” diyorsa, alacaklı da “ben yeni öğrendim” diyerek bunu destekleyecek bilgi ve belgeleri dosyaya koymalıdır. Tapu kayıtlarına ulaşma tarihi, yazılı ihtarlar, icra dosyası incelemeleri bu yönde kullanılabilir.

Dava Açmadan Önce İhtar Göndermek Gerekir mi?

İptal davası açılmadan önce borçluya veya üçüncü kişiye ihtar gönderme zorunluluğu yoktur. Ancak, bazı durumlarda ihtarname çekilmesi, alacaklının iyi niyetli davrandığını ve çözüm aradığını göstermesi açısından faydalı olabilir.

Örneğin borçlunun eşine yaptığı bir taşınmaz devri için, alacaklı önce “bu satış muvazaalıdır, iptal edilmesini talep ediyorum” şeklinde bir ihtar çekerse, sonrasında açılacak davada mahkeme nezdinde daha ciddi bir yaklaşım gösterebilir.

Ancak ihtar çekmek, dava açma süresini uzatmaz. İhtarname sürelere etkili değildir. Süreler yine işlem veya öğrenme tarihinden itibaren işlemeye başlar.

Davalının Belirlenmesi ve Dava Stratejisi

İptal davasında davalı taraf genellikle borçlunun malı devrettiği kişidir. Ancak bu kişi malı üçüncü bir kişiye devrettiyse, yeni malik de davalı olarak gösterilmelidir. Bu nedenle davalının kim olduğu, işlem zincirinin doğru şekilde tespit edilmesi son derece önemlidir.

Ayrıca bazen borçlu ile davalı arasında karmaşık finansal ilişkiler, şirket ortaklıkları veya yakın aile ilişkileri olabilir. Bu durumda dava stratejisi, yalnızca işlemi değil, bu ilişkinin niteliğini de ortaya koyacak şekilde kurulmalıdır.

  • Fiili kullanım tespiti

  • Banka dekontları ile ödeme yapılmadığının ispatı

  • Tapu kayıtları ve geçmiş satış analizleri

  • Tanık beyanları ile mal kaçırma kastının ortaya konması

bu davalarda önemlidir. Eksik delil veya hatalı davalı seçimi, davanın baştan kaybedilmesine neden olabilir.

5. İptal Davasında Muvazaa Nasıl İspatlanır? Delil Değeri ve Yargıtay Kriterleri

Muvazaa Nedir? Hukuki Tanımı ve Önemi

Muvazaa, hukukta tarafların gerçekte aralarında kararlaştırmadıkları bir işlemi, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla yapmış gibi göstermeleridir. Bu durum, genellikle görünüşte bir sözleşmenin düzenlenmesi ve bunun resmi kayıtlara geçirilmesiyle ortaya çıkar. Ancak tarafların asıl amacı, söz konusu işlemin gerçek sonuçlarını doğurmasını istememektir.

Tasarrufun iptali davalarında muvazaa, borçlunun mal kaçırma amacıyla yaptığı işlemlerde sıklıkla karşımıza çıkar. Özellikle borçlunun aile bireylerine, yakın çevresine veya güvendiği kişilere yaptığı devirlerde bu durum fazlasıyla görülmektedir.

Borçlu malını gerçekte devretmemekte; yalnızca görünüşte bir satış veya bağış işlemi yapmaktadır. Bu tür işlemler, alacaklıya zarar vermek amacıyla gerçekleştirildiği için hukuken geçersiz sayılabilir.

İşte bu noktada, iptal davasında muvazaanın varlığını ispatlamak büyük önem taşır. Zira mahkeme, bir işlemi iptal edebilmek için, borçlunun kötü niyetli hareket ettiğine ve işlemin gerçek olmadığının kanıtlandığına kanaat getirmelidir.

Muvazaanın Varlığını Gösteren Tipik Belirtiler

Her ne kadar her olay kendi içinde değerlendirilse de, uygulamada muvazaanın varlığına karine teşkil eden bazı tipik göstergeler bulunmaktadır. Yargıtay içtihatlarında da sıkça vurgulanan bu göstergeler, alacaklının dava dosyasına mutlaka eklemesi gereken delil niteliğindedir:

  • Devir işlemi, borçlu ile yakın akraba arasında gerçekleşmişse (eş, çocuk, kardeş),

  • İşlem bedelsiz veya rayiç değerinin çok altında bir bedelle yapılmışsa,

  • Borçlu malı devrettikten sonra kullanmaya devam ediyorsa, fiilen malik gibi hareket ediyorsa,

  • Tapuda satış gibi gösterilen işlemde, aslında ödeme yapılmamışsa,

  • Devir işlemi, alacaklının icra takibi başlatmasından hemen sonra yapılmışsa,

  • Malı devralan kişinin, ekonomik gücü bu malı almaya yeterli değilse,

  • Borçlu hakkında çok sayıda takip dosyası varsa ve buna rağmen mallar bir anda devredilmişse.

Bu tür göstergeler, muvazaa şüphesini kuvvetlendiren önemli delillerdir. Ancak bu emarelerin mahkemeye sunulması ve işlemin hukuki görünümünün ötesinde gerçek iradeyi yansıtmadığına dair bir bütünlük içinde ispatlanması gerekmektedir.

İspat Yöntemleri ve Delillerin Gücü

Tasarrufun iptali davalarında muvazaanın ispatı, her türlü delille yapılabilir. Bu noktada delillerin mahkemeye sunuluş şekli, delilin gücü ve olayla bağlantısı önemlidir. İşte başlıca delil türleri ve dikkat edilmesi gerekenler:

a) Tanık Beyanları

Borçlunun malı devrettikten sonra kullanmaya devam ettiği, bedel alınmadığı, taşınmazın fiilen teslim edilmediği gibi konular, tanık beyanları ile ispatlanabilir. Özellikle:

  • Komşular,

  • Eski çalışanlar,

  • Aile bireyleri dışındaki tanıklar güvenilir kabul edilir.

Yargıtay uygulamasında, sadece borçlunun eşinin veya çocuğunun tanıklığı, objektiflik bakımından yeterli görülmeyebilir. Bu nedenle tarafsız tanık beyanları önemlidir.

b) Tapu Kayıtları ve Rayiç Bedel Kıyaslamaları

Tapuda gösterilen satış bedeli ile taşınmazın gerçek rayiç değeri arasındaki fark, muvazaayı ispatlamada en güçlü delillerden biridir. Örneğin:

  • 3 milyon TL değerindeki bir taşınmaz, 300 bin TL’ye satılmışsa,

  • Alıcı kişi gelir belgesi sunamamışsa veya bu ödemeyi yapabilecek ekonomik güce sahip değilse,

mahkeme, işlemin gerçek bir satış olmadığına kanaat getirebilir.

c) Banka Kayıtları

Eğer işlem gerçek bir satış ise, bu satış bedelinin banka üzerinden ödenmiş olması beklenir. Ancak çoğu muvazaalı işlemde böyle bir ödeme yoktur. Alacaklı, borçlu ile devralan arasında ödeme yapıldığına dair herhangi bir banka dekontu bulunmadığını ispatlarsa, bu da güçlü bir muvazaa delilidir.

d) Fiili Kullanım ve Belediye Kayıtları

Taşınmaz hala borçlu tarafından kullanılıyorsa, belediyeye yapılan ödemeler (emlak vergisi, su, doğalgaz aboneliği) borçlu adına devam ediyorsa bu, fiili kullanımın değişmediğini gösterir. Bu da muvazaayı güçlendiren çok önemli bir işarettir.

Yargıtay Uygulamalarında Muvazaa Değerlendirmesi

Yargıtay, tasarrufun iptali davalarında muvazaa incelemesini şüpheye yer bırakmayacak açıklıkta delillere dayanarak yapar. Ancak delillerin tek tek değil, birlikte değerlendirilmesi gerektiğini de vurgular. Yani bir dava yalnızca düşük bedelle yapılan satışa değil, bunun yanında işlem zamanlaması, taraflar arası ilişki ve fiili duruma da dayanmalıdır.

Öne çıkan bazı içtihat ilkeleri şunlardır:

  • “Taşınmazın devri, borçlunun eşi adına yapılmış, fiilen borçlu kullanmaya devam etmiş, bedel ödenmemiştir. İptal kararı yerindedir.”
    (Yargıtay 17. HD, 2021/4563 E., 2022/2344 K.)

  • “Borçlunun ekonomik olarak sıkıntılı olduğu dönemde yapılan düşük bedelli satış, muvazaa karinesi oluşturur.”
    (Yargıtay 23. HD, 2020/1227 E., 2021/1988 K.)

  • “Alacaklı tarafından iptali istenen işlemde, tapu devri yapılmış ancak mal borçlu tarafından kullanılmaya devam edilmiştir. Bu durum, işlemin gerçeği yansıtmadığını gösterir.”
    (Yargıtay 12. HD, 2019/9844 E., 2020/2387 K.)

Alacaklı Açısından Stratejik Öneriler

  • Muvazaa iddiası yalnızca sezgiyle değil, belgeler ve tanıklarla desteklenmelidir.

  • Dava açılmadan önce tapu kayıtları, belediye verileri, banka hareketleri temin edilmelidir.

  • Aile bireyleri dışındaki tanıkların beyanlarına ağırlık verilmelidir.

  • Malın devrinden sonra fiili kullanımı ispatlayan fotoğraf, görüntü, ödeme fişleri gibi materyaller dosyaya eklenmelidir.

  • Tapuda satış gösterilen işlemler için ödemeye dair herhangi bir resmi kayıt sorgulanmalı ve yoksa bu delil olarak sunulmalıdır.

6. İptal Davasında Üçüncü Kişilere Karşı Dava Açılması ve Zincirleme Devirler

Borçlu Malı Devrettiyse Davayı Kime Açmalı?

Tasarrufun iptali davasının en önemli stratejik unsurlarından biri, doğru davalının belirlenmesidir. Çünkü borçlunun malvarlığını elden çıkarması durumunda, mal artık onun üzerinde değildir. Bu nedenle dava, malın fiilen devredildiği kişiye, yani üçüncü kişiye karşı açılmalıdır.

İcra ve İflas Kanunu’nun 282. maddesi, bu konuyu açıkça düzenlemektedir:

“İptali istenilen tasarrufla kazanılmış olan mallar, üçüncü şahısların eline geçmişse bu şahıslara karşı da iptal davası açılabilir.”

Bu hükümden hareketle, iptale konu mal birden fazla el değiştirmişse, dava sadece borçluya değil, zincirin tüm halkalarına yöneltilebilir. İşte bu yüzden dava stratejisinin doğru kurgulanması çok büyük önem taşır.

Zincirleme Devirler Nedir? Nasıl Oluşur?

Zincirleme devir, borçlunun malını bir kişiye devrettikten sonra, bu kişinin de aynı malı başka birine devretmesiyle oluşur. Bu devrin amacı, çoğu zaman malın izini kaybettirmek, görünüşte işlem yoğunluğu yaratmak ve alacaklının haciz yolunu tıkamaktır.

Örneğin:

  1. Borçlu Ali, taşınmazını kardeşi Veli’ye devreder.

  2. Veli, aynı taşınmazı kuzeni Ayşe’ye devreder.

  3. Ayşe, daha sonra bunu tanımadığı bir kişiye satar.

Bu durumda alacaklının tasarrufun iptali davası sadece Veli’ye değil, Ayşe’ye ve hatta gerekirse üçüncü kişiye de yöneltilmelidir. Bu kişilerin tümü, mahkemece değerlendirilecek davalı konumundadır.

Ancak dikkat: Her devralan kişinin sorumluluğu aynı değildir. Bu noktada, iyi niyetli üçüncü kişinin korunup korunmayacağı, davanın seyrini doğrudan etkiler.

İyi Niyetli Üçüncü Kişi Korunur mu?

Genel hukuk kurallarına göre, iyi niyetli üçüncü kişilerin korunması esastır. Ancak İcra ve İflas Kanunu’nda bu durum tasarrufun iptali davaları bakımından istisna teşkil eder. Yani;

  • Borçlunun devrinin muvazaalı olduğunu bilmeyen veya bilemeyecek durumda olan kişi dahi,

  • Eğer bedel ödememişse veya bedel ödediğini ispatlayamıyorsa,

korunmaz.

Bu nedenle, zincirleme devirlerde asıl önem taşıyan kriter, malı devralan kişinin gerçekten bedel ödeyip ödemediğidir. Bedelsiz yapılan devralmalar veya değerinin çok altında gerçekleştirilen satışlar, iyi niyet iddiasını çürütebilir.

Yargıtay bu konuda net içtihatlar geliştirmiştir:

  • “Bedel ödenmeden yapılan devirlerde üçüncü kişinin iyi niyetli olduğu savunulamaz.”
    (Yargıtay 17. HD, 2022/1245 E., 2023/2267 K.)

  • “Zincirleme devirde, devralan kişi malın gerçek sahibinin borçlu olduğunu biliyorsa ya da bilebilecek durumdaysa, işlem iptale tabidir.”
    (Yargıtay 23. HD, 2021/3433 E., 2022/1456 K.)

Üçüncü Kişilere Yönelik Dava Açarken Dikkat Edilecek Hususlar

  1. Tapu veya ruhsat kayıtları titizlikle incelenmeli, malın devri hangi sıralamayla gerçekleşmiş tespit edilmelidir.

  2. Tüm devralan kişilere tebligat yapılmalı, dava dilekçesi zincirin tüm halkalarına yöneltilmelidir.

  3. İyi niyet iddiası varsa, bu kişinin ödeme yaptığına dair banka dekontları talep edilmelidir.

  4. Mal halen borçlu veya ilk devralan tarafından kullanılıyorsa, bu durum muvazaa açısından çok güçlü delildir.

  5. Zincirin sonunda yer alan kişinin akrabalık, ticari ilişki veya aynı adreste kayıtlılık gibi bağı olup olmadığı araştırılmalıdır.

Bu noktada dikkatli bir araştırma yapılmadan açılan eksik davalar, mahkemelerce şekli nedenlerle reddedilebilmektedir.

Birden Fazla Davalıya Karşı Açılan Dava: Usul Stratejisi

İptal davalarında birden fazla davalıya karşı aynı anda dava açılabilir. Hatta bu durum zorunludur, çünkü dava konusu malın kimde olduğu bilinmeden yalnızca bir kişiye yöneltilen dava, çoğu zaman yetersiz kalacaktır.

Örnek:

  • Ali → Veli → Ayşe zincirinde yalnızca Veli’ye dava açılırsa ve taşınmaz Ayşe’dedir, bu davadan sonuç alınamaz.

  • Hem Veli hem Ayşe davalı gösterilirse ve işlemler muvazaalıysa, mahkeme taşınmazın haczedilmesine karar verebilir.

Bu nedenle usul ekonomisi açısından tüm devralanların aynı dosyada davalı olarak gösterilmesi, dava sürecinin daha verimli ve kısa sürede tamamlanmasını sağlar.

Yargılama Sürecinde Mahkemelerin Yaklaşımı

Zincirleme işlemlerle ilgili açılan davalarda mahkemeler özellikle şu konulara önem verir:

  • Devirlerin kısa aralıklarla yapılmış olması

  • Satış bedellerinin gerçeğe uygun olmaması

  • Tapuda işlem yapılmasına rağmen kullanımın hiç değişmemesi

  • Tüm zincir boyunca kişilerin birbiriyle bağlantılı olması

Eğer bu unsurlar mahkemeye açık şekilde ortaya konursa, tasarrufun iptali kararı verilme olasılığı çok yüksektir.

 

7. Tasarrufun İptali Davasında Mahkemeye Sunulacak Belgeler ve İspat Araçları

İspat Yükü Kimdedir? Alacaklı Ne İspatlamalıdır?

Tasarrufun iptali davaları, özünde bir tespit ve iptal davası niteliğinde olup, davacı alacaklının iddialarını ispat etmesi beklenir. Yargıtay içtihatları gereği iptal davasında ispat yükü davacıdadır.

Yani; borçlu tarafından yapılan işlemin muvazaalı olduğu, mal kaçırma amacı taşıdığı veya alacaklının haklarını zedeleyecek şekilde tasarrufta bulunulduğu iddiası, alacaklı tarafından somut delillerle ortaya konulmalıdır.

Bu nedenle dava öncesinde ve dava süresince mahkemeye sunulacak belgeler, deliller ve diğer bilgi kaynakları oldukça önemlidir. Eksik veya zayıf deliller, haklı olunan bir davanın dahi reddedilmesine yol açabilir.


1. Tapu Kayıtları ve Devire Ait Bilgiler

Tasarrufun iptali davalarının önemli bir bölümü taşınmaz devirlerine ilişkindir. Bu nedenle ilk aşamada borçlunun sahip olduğu ve devrettiği taşınmazlara ilişkin tapu kayıtlarının eksiksiz temin edilmesi gerekir.

Sunulması gereken belgeler:

  • Tapu müdürlüğünden alınmış resmi kayıtlar (tapu kaydı, malik bilgileri, işlem tarihi)

  • Taşınmazın devredildiği kişiye dair bilgiler (kimlik, adres, ilişki)

  • Satış bedeli (gerçek mi, rayiç değer mi?)

  • Tapu devrinden sonra borçlu tarafından kullanım devam ediyor mu?

Mahkeme, bu bilgileri değerlendirirken özellikle devir tarihi ile icra takibi tarihi arasındaki ilişkiyi dikkate alacaktır.


2. Belediyeden Alınacak Kullanım Belgeleri

Bir taşınmazın görünüşte devredilmiş olması, her zaman fiilen el değiştirdiği anlamına gelmez. Mahkemeler, kimin fiilen kullandığını da delil olarak dikkate alır.

Bu kapsamda alacaklı tarafından şu belgeler temin edilmelidir:

  • Emlak vergisi ödeme kayıtları (kimin adına?)

  • Su ve elektrik abonelikleri (kimin adına kayıtlı?)

  • Belediyeden alınan rayiç bedel belgeleri

  • İkametgâh bilgileri ve bina kullanımı raporları

Eğer taşınmaz hâlâ borçlu veya borçlunun yakını tarafından kullanılıyorsa, bu durum muvazaa iddiasını güçlendiren çok ciddi bir karinedir.


3. Banka Hareketleri ve Ödeme Belgeleri

Mahkemeler, tapuda satış olarak gösterilen işlemlerde gerçekten bir ödeme yapılıp yapılmadığını sorgular. Gerçek bir satışta mutlaka ödeme belgesi bulunmalıdır. Özellikle yüksek bedelli taşınmaz satışlarında:

  • Havale, EFT dekontu

  • Banka ödeme talimatı

  • Alındı belgesi

gibi belgeler aranır. Davalı taraf ödeme yapıldığını ileri sürüyorsa bunu belgelemekle yükümlüdür. Aksi hâlde, ödeme yapılmadığı ve satışın görünüşte olduğu kabul edilir.


4. Tanık Beyanları

İptal davalarında tanık anlatımları da çok değerli delil niteliğindedir. Ancak tanıkların güvenilirliği, ilişkileri ve anlatımlarının somutluğu dikkate alınarak değerlendirme yapılır.

Uygun tanık profili:

  • Aile dışından,

  • Taraflarla çıkar ilişkisi olmayan,

  • Satış öncesi ve sonrası durumu bilen,

  • Tapu devrinden sonra kullanımın kimde olduğunu gözlemleyen

kişiler mahkemede daha inandırıcı bulunur. Tanık beyanları yazılı şekilde sunulabileceği gibi, duruşmada dinlenmeleri de talep edilmelidir.


5. Sosyal Güvenlik ve Vergi Kayıtları

Borçlunun veya üçüncü kişinin ekonomik durumu hakkında bilgi vermesi açısından SGK kayıtları ve vergi beyannameleri önemli rol oynar.

Örneğin:

  • 3 milyon TL’lik bir taşınmazı alan kişi, asgari ücretle çalışan biri ise,

  • Veya son 5 yıldır hiçbir geliri ya da ticari faaliyeti yoksa,

bu kişi tarafından yapılan alım işlemi şüpheli hale gelir. Alacaklı bu durumu ortaya koyarak işlemde muvazaa bulunduğunu iddia edebilir.


6. İcra Takibi Belgeleri

Tasarrufun iptali davası, ancak alacaklının borçluya karşı geçerli bir takip başlattığı durumlarda açılabilir. Bu nedenle mahkemeye mutlaka aşağıdaki belgeler sunulmalıdır:

  • İcra takip talebi

  • Ödeme emri ve tebliğ mazbataları

  • Takip kesinleşme belgesi (itiraz olmamışsa)

  • Varsa borçlu itirazı ve itirazın iptal kararı

Bu belgeler sayesinde mahkeme, alacaklının gerçekten alacaklı olup olmadığını ve iptal davası açma ehliyetinin bulunduğunu değerlendirir.


7. Mülkiyet Değişiklikleri ile İlgili Noter Belgeleri

Borçlunun malvarlığı değişikliklerini belgelemek için noter senetleri, satış vaadi sözleşmeleri ve diğer hukuki belgeler de delil niteliği taşır. Özellikle noter nezdinde yapılan işlemler:

  • Taşınmaz satış vaadi,

  • Bağışlama belgeleri,

  • Alacak devri sözleşmeleri

mahkemeye sunularak işlemlerin şekilsel yönü analiz ettirilmelidir.


8. Fotoğraf ve Görsel Deliller

Bazı durumlarda işlemin fiilen gerçekleşmediğini ispatlamak için görsel deliller de mahkemede dikkate alınır:

  • Taşınmazın hâlen borçlu tarafından kullanıldığına dair fotoğraflar

  • Dükkan, depo gibi yerlerdeki kullanım belgeleri

  • Tapuda devredildiği ancak tabelasının değişmediği işyerleri

Bu tür görseller, beyanlarla birlikte sunularak delil bütünlüğü sağlanabilir.


Mahkemelerin Delil Değerlendirme Yaklaşımı

Mahkemeler, iptal davalarında belgeler, tanık anlatımları ve ekonomik gerçekliği birlikte değerlendirir. Delil tek başına yeterli görülmez; olayın bütününe bakılır.

Yargıtay’ın bu konuda yerleşik yaklaşımı:

“Tasarrufun iptali davasında, iddia edilen muvazaa olgusunun yalnızca tapu kaydından değil, fiili kullanım, ekonomik güç, akrabalık ilişkisi gibi tüm yönlerden birlikte değerlendirilmesi gerekir.”
(Yargıtay 17. HD, 2021/3254 E., 2022/1333 K.

 

8. Tasarrufun İptali Kararının Sonuçları ve Haciz–Satış Sürecine Etkisi

Mahkeme Tasarrufun İptaline Karar Verirse Ne Olur?

Tasarrufun iptali davasının başarıyla sonuçlanması, alacaklı açısından çok önemli bir hukuki sonuç doğurur. Mahkeme iptal kararı verirse, bu karar doğrudan borçlunun yaptığı işlemin, alacaklı yönünden geçersiz sayıldığı anlamına gelir.

Bunun anlamı şudur: Borçlu malını üçüncü bir kişiye devretmiş olsa bile, o mal hâlâ alacaklı tarafından haczedilebilir. İptal kararı ile birlikte devrin alacaklıyı bağlamadığı tespit edilir.

Ancak burada çok önemli bir nokta vardır: Mahkeme malın geri verilmesine karar vermez. Yani devredilen malın tapusunun yeniden borçluya geçirilmesi söz konusu değildir. Bunun yerine, alacaklı, mahkeme kararı ile doğrudan o mal üzerine haciz koyabilir ve icra takibini bu mal üzerinden yürütme hakkı kazanır.


İptal Kararı İcra Takibine Nasıl Yansıtılır?

Tasarrufun iptali davası bir tespit davasıdır. Bu nedenle karar kesinleştiğinde, alacaklının, iptal edilen tasarrufa konu mal üzerinde haciz ve satış işlemleri yapabilmesi mümkün hale gelir.

Bu aşamada alacaklı şu adımları izlemelidir:

  1. Mahkeme kararının kesinleşmesini bekler.

  2. Kararın kesinleşme şerhli örneği icra dosyasına sunulur.

  3. İcra müdürlüğünden, iptal edilen taşınmaz veya malvarlığı üzerine haciz konulması talep edilir.

  4. Haciz işlemi gerçekleştirildikten sonra, alacaklı satış talebinde bulunabilir.

Eğer iptal edilen mal taşınmaz ise, Tapu Müdürlüğüne bildirim yapılarak haciz şerhi düşülmesi sağlanır. Bu süreçle birlikte, daha önce devredilmiş gibi gözüken taşınmaz yeniden alacaklı tarafından paraya çevrilebilir hale gelir.


Satış Süreci: Alacaklının Tahsil Yetkisi

Haciz işleminden sonra, alacaklı satış isteme hakkını kullanarak İcra ve İflas Kanunu hükümleri çerçevesinde malın icra yoluyla satışını talep edebilir.

Bu satış süreci:

  • Taşınmazlar için tapuda şerh ile başlar.

  • Satış ilanı yapılır, kıymet takdiri gerçekleştirilir.

  • Açık artırma usulü ile satış gerçekleştirilir.

Satıştan elde edilen bedel üzerinden alacaklının öncelikli alacağı tahsil edilir. Eğer bedel yeterli değilse, alacaklının tahsilatı diğer mallara yönelerek sürdürülür.


Tasarrufun İptali Kararı, Alacağın Tümünü Karşılamak Zorunda mı?

Hayır. Tasarrufun iptali kararı, sadece iptale konu malvarlığı için geçerlidir. Bu karar, alacağın tamamını değil, sadece o maldan elde edilecek bedeli kapsar.

Bu nedenle:

  • İptale konu edilen mal, alacağın tamamını karşılamıyorsa,

  • Alacaklı, kalan kısım için borçlunun diğer mallarına da haciz koydurabilir.

Dolayısıyla tasarrufun iptali, alacağın tamamının tahsilini garanti etmez; sadece iptal edilen işlem nedeniyle haciz engelinin ortadan kalkmasını sağlar.


Üçüncü Kişinin Sorumluluğu ve İcra Takibine Etkisi

Mahkeme iptal kararı verdiğinde, bu karar sadece borçluyu değil, iptal davasında davalı gösterilen üçüncü kişileri de bağlar.

Örneğin:

  • Borçlu Ali, malı kardeşi Veli’ye devretmiş,

  • Alacaklı iptal davasını hem Ali hem Veli’ye karşı açmış ve kazanmışsa,

  • Bu durumda Veli, artık o mal üzerinde hacze karşı çıkamaz.

Veli, iptal kararına rağmen malı satmaya veya devretmeye çalışırsa, alacaklı yeni maliklere karşı da takibe devam edebilir.


Yargıtay Uygulamalarında Kararın Uygulama Etkisi

Yargıtay, iptal kararlarının tüm icra sürecine doğrudan etki ettiğini ve malın yeniden haczedilebilir hale geldiğini açıkça kabul etmektedir. Özellikle aşağıdaki kararlar bu durumu pekiştirmektedir:

  • “Tasarrufun iptali kararı ile taşınmazın üçüncü kişiye devri, alacaklı bakımından geçersiz sayıldığından, mal üzerine haciz konulabilir.”
    (Yargıtay 12. HD, 2020/4443 E., 2021/1223 K.)

  • “İptal kararı ile birlikte, devir işleminin alacaklı bakımından hükümsüz sayılması icra takibine haciz yolu ile yansıtılır.”
    (Yargıtay 17. HD, 2021/8831 E., 2022/3452 K.)

Bu nedenle alacaklı, mahkeme kararını sadece sembolik bir karar olarak değil, aktif icra takibi aracı olarak değerlendirmelidir.


Alacaklı Açısından Stratejik Tavsiyeler

  • Mahkeme kararı kesinleşmeden icra işlemi yapılamaz. Bu nedenle temyiz süreçleri takip edilmelidir.

  • Haciz istemi, karar kesinleşir kesinleşmez icra müdürlüğüne iletilmelidir.

  • Taşınmazlara konulan haciz şerhi, potansiyel alıcıları caydırıcı etki yaratır ve tahsilat şansını artırır.

  • Üçüncü kişi, malı satmaya çalışırsa, ceza hukuku yönünden de değerlendirme yapılmalıdır.


Sonuç: Tasarrufun İptali Kararı ile Alacaklı Güçlü Konuma Geçer

Tasarrufun iptali kararı, alacaklının mal kaçırma nedeniyle hak kaybı yaşamasını engelleyen en etkili hukuki araçlardan biridir. Bu karar sayesinde borçlu ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın, alacaklı malvarlığına ulaşabilir, haciz koyabilir ve satışla tahsilat gerçekleştirebilir.

Bu nedenle iptal davası yalnızca hukuki bir süreç değil, aynı zamanda etkin tahsilat stratejisinin temel bileşenidir. Uygulamada bu süreci başarıyla yürütebilmek için işin başından sonuna kadar deneyimli bir hukuk desteği ile hareket edilmesi, zaman ve hak kaybını önlemek açısından kritik öneme sahiptir.

İletişim Bilgileri
İnanç Eker Hukuk Bürosu
Adres: Teknik Yapı Concord, Dumlupınar, Yumurtacı Abdi Bey Cd. Sitesi 2. Etap C Blok Kat 19 Daire 178, 34720 Kadıköy/İstanbul
Telefon: 0216 514 74 04
E-posta: mailto:info@inanceker.av.tr
WhatsApp: https://wa.me/905322457466

Bilgilendirme:
Bu makalede yer alan bilgiler, genel bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır.
İcra hukuku kapsamında karşılaştığınız hukuki durumların değerlendirilmesi ve sürecin yürütülmesi konusunda bir avukata danışmanız tavsiye olunur.

Merhaba. Telefon Yardım Hattımıza Hoşgeldiniz. Nasıl yardımcı olabiliriz?
Merhaba. Bize haritadan kolayca ulaşabilirsiniz.