İstanbul Ceza Avukatı | Etkili Savunma, Adli Kontrol ve HAGB Süreci

İçindekiler

Tutuklama Kararına İtiraz ve Tahliye Süreci Nasıl İşler?

Ceza Yargılamasında Tutuklama Nedir?

Tutuklama, ceza muhakemesi hukukunda kişilerin özgürlüğünün mahkeme kararıyla geçici olarak kısıtlanmasıdır. Bu karar, bir suç işlendiğine dair kuvvetli şüphe bulunan durumlarda, kişinin kaçma ihtimali, delilleri karartma riski veya yeniden suç işleme tehlikesi gibi gerekçelere dayanılarak verilir. Ancak tutuklama, bir ceza değil; sadece geçici bir koruma tedbiridir ve hukuk sistemimizde istisnai niteliktedir.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesine göre tutuklama kararı verilebilmesi için:

  • İşlendiği iddia edilen suça ilişkin kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin bulunması,
  • Şüphelinin veya sanığın kaçma, saklanma, delil karartma veya tanık üzerinde baskı kurma ihtimalinin bulunması,
  • Ve suçun, CMK 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan biri olması (örneğin örgütlü suçlar, cinsel suçlar, silahlı yağma vb.) gerekir.

Tutuklama kararı soruşturma aşamasında sulh ceza hâkimi; kovuşturma aşamasında ise davaya bakan ceza mahkemesi tarafından verilir. Şüpheli genellikle gözaltına alındıktan sonra savcılığa sevk edilir ve savcının talebi üzerine hâkim önüne çıkarılır. Hâkim, tutuklama şartlarının oluşup oluşmadığını değerlendirerek ya adli kontrol ya da tutuklama kararı verir.

Ne yazık ki uygulamada, İstanbul gibi yoğun adliye trafiğine sahip şehirlerde, tutuklama kararları zaman zaman dosya içeriği yeterince irdelenmeden, kısa değerlendirmelerle verilebilmektedir. Bu durum bireylerin özgürlük hakkı üzerinde ciddi riskler doğurur. Bu nedenle tutuklama riski taşıyan her dosyada, süreci baştan itibaren takip eden ve müdahalede bulunabilen bir ceza hukuku avukatı ile çalışılması büyük önem arz eder.

Tutuklamaya karşı başvurulabilecek ilk hukuki yol, karara itiraz edilmesidir. Bu süreçte yapılacak itiraz dilekçesi, usulüne uygun şekilde hazırlanmalı ve dosya içeriğiyle birlikte sunulmalıdır. İtirazın etkili olabilmesi için yalnızca özgürlük hakkının değil, aynı zamanda tutuklama koşullarının somut olayda oluşup oluşmadığının açıkça ortaya konulması gerekir.

Tutuklamaya İtiraz Nasıl Yapılır? Süre, Usul ve Değerlendirme

Tutuklama kararına karşı başvuru yolu, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 101. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, tutuklama kararına karşı, kararın öğrenildiği tarihten itibaren yedi gün içinde itiraz edilebilir. İtiraz, kararı veren sulh ceza hâkimliğinden bir üst nöbetçi hâkimliğe yönlendirilir.

İtiraz dilekçesinde şu hususlar açıkça belirtilmelidir:

  • Tutuklama gerekçesinin somut olayla uyumsuzluğu,
  • Kuvvetli suç şüphesini destekleyecek somut delillerin bulunmadığı,
  • Kaçma, delil karartma veya suça devam etme riskinin somut olayda mevcut olmadığı,
  • Alternatif koruma tedbirlerinin (örneğin adli kontrol) uygulanabilirliği.

İtiraz dilekçesi yalnızca hukuki gerekçelerle sınırlı kalmamalı; tutuklama kararı dosya kapsamında detaylıca ele alınmalı, şüphelinin sabit ikametgâhı, sosyal çevresi, sabıka kaydı, ailevi sorumlulukları gibi kişisel koşulları da değerlendirmeye katılmalıdır.

Mahkeme, itiraz dilekçesini dosya üzerinden inceler. Uygulamada genellikle 3–5 gün içinde karar verilir. Karar duruşmasız olarak verilir; yani taraflar hâkim önüne çıkmaz. Bu nedenle sunulan dilekçenin yazılı savunma bakımından eksiksiz olması büyük önem taşır.

İtiraz sonucunda:

  • Tutuklama kararı kaldırılarak tahliye kararı verilebilir,
  • Adli kontrol uygulanmasına karar verilebilir,
  • Veya mevcut tutukluluğun devamına hükmedilebilir.

Burada önemli bir nokta, bir kez ret kararı alınmış olsa bile koşullar değiştiğinde yeni tahliye talebinde bulunulabileceğidir. Örneğin dosyaya yeni bir delil girmişse, ifade alınmışsa veya tutukluluk süresi makul süreyi aşmışsa tekrar başvuru yolu açıktır.

İstanbul gibi büyük yargı çevrelerinde bu süreçlerin etkin takibi, ceza hukuku alanında deneyimli bir avukat tarafından yürütülmelidir. Aksi takdirde dosyada hak kayıpları yaşanması, tahliye şansının gecikmesi ve kişinin özgürlüğünün gereksiz yere kısıtlanması riski artar.

Tutukluluğun Devamı Kararı ve Uzun Süreli Tutuklulukta Hak İhlalleri

Ceza yargılamasında kişi tutuklandıktan sonra belirli aralıklarla mahkeme tarafından “tutukluluk halinin devamı” yönünde değerlendirme yapılır. Bu değerlendirme, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 108. maddesine göre en geç 30 günde bir olmak üzere yapılmak zorundadır. Ancak uygulamada bu süre, kimi dosyalarda biçimsel gerekçelerle uzatılmakta, tutukluluk adeta bir ceza halini almaktadır.

Tutukluluğun devamına ilişkin her kararda, aşağıdaki unsurlar mutlaka değerlendirilmelidir:

  • Delil durumu ve kuvvetli suç şüphesinin güncelliği,
  • Kaçma veya delil karartma riskinin halen var olup olmadığı,
  • Alternatif tedbirlerle (adli kontrol vb.) amaca ulaşılıp ulaşılamayacağı,
  • Tutukluluğun süresi ve ölçülülüğü.

Özellikle uzun süren tutukluluklarda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) kapsamında güvence altına alınan “makul sürede yargılanma” ve “özgürlük hakkı” ihlal edilebilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), birçok kararında “uzun tutukluluğun otomatikleştirilmiş gerekçelerle uzatılmasını” ihlal olarak değerlendirmiştir. AİHM’e göre, her bireysel dosyada somut gerekçelerle tutukluluk devamı açıklanmalı ve kişisel koşullar değerlendirilmelidir.

Örneğin, delillerin toplanmış olması, şüphelinin sabit ikametgâhının bulunması ve sabıka kaydının olmaması gibi faktörler, tahliye lehine dikkate alınmalıdır. Bu tür durumlarda tutukluluğun sürmesi keyfi bir uygulama niteliği kazanır ve hem iç hukukta hem de AİHM nezdinde devletin sorumluluğunu doğurur.

İstanbul’daki ceza mahkemelerinde uzun tutukluluk dosyaları sıklıkla gündeme gelmektedir. Yüksek iş yükü ve dosya yoğunluğu, tutukluluk incelemelerinin yeterince derin yapılmasını engelleyebilir. Bu noktada tutuklu adına süreci takip eden ceza avukatının, hak ihlali oluşmaması adına düzenli dilekçeler sunması, tahliye taleplerinde bulunması ve gerekirse Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapması büyük önem arz eder.

Tutukluluğun süresi uzadıkça, özgürlük hakkı üzerindeki yük artar. Bu nedenle her yeni değerlendirme aşamasında, kişi lehine tüm argümanların dilekçeyle sunulması gerekmektedir. Aksi durumda yargılama süreci, masumiyet karinesini zedeleyen bir mahiyet kazanır.

Tahliye Talebi Nasıl Hazırlanır? Usul, Dilekçe ve Strateji

Tutuklu bir kişinin serbest kalması için en etkili yollardan biri, mahkemeye tahliye talebi sunmaktır. Bu talep, bir ceza avukatı tarafından hazırlanmalı ve hukuki gerekçelerle birlikte dosya içeriğine dayanarak sunulmalıdır. Tahliye dilekçesinin, sadece genel ifadelerle değil, somut olayla bağlantılı olarak detaylı biçimde hazırlanması gereklidir.

Tahliye dilekçesi şu unsurları içermelidir:

  • Tutuklama koşullarının ortadan kalktığına dair somut olay tespiti (örneğin tüm delillerin toplanmış olması),
  • Şüphelinin sabit ikametgâhı ve kaçma riskinin bulunmadığına dair açıklamalar,
  • Alternatif koruma tedbirlerinin yeterli olacağına dair hukuki değerlendirme (adli kontrol, yurt dışına çıkış yasağı vb.),
  • Şahsın sağlık durumu, ailesel yükümlülükleri, sabıka kaydı durumu gibi kişisel koşullar.

Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre tutukluluğa dair her yeni gelişme sonrasında yeniden tahliye talebinde bulunmak mümkündür. Bu nedenle avukat tarafından yapılan süreç takibi büyük önem taşır. Tutukluluk süresi içinde alınan tanık ifadeleri, keşifler, bilirkişi raporları gibi gelişmeler, dilekçeye eklenerek yeni bir değerlendirme yapılması sağlanabilir.

Özellikle İstanbul’da yürütülen ceza yargılamalarında dosya yoğunluğu, taleplerin genel değerlendirmelerle reddedilmesine neden olabilir. Bu nedenle dilekçenin özenle hazırlanması, gerekirse ek belgelerle desteklenmesi, kişisel durumların anlatılması ve usule uygun sunulması gerekir. Ayrıca mahkemeye hitap şekli, taleplerin sıralanışı ve kullanılan dil de dilekçenin etkisini doğrudan etkiler.

Unutulmamalıdır ki, tahliye talebi yalnızca hukuki bir süreç değil, aynı zamanda stratejik bir müdahaledir. Bu nedenle yalnızca usule uygunluk değil, ikna edici bir yaklaşım ve güçlü savunma argümanları da içermelidir.

Etkin bir tahliye dilekçesi, yalnızca özgürlük hakkını savunmakla kalmaz; aynı zamanda yargılamanın sağlıklı ilerlemesine de katkı sağlar. Bu da, yalnızca deneyimli bir ceza hukuku avukatı tarafından sağlanabilir.

Adli Kontrol Nedir? Şartları ve Uygulama Biçimleri

Adli kontrol, tutuklamaya alternatif olarak uygulanan ve kişinin özgürlüğünü sınırlayan, ancak tamamen ortadan kaldırmayan bir koruma tedbiridir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109. maddesi uyarınca düzenlenmiş olup, sanığın tutuklanmaksızın yargılanabilmesini sağlar. Uygulamada “serbest bırakılma ama belirli koşullara bağlı kalma” şeklinde özetlenebilir.

Adli kontrol kararı verilebilmesi için tutuklamaya konu suçta olduğu gibi kuvvetli suç şüphesinin bulunması gerekir; ancak kaçma, delilleri karartma ya da suçun ağırlığı gibi hususlarda tutuklamaya kıyasla daha esnek bir değerlendirme yapılabilir.

Adli kontrol tedbirlerinden bazıları şunlardır:

  • Yurt dışına çıkış yasağı
  • Belirli bir yerleşim yerini terk etmeme
  • Belirli aralıklarla karakola imza verme
  • Konutunu terk etmeme
  • Alkol veya uyuşturucu bağımlılığına ilişkin tedaviye katılma
  • Sürücü belgesi veya silah ruhsatına el konulması

Adli kontrol kararı hâkimlik tarafından verilir ve tutuklama şartları oluşsa bile, bu önlemlerle sanığın duruşmaya gelmesi, delilleri etkilememesi ve kamu güvenliğinin korunması sağlanabiliyorsa tutuklamaya göre öncelikli tercih edilmelidir.

Özellikle İstanbul ceza mahkemelerinde, delillerin toplandığı, şüphelinin sabit ikametgâhı bulunduğu ve daha önce benzer bir suça karışmadığı durumlarda mahkemeler adli kontrol tedbirlerini sıkça uygulamaktadır. Ancak adli kontrol kararı da sonsuz değildir. Uzun süren tedbirler, bireyin seyahat özgürlüğünü ve özel yaşamını ciddi biçimde etkileyebilir.

Adli kontrolün kaldırılması veya değiştirilmesi de mümkündür. CMK 111. maddeye göre, sanığın kişisel ve dosya koşullarında değişiklik olduğunda bu kararın yeniden değerlendirilmesi talep edilebilir. Örneğin sanık düzenli olarak karakola imza veriyorsa ve tüm duruşmalara katılıyorsa, artık adli kontrol tedbirlerinin hafifletilmesi veya tamamen kaldırılması hukuken mümkündür.

Bu süreçte deneyimli bir ceza avukatı tarafından sunulan dilekçe ve ek belgeler büyük önem taşır. Uygun zamanlama ve etkili başvuru yöntemi ile adli kontrol yükünden kurtulmak, özgürlük alanının genişlemesini sağlayacaktır.

HAGB (Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması) ve Uygulama Koşulları

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB), sanığın belirli koşullar altında mahkûmiyet kararına rağmen cezaevine girmesini engelleyen ve sabıka kaydına işlenmeyen bir ceza hukuku kurumudur. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinde düzenlenmiştir. Uygulamada “denetimli serbestlik” ile karıştırılsa da HAGB, farklı bir koruma mekanizmasıdır.

HAGB kararı verilebilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekir:

  • Sanığa verilen cezanın 2 yıl veya daha az süreli hapis cezası ya da adli para cezası olması,
  • Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış olması,
  • Mahkemece sanığın yeniden suç işlemeyeceği yönünde olumlu kanaat oluşması,
  • Sanığın zararı gidermiş veya uzlaşmış olması (gerekli hallerde),
  • Sanığın açık rızasının bulunması.

HAGB kararı verildiğinde sanık hakkında bir 5 yıllık denetim süresi başlar. Bu süre içinde yeniden suç işlemez ve mahkemenin yüklediği yükümlülüklere uygun davranırsa, açıklanmayan hüküm ortadan kaldırılır ve dava düşer. Böylece kişi hakkında herhangi bir adli sicil kaydı oluşmaz.

Ancak bu süre içinde kasıtlı bir suç işlenirse veya mahkemece belirlenen kurallar ihlal edilirse, açıklanması ertelenen hüküm açıklanır ve karar kesinleşerek ceza infaz aşamasına geçer.

HAGB, sanık açısından oldukça avantajlıdır. Ceza almadan yargılamanın sonlandırılmasını sağlar ve kişinin ileride karşılaşabileceği sabıka kayıtlı işlemlere (memuriyet, pasaport, vize, iş başvurusu) engel olmaz. Özellikle ilk defa suç işleyen bireyler için ciddi bir fırsat sunar.

Ancak sanık rıza göstermediği sürece mahkeme bu kararı veremez. Ayrıca sanığın bu kurumun etkileri ve sonuçları hakkında doğru bilgilendirilmesi gerekir. Yanlış yönlendirmeler sonucunda HAGB’ye rıza gösteren bazı kişiler, ileride bu kararın sabıkaya işlendiğini düşünerek hak kayıpları yaşadığını zannedebilmektedir.

Bu nedenle, HAGB süreci de mutlaka bir ceza avukatı rehberliğinde yönetilmelidir. Gerek şartların oluşup oluşmadığı, gerekse ileride yaşanabilecek hukuki sonuçlar açısından profesyonel destek alınması gerekir.

CMK 109-111 Kapsamında Adli Kontrolün Kaldırılması ve Tahliye Stratejisi

Ceza yargılaması sürecinde tutuklamaya alternatif olarak uygulanan adli kontrol tedbirleri, gerekli koşullar oluştuğunda kaldırılabilir veya hafifletilebilir. Bu süreç, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109, 110 ve 111. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Özellikle uzun süren adli kontrol uygulamaları bireyin temel hak ve özgürlüklerini etkileyebilir. Bu nedenle doğru zamanda, usulüne uygun bir başvuruyla bu yükten kurtulmak mümkündür.

CMK 109, adli kontrolün uygulanmasını düzenlerken, CMK 111 ise adli kontrolün kaldırılması ya da değiştirilmesi için izlenecek yolu belirler. Bu maddeye göre:

  • Sanığın yaşam koşullarında veya dosya içeriğinde değişiklik olmuşsa,
  • Uygulanan tedbir orantısız hale gelmişse,
  • Adli kontrol amacına ulaşmış ve devamı gereksiz hale gelmişse,
  • Sanığın tüm duruşmalara katıldığı, karakol yükümlülüğünü yerine getirdiği, sabıkasız geçmişi olduğu gibi unsurlar varsa,
  • Mahkemece sanığın sosyal çevresinde olumlu kanaat oluşmuşsa,
  • Adli kontrol kararı kaldırılabilir.

Başvuru dilekçesinde bu gerekçeler somut olayla bağlantılı şekilde sunulmalı; örneğin adli kontrol süresince verilen imzaların tamamlandığı, yurtdışına çıkış yasağının sanığın iş hayatını olumsuz etkilediği, eğitimine ara vermek zorunda kaldığı gibi bireysel etkenler açıkça belirtilmelidir.

Uygulamada adli kontrolün kaldırılması taleplerinin reddedilmesinin temel sebebi, yetersiz ve genel geçer dilekçelerdir. Bu nedenle deneyimli bir ceza avukatı tarafından hazırlanmış, kişiye özgü ve ikna edici başvurular çok daha yüksek başarı oranı sağlamaktadır.

Stratejik olarak, adli kontrolün kaldırılması talebi şu durumlarda sunulmalıdır:

  • Tüm deliller toplanmışsa,
  • Sanığın suça dair inkâr veya kabul beyanları dosyada netlik kazanmışsa,
  • Tanıklar dinlenmiş, bilirkişi raporları dosyaya girmişse,
  • Uzun süre geçmesine rağmen herhangi bir ihlal yaşanmamışsa.

İstanbul gibi büyük şehirlerde adli kontrol yükümlülükleri ciddi yaşam kısıtlamaları yaratabilir. Bu nedenle adli kontrolün kaldırılması için her yeni gelişme dikkatle izlenmeli ve bu gelişmeler usulüne uygun şekilde mahkemeye sunulmalıdır. Etkin bir savunma, yalnızca cezadan değil; yargılama sürecinin yüklerinden de kişiyi korur.

İstanbul’da Ceza Yargılamasında Müdafii Desteği ve Avukatın Rolü

Ceza yargılaması, kişilerin özgürlüğünü doğrudan etkileyen en hassas hukuk alanlarından biridir. Özellikle İstanbul gibi nüfus yoğunluğu yüksek, adliye iş yükü ağır bir şehirde yürütülen ceza soruşturmalarında müdafii desteği yani ceza avukatı rehberliği hayati önemdedir. Bu süreçte sanığın haklarının korunması, adil yargılanma hakkının tesisi ve delillerin etkin takibi, yalnızca uzman bir ceza avukatı tarafından sağlanabilir.

Müdafiinin ceza yargılamasındaki temel görevleri şunlardır:

  • Gözaltı sürecinde müvekkilinin susma hakkı ve ifade alma usullerine dair bilgilendirme yapmak,
  • İfade alma işlemlerinde hazır bulunarak usule aykırı müdahaleleri engellemek,
  • Soruşturma dosyasını takip ederek delil toplanmasını sağlamak,
  • Koruma tedbirlerine (tutuklama, adli kontrol, yakalama) karşı gerekli itirazları ve talepleri hazırlamak,
  • Dava aşamasında etkin savunma yaparak suçsuzluk karinesini fiilen korumak,
  • HAGB, hükmün bozulması, beraat ve lehe olan yasal düzenlemelere dair hukuki müdahalelerde bulunmak.

İstanbul’da ceza avukatı olarak faaliyet gösteren hukuk büroları, yalnızca mahkeme sürecine değil; aynı zamanda önleyici hukuki destek mekanizmalarına da hâkim olmalıdır. Müvekkilin haklarının en baştan itibaren doğru şekilde korunması, yargılamanın sonunda alınacak karar kadar önemlidir.

Ceza davalarında süreç, çoğu zaman gözaltı ile başlar. Bu aşamada yapılan bir hata, tüm yargılama sürecini etkileyebilir. Bu nedenle, ilk temas anından itibaren müdafii desteği zorunludur. İstanbul'da bazı soruşturma dosyaları sadece ifadeye çağırmayla sınırlı kalmaz; aynı gün tutuklama talebiyle sulh ceza hakimliğine sevk edilebilir. Bu gibi durumlarda, hazırlıklı bir ceza avukatı savunma stratejisini hızlıca devreye almalıdır.

Özellikle ağır ceza mahkemelerinde yürütülen uyuşturucu ticareti, kasten adam öldürme, örgütlü suçlar, cinsel suçlar gibi dosyalarda uzmanlık ve deneyim gereklidir. Ceza hukukunun teknik detayları, delil yorumları ve içtihat bilgisi ile birleştiğinde etkin bir savunma sağlanabilir.

İstanbul’da ceza hukuku alanında deneyimli bir avukatla çalışmak, hem hukuki güvence hem de stratejik üstünlük sağlar. Müdafiinin etkili savunması sayesinde yalnızca adil yargılama değil, aynı zamanda haksız işlemlerin önüne geçilmesi de mümkün olur.

Ceza yargılamaları; özgürlük, itibar ve geleceği doğrudan etkileyen son derece ciddi süreçlerdir. Bu nedenle sürecin en başından itibaren hukuki destek almak, yapılabilecek en doğru hamledir. İstanbul’da ceza hukuku alanında uzun yıllara dayanan tecrübesi, dava pratiği ve stratejik savunma anlayışıyla faaliyet gösteren Avukat İnanç Eker Hukuk Bürosu, gözaltıdan tahliye talebine, adli kontrolden HAGB süreçlerine kadar her aşamada müvekkillerine güçlü ve profesyonel bir temsil sunmaktadır.

Ceza hukuku alanında avukat desteği arayan bireyler, aşağıdaki iletişim kanallarından Avukat İnanç Eker ile doğrudan irtibata geçebilir:

İstanbul'da ceza hukuku alanında avukat arayışında olanlar için Av. İnanç Eker, yalnızca hukuki bir temsilci değil; aynı zamanda stratejik bir yol arkadaşıdır. Ceza yargılamalarında en doğru adımları atmak ve etkili bir savunma ile süreci yönetmek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Merhaba. Telefon Yardım Hattımıza Hoşgeldiniz. Nasıl yardımcı olabiliriz?
Merhaba. Bize haritadan kolayca ulaşabilirsiniz.