Kadastro Tespitine İtiraz Davası Nasıl Açılır?
Kadastro Tespitine İtiraz Davasının Hukuki Dayanağı ve Tanımı
Kadastro tespitine itiraz davası, taşınmazın mülkiyetine ilişkin olarak yapılan kadastro çalışmalarının sonucunda düzenlenen tutanaklara karşı ilgililer tarafından açılabilen özel nitelikli bir dava türüdür. Türkiye’de taşınmazların tapuya tescili ve mülkiyetin hukuken belirlenmesi amacıyla yapılan kadastro çalışmaları, 3402 sayılı Kadastro Kanunu ve ilgili mevzuatlar çerçevesinde yürütülür. Bu işlemler sırasında yapılan tespitlerin gerçeğe aykırı olması, hak sahipliğine ilişkin hatalı değerlendirme yapılması veya tapu kayıtlarında uyuşmazlık bulunması durumlarında, hakları zedelenen ilgililer bu davayı açabilir.
Kadastro tespiti; taşınmazın sınırlarının, malikinin, vasfının ve yüzölçümünün belirlenerek kadastro tutanağına geçirilmesini ifade eder. Bu tutanakların kesinleşmeden önce ilan edilmesi ve ilgililere duyurulması gereklidir. Bu ilan süresi içinde itiraz edilmezse, kadastro tespitleri kesinleşir ve taşınmazın bu şekilde tescili yapılır. Ancak, itiraz süresi içinde veya belirli koşullar altında bu tespitlere karşı dava açılması mümkündür. İşte bu dava, kadastro tespitine itiraz davası olarak adlandırılır.
Kadastro Süreci ve Tespit Aşamasının Önemi
Kadastro, devlet tarafından yürütülen ve taşınmazların hukuki ve geometrik niteliklerinin kayıt altına alınmasını amaçlayan bir işlemdir. Bu işlemde, taşınmazın sınırları belirlenir, tapu kaydı oluşturulur ve malik bilgileri tespit edilir. Bu veriler, hem mülkiyetin korunması hem de taşınmazlara ilişkin işlemlerin şeffaf şekilde yürütülmesi açısından büyük öneme sahiptir. Kadastro sırasında yapılan her hata, taşınmazın gelecekteki mülkiyet rejimini doğrudan etkileyebilir. Bu nedenle, tespit aşamasında yapılan eksiklik ya da yanlışlıkların yargı yoluyla düzeltilmesi hayati bir hukuki ihtiyaçtır.
Kadastro Tespitine İtiraz Davasının Amacı
İtiraz davası, kadastro çalışmaları sırasında oluşturulan tespit tutanaklarına karşı yapılan bir denetim mekanizmasıdır. Bu davanın temel amacı; gerçeğe aykırı olarak tescil edilmek istenen taşınmazların hukuka uygun şekilde yeniden değerlendirilmesini sağlamaktır. Uygulamada, bu davalar çoğunlukla komşu parsel sahipleri, hissedarlar, mirasçılar veya önceki maliklerin mirasçıları tarafından açılmaktadır.
3402 Sayılı Kadastro Kanunu ve Dayanak Maddeleri
Kadastro tespitine itiraz davası, doğrudan 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 10. ve 12. maddeleriyle ilişkilidir. İlgili maddelerde kadastro tutanaklarının nasıl düzenleneceği, ilgililere nasıl bildirileceği ve itiraz edilmezse nasıl kesinleşeceği açıkça belirtilmiştir. Özellikle 12. madde, ilan edilen tutanaklara karşı dava açılabilecek süreleri ve koşulları düzenlemekte; bu yönüyle hak düşürücü sürelerin belirlenmesinde esas alınmaktadır.
Ayrıca, Türk Medeni Kanunu ile birlikte HMK (Hukuk Muhakemeleri Kanunu) da bu davanın usul hükümlerini belirlemektedir. Görevli mahkemenin belirlenmesi, delillerin değerlendirilmesi, keşif ve bilirkişi incelemesi gibi süreçler HMK’ya göre yürütülür.
Yargıtay’ın Görüşü ve Uygulamadaki Etkisi
Yargıtay kararlarında kadastro tespitine itiraz davalarıyla ilgili olarak “kamu düzenini ilgilendiren ve taşınmaz mülkiyetinin belirlenmesinde belirleyici” nitelikte olduğuna sıklıkla vurgu yapılmaktadır. Bu nedenle mahkemelerin, kadastro tespitlerinin hukuka uygunluğunu resen araştırma yükümlülüğü de bulunmaktadır. Yani sadece tarafların iddiaları değil, kamu düzeni yönünden de inceleme yapılması gerekir.
Davaya Konu Olabilecek Başlıca Sebepler
- Hatalı sınır tespiti
- Mirasçılardan birinin gösterilmemesi
- Önceki tapu kayıtlarına aykırı belirleme yapılması
- İşgal edilen kamu arazisinin özel mülkiyet olarak tescil edilmek istenmesi
- Komşu parsel sahibinin hak iddiasının dikkate alınmaması
Tüm bu sebeplerle, kadastro tespitine itiraz davası açılması yalnızca bireysel menfaatleri değil, mülkiyetin kamu düzeni açısından doğruluğunu da korumaya yöneliktir.
Bir sonraki bölümde, bu davayı kimlerin ve hangi gerekçelerle açabileceği detaylı şekilde ele alınacaktır.
Kadastro Tespitine Kimler ve Hangi Gerekçelerle İtiraz Edebilir?
Kadastro tespitine itiraz davası, taşınmazın mülkiyetine ilişkin kadastro tutanaklarında yer alan bilgilerin gerçeğe aykırı ya da hatalı olduğunu düşünen kişilerin yargı yoluna başvurarak bu kayıtların düzeltilmesini sağladığı özel nitelikli bir dava türüdür. Ancak bu dava, herkes tarafından açılamaz. Türk hukuk sisteminde, dava açma ehliyeti yalnızca hukuken korunmaya değer menfaati olan kişi veya kurumlara tanınmıştır. Bu bağlamda, kadastro tespitine itiraz davasını açabilecek kişiler ve ileri sürebilecekleri hukuki gerekçeler büyük önem taşır.
İtiraz Hakkına Sahip Kişiler
Kadastro tespitine itiraz davası açabilecek kişiler, esasen taşınmaza ilişkin doğrudan ya da dolaylı bir hak iddiası olan şahıslardır. Bu kişiler, kadastro tutanağında yapılan tespitin kendi mülkiyet hakkını, payını ya da başka bir ayni hakkını ihlal ettiğini öne sürerek dava açabilirler. Aşağıda bu kişiler gruplar halinde açıklanmıştır:
- Fiilen taşınmazı kullananlar: Tapuda malik olmasa dahi uzun süredir fiilen taşınmazı kullanan kişiler, zilyetlik veya kazandırıcı zamanaşımı iddiasıyla dava açabilir.
- Komşu parsel sahipleri: Yapılan kadastro çalışmasında taşınmaz sınırlarının yanlış belirlenmesi nedeniyle kendi taşınmazlarının alanı ihlal edilen komşu parsel malikleri itiraz hakkına sahiptir.
- Mirasçılar: Miras bırakan adına kayıtlı bir taşınmazın başkası adına tespit edilmesi durumunda, mirasçılar kendi haklarının zedelendiğini öne sürerek dava açabilir.
- Tapuda malik görünen kişiler: Kadastro sırasında, mevcut tapu kaydı göz ardı edilerek taşınmaz bir başkasının adına tespit edilmişse, tapuda malik görünen kişi tespit işlemine karşı dava açabilir.
- Kamu tüzel kişileri: Belediyeler, özel idareler veya Hazine, kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri taşınmazların başka kişiler adına tespit edilmesine karşı dava açabilir.
- Malik olmayan hak sahipleri: İrtifak hakkı sahibi, intifa hakkı sahibi veya sınır kullanım hakkı bulunan kişiler de belirli koşullarda dava açma hakkına sahiptir.
İtiraz İçin Gerekçe Oluşturabilecek Hukuki Sebepler
Davaya konu edilen kadastro tespitine karşı ileri sürülebilecek gerekçeler, hem somut vakıaya hem de hukuki dayanaklara dayanmalıdır. Uygulamada en sık karşılaşılan gerekçeler aşağıda açıklanmıştır:
1. Tapu Kaydına Aykırı Tespit
Taşınmazın tapuda kayıtlı olmasına rağmen kadastro tespitinin başka bir kişi adına yapılması en yaygın dava sebeplerindendir. Tapu sicilinde malik görünen kişi, tespit işlemine karşı iptal davası açarak tapuya aykırı tespitin düzeltilmesini talep edebilir.
2. Kazandırıcı Zamanaşımı ile Mülkiyet Kazanımı
Taşınmazı uzun süredir aralıksız ve malik sıfatıyla kullanan bir kişi, kadastro sırasında bu husus göz ardı edilerek taşınmaz başkası adına tespit edilmişse, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülkiyet kazanımı iddiasında bulunarak dava açabilir.
3. Komşu Sınırlarının Hatalı Belirlenmesi
Kadastro çalışmasında yapılan ölçüm ve çizim hataları nedeniyle taşınmaz sınırlarının başka parsele kaydırılması halinde, sınırı daraltılan taşınmazın maliki dava açabilir. Bu durum, komşu taşınmaz sahiplerinin sıklıkla başvurduğu bir gerekçedir.
4. Miras Hakkının Göz Ardı Edilmesi
Miras bırakanın ölümünden sonra yapılan kadastro çalışmasında, taşınmazın mirasçılardan yalnızca biri ya da miras dışı bir kişi adına tespiti durumunda, diğer mirasçılar saklı paylarına ya da ortak mülkiyete dayanarak dava açabilir.
5. Kamuya Ait Taşınmazın Hatalı Tespiti
Belediyeye, Hazine’ye veya köy tüzel kişiliğine ait olan taşınmazların özel kişiler adına tespit edilmesi durumunda, ilgili kamu kurumu kadastro tespitine karşı dava açma hakkına sahiptir.
İtiraz İçin Menfaat Şartı
Her ne kadar yukarıda sayılan kişiler dava açabilse de, bu hakkın kullanılabilmesi için hukuken korunmaya değer güncel bir menfaat bulunması gerekir. Sadece “tutanağı beğenmiyorum” veya “bu taşınmazı ben daha önce görmüştüm” gibi soyut gerekçeler dava açmak için yeterli değildir. Mahkeme, dava dilekçesinde açıkça hangi hakkın ihlal edildiğini ve bu ihlalin hangi belge ya da tanıkla ispat edileceğini görmek ister.
İtiraz Edenin Delil Sorumluluğu
İtiraz eden taraf, kadastro tespitinin hatalı olduğunu gösteren tapu kayıtlarını, haritaları, tanık beyanlarını, fotoğrafları, keşif taleplerini veya bilirkişi raporlarını dosyaya sunmalıdır. Aksi halde dava, soyut iddialarla açılmış sayılır ve mahkeme tarafından reddedilme ihtimali oldukça yüksektir.
Sonuç olarak, kadastro tespitine itiraz davası ciddi ve teknik bilgi gerektiren, belirli kişi gruplarının belirli gerekçelerle açabileceği özel nitelikli bir davadır. Bir sonraki bölümde, bu davada görevli ve yetkili mahkemeler ile davanın hangi yargı merciinde açılması gerektiği ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Kadastro Tespitine İtiraz Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme
Kadastro tespitine itiraz davası, teknik detayları ve mülkiyet hakkına etkileri bakımından son derece önemli bir dava türüdür. Bu nedenle, davanın açılacağı mahkemenin doğru belirlenmesi, hem davanın hukuki geçerliliği hem de sürecin usulüne uygun ilerlemesi bakımından zorunludur. Görevli ve yetkili mahkemenin yanlış belirlenmesi durumunda davanın usulden reddi söz konusu olabileceği gibi, hak düşürücü sürenin kaçırılması gibi telafisi güç sonuçlar da doğabilir.
Görevli Mahkeme: Kadastro Mahkemesi veya Asliye Hukuk Mahkemesi
Kadastro tespitine itiraz davalarında görevli mahkeme, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 26. maddesi uyarınca belirlenir. Bu maddeye göre, kadastro işlemleri sürecinde yapılan tespitlere karşı açılan davalarda görevli mahkeme, kadastro mahkemeleridir. Ancak her adliyede özel bir kadastro mahkemesi kurulmamış olabilir. Bu durumda görev, Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından yerine getirilir.
Yani, davanın açılacağı yerde kadastro mahkemesi varsa doğrudan o mahkemeye; yoksa Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurulmalıdır. Uygulamada çoğu taşra adliyesinde ayrı bir kadastro mahkemesi bulunmadığından, davalar genellikle Asliye Hukuk Mahkemelerinde görülmektedir.
Özetle:
- Kadastro Mahkemesi varsa: Doğrudan o mahkeme görevlidir.
- Kadastro Mahkemesi yoksa: Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olur.
Yetkili Mahkeme: Taşınmazın Bulunduğu Yer Mahkemesi
Yetkili mahkeme, davaya bakma hakkı olan coğrafi yargı yerini ifade eder. Kadastro tespitine itiraz davalarında yetkili mahkeme, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Bu husus, hem 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun ilgili hükümlerinden hem de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 12. maddesinden kaynaklanmaktadır.
HMK madde 12’ye göre, taşınmazın aynına ilişkin davalarda yetkili mahkeme taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Kadastro tespitine itiraz davaları da taşınmazın aynına ilişkin davalardan olduğu için yetki taşınmazın bulunduğu yere aittir. Bu kural kamu düzenine ilişkindir ve mahkeme, tarafların açık bir yetki sözleşmesi yapsa dahi başka bir yerdeki mahkemede davaya bakamaz.
Yetkisizlik Kararlarının Önemi
Dava, yanlış bir yerde açılmışsa, mahkeme yetkisizlik kararı verir ve dosyayı yetkili mahkemeye gönderir. Ancak bu süreçte dikkat edilmesi gereken en önemli husus, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığıdır. Kadastro tespitine itiraz davalarında, tespit tutanağının askıya çıkarılmasından itibaren 30 gün içinde dava açılmalıdır. Bu süre, hak düşürücü süre niteliğindedir ve yetkisizlik kararı verildiği takdirde dahi bu süre geçmemiş olmalıdır.
Mahkemenin yetkisizlik kararı verip dosyayı başka mahkemeye göndermesi sürecinde geçen zaman dikkate alınır. Bu nedenle, davayı mümkün olan en doğru mahkemede açmak büyük önem taşır. Aksi halde dava, süre yönünden reddedilebilir.
Birden Fazla Parselin Bulunduğu Durumda Yetki Belirleme
Uygulamada bazı davalarda birden fazla taşınmazın kadastro tespiti aynı anda itiraz konusu edilebilir. Böyle bir durumda taşınmazların tamamı aynı kadastro birimi içerisinde yer alıyorsa sorun bulunmaz. Ancak farklı ilçe veya il sınırlarında yer alan taşınmazlar için ayrı ayrı dava açılması veya yetki yönünden her taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin yetkili olduğunun dikkate alınması gerekir.
Görev ve Yetki Kurallarına İlişkin Yargıtay Uygulaması
Yargıtay, kadastro davalarında görev ve yetki kurallarını sıkı şekilde uygulamaktadır. Bu kapsamda, yanlış mahkemeye açılan davalarda “mahkemece re’sen yetkisizlik kararı verilmesi” gerektiğine, ayrıca “taşınmazın aynına ilişkin davalarda yetki itirazının ilk itiraz olmasa bile her aşamada ileri sürülebileceğine” hükmetmektedir.
Örneğin; Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihadına göre, kadastro mahkemesi bulunmayan yerde açılan davalarda görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi olarak kabul edilir ve bu mahkeme kadastro mahkemesi sıfatıyla görev yapar.
İtirazın Usul Yönünden İncelenmesi
Davayı açan tarafın, dilekçesinde görevli ve yetkili mahkemeyi doğru şekilde belirtmesi; taşınmazın ada, parsel, köy/mahalle ve ilçe bilgilerini eksiksiz sunması gerekmektedir. Mahkeme, ilk inceleme aşamasında bu unsurları değerlendirir ve eksiklik halinde süre verilerek tamamlatılmasını ister. Ancak yanlış görev veya yetki sebebiyle dava reddedilirse, davacının hak kaybı yaşaması olasıdır.
Sonuç olarak, kadastro tespitine itiraz davasında hem görevli mahkemenin (kadastro veya asliye hukuk) hem de yetkili mahkemenin (taşınmazın bulunduğu yer) doğru belirlenmesi davanın sağlıklı ilerlemesi açısından zorunludur. Bir sonraki bölümde, bu davanın hangi süreler içinde açılması gerektiği ve sürelerin niteliği detaylı olarak incelenecektir.
Kadastro Tespitine İtiraz Davasında Süreler ve Hak Düşürücü Sürelerin Önemi
Kadastro tespitine itiraz davaları, belirli süreler içinde açılması gereken ve bu sürelere uyulmadığı takdirde dava hakkının ortadan kalktığı özel nitelikli davalardır. Özellikle 3402 sayılı Kadastro Kanunu kapsamında yürütülen işlemlerde, hak düşürücü sürelerin kaçırılması halinde, mülkiyet hakkı kaybedilebilir ve tespit kesinleşmiş olur. Bu nedenle sürelere dair bilgi sahibi olmak ve dava stratejisini buna göre belirlemek hayati öneme sahiptir.
İtiraz Davasında Geçerli Olan Süre: 30 Günlük Hak Düşürücü Süre
Kadastro tespitine karşı açılacak davalarda, itiraz süresi 30 gündür. Bu süre, kadastro tutanaklarının ilan edildiği tarihten itibaren işlemeye başlar. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesi uyarınca, bu ilan süresi sonunda tespitler kesinleşir ve artık tescil aşamasına geçilir. Dolayısıyla bu 30 günlük süre içerisinde dava açılmazsa, tespit kesinleşir ve hukuki açıdan artık geçersiz sayılabilecek bir tespit dahi hukuk düzeni tarafından geçerli kabul edilir.
Bu sürenin istisnasız bir şekilde uygulanması, hak kayıplarının en büyük nedenlerinden biridir. Çünkü bu 30 günlük süre hak düşürücü süre niteliğindedir. Yani süre geçtikten sonra, mahkemenin taraflara süreyi uzatma ya da haklı sebep nedeniyle sürenin yeniden başlamasını sağlama yetkisi yoktur. Mahkeme, süre geçtikten sonra açılan davayı usulden reddeder.
İlan Sürecinin Başlangıcı: Askı Süresi
Kadastro tespitleri tamamlandığında, tespit tutanakları ilgili köy veya mahalle muhtarlığında ve kadastro müdürlüğünde 30 gün süreyle askıya çıkarılır. Bu askı ilanı, itiraz süresinin başlangıcıdır. Tutanakların askıya çıkarıldığı ilk gün süre işlemeye başlar. Taraflara ayrıca bir tebligat yapılmaz. Bu nedenle, taşınmazla ilgisi olan herkesin ilan tarihini takip etmesi gerekir.
İlan süresi boyunca tutanaklara itiraz edilmezse, kadastro tespitleri kesinleşir ve ilgili tapu siciline tescil edilir. Tescil işlemi gerçekleştikten sonra, bu tapu kaydına karşı açılacak davalar artık “tescilin iptali ve tescil” davası niteliği taşır ve ispat yükü daha ağırdır. Bu nedenle, ilan süresinin yakından takip edilmesi büyük önem arz eder.
30 Günlük Süreye Aykırılık ve Sonuçları
İtiraz süresi olan 30 gün içerisinde dava açılmaması durumunda:
- Kadastro tespiti kesinleşir.
- Tapu siciline kayıt yapılır.
- Artık sadece “tescilin iptali ve tescil” davası açılabilir.
- Bu tür davalarda ispat yükü, kadastro itiraz davasına göre çok daha ağırdır.
Bu nedenle kadastro tespitine ilişkin herhangi bir şüphe, sınır ihtilafı ya da yanlış tespit olduğunu düşünen kişilerin, 30 günlük ilan süresi içinde mutlaka dava açmaları gerekir.
Askı Süresinin Belirlenmesi ve İspat Sorunu
Uygulamada sık karşılaşılan problemlerden biri de, kadastro tespitinin askıya ne zaman çıkarıldığının net şekilde bilinmemesidir. Çünkü taraflara bireysel bir tebligat yapılmadığından, askı tarihinin köy veya mahalle muhtarlığından öğrenilmesi gerekir. Davada, askı süresinin başlangıç ve bitiş tarihlerinin ispatı önemlidir. Mahkemeler, genellikle kadastro müdürlüğünden bu tarihleri resmen ister ve sürenin geçip geçmediğini re’sen inceler.
İlan Süresinin Son Gününe Dava Açmak Mümkün müdür?
Evet, ilan süresinin son günü mesai saati bitimine kadar dava açmak mümkündür. Dava dilekçesi, ilgili yer mahkemesine sunulmuş ve mahkemece kayıt altına alınmışsa, süre içinde yapılmış sayılır. Elektronik ortamdan (UYAP) dava açılacaksa, dosya sistemine düşme saati önemlidir. Gece yarısı sonrası gönderilen dosyalar ertesi güne ait sayılacağı için süre kaçırılmış olur.
Yanlış Mahkemeye Açılan Dava ve Süre Kesilmesi
Davacı, süre içinde davasını yanlış mahkemede açtıysa, yetkisizlik kararı verilip dosya yetkili mahkemeye gönderilebilir. Ancak bu durum, sürenin geçmesini engellemez. Eğer 30 günlük hak düşürücü süre içinde yetkili mahkemeye dava ulaşmazsa, süre geçmiş sayılır. Bu yüzden davanın baştan doğru yerde açılması son derece önemlidir.
Adli Tatil ve Süreye Etkisi
Kadastro itiraz davalarında uygulanan 30 günlük süre, hak düşürücü süre olduğu için adli tatil, bu sürenin işlemesine engel olmaz. Yani bu süre, adli tatile denk gelse bile işlemeye devam eder. Bu konuda Yargıtay kararları da sürelerin adli tatilde durmayacağı yönündedir.
Hak Düşürücü Süreye Uygulamada Yapılan Yanlışlar
Uygulamada birçok kişi, süreyi tebligatla başlayacak sanmakta ya da “belki uzatılır” düşüncesiyle beklemektedir. Bu gibi yanlış inanışlar dava hakkının kaybedilmesine yol açar. Ayrıca bazı kişiler kadastro tespitinden haberdar oldukları halde, “sonra dava açarım” düşüncesiyle süresini kaçırmakta ve haklarını sonsuza dek yitirmektedir.
Yargıtay'ın Süreye İlişkin Tutumu
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, ilan süresine ilişkin 30 günlük hak düşürücü sürenin geçmesi halinde, artık kadastro tespitine itiraz edilemeyeceği ve tespitlerin kesinleştiği kabul edilmektedir. Bu nedenle Yargıtay, süre aşımı savunmalarını dikkate almakta ve bu konuda oldukça katı bir yaklaşım benimsemektedir.
Sonuç olarak, kadastro tespitine itiraz davalarında sürenin önemi son derece büyüktür. 30 günlük hak düşürücü süre geçtikten sonra açılan davalar reddedilir ve mülkiyet hakkı kaybedilebilir. Bu nedenle tespit edilen taşınmaza ilişkin herhangi bir hak iddiası olan kişilerin askı süresini dikkatle takip etmeleri ve gerekli hukuki işlemleri süresi içinde başlatmaları gerekmektedir. Bir sonraki bölümde, bu davanın açılış süreci ve delil sunumu ayrıntılı olarak açıklanacaktır.
Dava Açma Süreci: İddia ve Delillerin Sunumu
Kadastro tespitine itiraz davası açmak isteyen kişiler açısından dava açma süreci, dikkat ve özen gerektiren aşamalardan oluşur. Dava dilekçesinin hazırlanması, doğru mahkemeye sunulması, gerekli harç ve giderlerin yatırılması, iddiaların hukuki dayanaklarla somutlaştırılması ve delillerin eksiksiz şekilde ortaya konması, davanın başarılı şekilde ilerlemesi açısından büyük önem taşır. Bu bölümde dava açma süreci detaylı olarak incelenecek, hem hukuki hem de uygulamaya dönük bilgiler sunulacaktır.
Dava Dilekçesinin Hazırlanması
Dava süreci, doğru ve kapsamlı bir dava dilekçesinin hazırlanmasıyla başlar. Dilekçede öncelikle davanın konusu açık şekilde belirtilmelidir: “Kadastro tespitine itiraz” davası. Ardından davacı ile davalı bilgileri, taşınmaza ilişkin ada, parsel, köy/mahalle ve ilçe bilgileri eksiksiz yazılmalıdır. Bu bilgiler kadastro tespitinin hangi parseli kapsadığını somut olarak göstermeli, mahkemede karışıklığa yol açmayacak netlikte olmalıdır.
Dilekçede ayrıca tespitin neden hatalı olduğu ve hangi gerekçeyle iptal edilmesi gerektiği açık şekilde anlatılmalıdır. Bu iddialar; mülkiyet hakkının ihlal edildiği, tespitin yanlış sınıra göre yapıldığı, zilyetliğin göz ardı edildiği ya da önceki tapu kayıtlarının dikkate alınmadığı gibi somut vakıalara dayanmalıdır.
Dava Açarken Gerekli Harç ve Giderler
Kadastro tespitine itiraz davaları, nispi harca tabi olmayan davalardandır. Bu nedenle davacı, davayı açarken maktu harç öder. Ayrıca keşif, bilirkişi ve tebligat gibi işlemler için peşin gider avansı yatırılması gerekir. Bu gider kalemlerinin zamanında yatırılmaması durumunda dava usulden reddedilebilir veya işlem yapılmaksızın bekletilebilir.
Dava açıldıktan sonra mahkeme genellikle keşif ve bilirkişi incelemesi yapacağı için, ek gider avanslarının yatırılması gerekebilir. Bu noktada tarafların süreci dikkatle takip etmeleri önemlidir.
İddiaların Somutlaştırılması
Davacı, itirazını desteklemek için dilekçede yalnızca hukuki gerekçelere değil, aynı zamanda somut vakıalara dayanmalıdır. Örneğin:
- Tapu kayıtları (önceki malikin adı, sınırların gösterildiği tapu planları),
- Zilyetlik belgeleri (vergi kayıtları, elektrik/su abonelikleri),
- Tanık beyanları (komşu parsel maliklerinin ifadesi),
- Fotoğraflar, kroki veya haritalar,
- İdari kararlar veya önceki mahkeme kararları.
Bu deliller mahkemeye sunulmalı, gerekirse fotokopi yerine asılları veya onaylı suretleri ibraz edilmelidir. Delillerin eksik sunulması, iddianın ispat edilememesi anlamına gelir.
Bilirkişi Raporları ve Teknik Delillerin Önemi
Kadastro tespitine itiraz davaları, büyük ölçüde teknik değerlendirmelere dayanan dava türlerindendir. Bu nedenle mahkeme, taşınmazın konumu, sınırı, yüzölçümü gibi hususlarda mutlaka bilirkişi incelemesi yaptırır. Bilirkişi, genellikle harita mühendisi, kadastro uzmanı ve gerekiyorsa ziraat mühendisi gibi teknik kişilerden oluşur.
Bilirkişi, kadastro tutanağındaki bilgileri yerinde inceler, tespit edilen sınır ile fiili kullanım arasındaki farklılıkları raporlar ve önceki kadastro işlemleriyle uyumsuzluk olup olmadığını değerlendirir. Davacının, iddialarını desteklemek üzere teknik rapor talebinde bulunması, dava stratejisini güçlendirir.
Tanıkların Dinlenmesi ve Zilyetlik İspatı
Kadastro tespitine itiraz davalarında, zilyetlik en önemli dayanaklardan biridir. Eğer davacı, taşınmaz üzerinde uzun süre fiili kullanımda bulunmuşsa, bunu tanıklarla ispat edebilir. Bu nedenle, taşınmazı bilen komşu köylüler, önceki maliklerin yakınları ya da muhtar gibi kişilerin tanıklığı istenebilir.
Tanıklar, taşınmazın davacı tarafından ne süredir kullanıldığını, sınırlarının nasıl belirlendiğini ve geçmişte bir ihtilaf yaşanıp yaşanmadığını anlatır. Mahkeme, tanık ifadelerine büyük önem verir; ancak bu ifadeler somut belgelerle desteklenmelidir.
Yazılı Delil Sunum Süresi ve Mahkemenin Ön İncelemesi
HMK hükümlerine göre, dava açıldıktan sonra taraflara yazılı delillerini sunmaları için süre verilir. Bu süre içerisinde belgeler ve tanık listeleri mahkemeye ulaştırılmalıdır. Aksi halde, sonraki aşamada delil sunulması mümkün olmayabilir. Mahkeme, dava şartlarını incelediği ön inceleme duruşmasında, tarafların iddia ve savunmalarını netleştirir ve uyuşmazlık noktalarını belirler.
İddiaların Açık ve Tutarlı Olması
Dava dilekçesinde veya yargılamanın ilerleyen aşamalarında ileri sürülen iddialar tutarlı ve çelişkisiz olmalıdır. Örneğin, bir yandan taşınmazın bana ait olduğu iddia edilirken, diğer yandan kullanımın başkasında olduğu beyan edilirse, bu durum davacının inandırıcılığını zedeler. Bu nedenle dava stratejisi iyi belirlenmeli, iddialar net şekilde ifade edilmelidir.
Sonuç: Dava Açma Aşamasında Yapılacaklar
Kadastro tespitine itiraz davası açarken dikkat edilmesi gereken temel noktalar şunlardır:
- Doğru mahkemeye, süresi içinde dava açmak,
- Açık, tutarlı ve somut iddialar ortaya koymak,
- Tapu, zilyetlik ve teknik belgelerle iddiayı desteklemek,
- Gerekli harç ve giderleri eksiksiz yatırmak,
- Tanıklar ve bilirkişi taleplerini zamanında iletmek.
Bir sonraki bölümde, davanın yargılama süreci içindeki en teknik aşamalarından biri olan keşif ve bilirkişi uygulamaları ayrıntılı şekilde açıklanacaktır.
Keşif ve Bilirkişi İncelemesi: Mahkeme Sürecindeki Teknik Aşamalar
Kadastro tespitine itiraz davaları, salt hukuki değerlendirmelerle değil, aynı zamanda teknik uzmanlık gerektiren yönleriyle de dikkat çeker. Bu nedenle davanın seyrinde en kritik aşamalardan biri, mahkemece yapılan keşif ve bilirkişi incelemesidir. Mahkemenin hüküm verirken dayandığı en önemli unsurların başında gelen bu incelemeler, taşınmazın sınırlarının ve mülkiyetinin doğru şekilde belirlenmesini sağlar. Bu bölümde keşif süreci, bilirkişi raporlarının kapsamı ve tarafların sürece etkileri detaylı şekilde ele alınacaktır.
Keşif Nedir ve Ne Amaçla Yapılır?
Keşif, mahkemece tayin edilen günde, hâkim, bilirkişi ve tarafların katılımıyla taşınmazın yerinde incelenmesidir. Kadastro davalarında, taşınmazın mevcut sınırlarının fiilen nasıl kullanıldığını, önceki sınırlarla uyumlu olup olmadığını ve iddialara konu olan noktaların tespitini sağlamak amacıyla keşif yapılır. Keşif sırasında hâkim, taşınmazın fiziksel durumunu bizzat gözlemler ve bilirkişilerin tespitlerine dayanak olacak bilgileri yerinde edinir.
Keşfin amacı yalnızca fiziki durumu görmek değil; aynı zamanda zilyetlik, kullanım şekli, sınır ihtilafları ve komşu parsellerle olan ilişkiler gibi hususları da somutlaştırmaktır. Bu kapsamda keşif sırasında çekilen krokiler, fotoğraflar ve ölçümler davanın geleceğini doğrudan etkileyebilir.
Bilirkişi Atanması ve Uzmanlık Alanları
Kadastro tespitine itiraz davalarında mahkeme, genellikle üç kişilik bir bilirkişi heyeti oluşturur. Bu heyet şu kişilerden oluşur:
- Harita mühendisi – Teknik harita okuma, sınır tespiti ve koordinat analizi yapar.
- Jeodezi ve fotogrametri uzmanı – Eski kadastro ölçümleri ile güncel tespitler arasındaki uyumu değerlendirir.
- Ziraat mühendisi veya orman mühendisi – Tarım veya orman alanlarına ilişkin kullanım ve sınır tespitlerini inceler.
Mahkeme, olayın niteliğine göre bu uzmanlıkların dışında da bilirkişi görevlendirebilir. Örneğin sınır ihlali söz konusuysa, kadastro teknisyeni ya da geçmiş kadastro işlemlerine hâkim bir bilirkişi de dosyaya atanabilir.
Keşif Sırasında Tarafların Rolü
Keşif sırasında tarafların ve vekillerinin aktif katılımı önemlidir. Taraflar, iddialarını ve savunmalarını keşif alanında gösterebilir, sınırların yanlış tespit edildiğini belirttikleri noktaları bilirkişilere gösterebilir. Ayrıca keşif sırasında tanıklar da hazır bulundurulabilir ve hâkim tanık beyanlarını yerinde dinleyebilir.
Taraflar ayrıca ellerindeki tapu kayıtlarını, krokileri ve eski harita örneklerini keşif sırasında bilirkişilere sunarak, teknik değerlendirmeyi etkileme imkânı elde eder. Keşif anında dile getirilmeyen bazı hususlar, sonraki süreçte göz ardı edilebilir. Bu nedenle keşifte dikkatli ve hazırlıklı olunmalıdır.
Keşif Öncesi Hazırlık Süreci
Keşif tarihinden önce taraflara tebligat yapılır. Taraflar, keşif alanında gerekli belgeleri ve tanıkları hazır bulundurmalı, taşınmazın yerini tam olarak gösterebilmelidir. Uygulamada, köy yerleşimlerinde taşınmazın gösterilmesinde muhtarların veya yaşlı köylülerin yönlendirmesi önem kazanabilir. Ayrıca keşif günü taşınmazın ulaşılabilir ve güvenli olması gerekir.
Mahkeme, keşif için ek avans yatırılmasını talep edebilir. Bu avans yatırılmazsa keşif ertelenebilir veya dava durma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle keşif masraflarının zamanında karşılanması gereklidir.
Bilirkişi Raporunun Hazırlanması ve Sunumu
Keşif tamamlandıktan sonra bilirkişiler, mahkemeye teknik rapor sunar. Bu raporda; taşınmazın fiili sınırları, kadastro tutanakları ile uyumu, önceki kadastro işlemleri, komşu parsellerle olan ilişkisi ve varsa zilyetlik bulguları detaylı şekilde yer alır. Ayrıca bilirkişiler, kadastro tespitinin doğru olup olmadığı yönünde teknik görüş bildirir.
Bilirkişi raporu mahkeme açısından bağlayıcı olmasa da, hüküm kurmada en önemli teknik kaynaktır. Hakim, raporda çelişki veya eksiklik görürse, ek rapor ya da yeni bilirkişi heyeti tayin edebilir.
Bilirkişi Raporuna İtiraz Hakkı
Taraflar, bilirkişi raporu tebliğ edildikten sonra belli bir süre içinde itirazda bulunabilir. İtirazda, rapordaki teknik hatalar, eksik değerlendirmeler veya taraflı ifadeler gerekçe gösterilmelidir. Mahkeme bu itirazları dikkate alır ve gerekirse yeniden keşif veya ek rapor kararı verebilir.
Bazı durumlarda bilirkişiler, kadastro tespiti ile tapu kayıtları arasındaki farkı doğru analiz edemeyebilir. Bu gibi hallerde, uzman bir avukatın teknik raporu yorumlayarak mahkemeye sunacağı karşı görüş dilekçesi, süreci doğrudan etkileyebilir.
Keşif ve Bilirkişi Sürecinin Hukuki Değeri
Keşif ve bilirkişi raporları, özellikle teknik ihtilaf içeren kadastro davalarında kararın temel dayanaklarıdır. Mahkeme, bu raporlara dayanarak, kadastro tespitinin doğru olup olmadığına ve dava konusu parselin gerçekten davacıya ait olup olmadığına karar verir.
Bu nedenle hem keşif sürecinin sağlıklı yürütülmesi, hem de bilirkişi raporunun eksiksiz ve tarafsız olması büyük önem taşır. Taraflar, teknik bilgiye sahip olmasalar dahi süreci yakından izlemeli, haklarını zamanında kullanmalı ve gerekirse ek bilirkişi talebinde bulunmalıdır.
Bir sonraki bölümde, mahkeme kararlarının nasıl kesinleştiği ve kadastro tespitine itiraz davası sonucunda ortaya çıkan sonuçlar detaylı olarak ele alınacaktır.
Mahkeme Kararlarının Niteliği, Hükmün Kesinleşmesi ve Tapuya Etkisi
Kadastro tespitine itiraz davası sonucunda verilen mahkeme kararları, taşınmazın mülkiyet durumunu doğrudan etkileyen, uzun vadeli sonuçlar doğuran ve kamu düzenine ilişkin niteliğe sahip hükümlerdir. Bu bölümde; mahkeme kararlarının hukuki niteliği, nasıl kesinleştiği, kesinleşen kararların tapuya nasıl işlendiği ve tescil sürecinde izlenecek yollar ayrıntılı olarak açıklanacaktır.
Mahkeme Kararının Hukuki Niteliği
Kadastro tespitine itiraz davası, aslında bir tespite karşı iptal davasıdır. Bu yönüyle dava sonunda verilen karar, bir eda kararı değil; tespit hükmü niteliğindedir. Yani mahkeme, bir hakkın var olup olmadığını tespit eder. Örneğin; davacının kadastro tespitiyle oluşturulan sınırdan farklı olarak, daha önceki tapu kayıtlarına dayanarak başka bir sınır iddiası varsa, mahkeme bu sınırın geçerli olup olmadığını değerlendirir ve taşınmazın malikinin kim olduğunu hüküm altına alır.
Mahkeme kararı, ilgili parselin malikini, sınırlarını ve varsa zilyetlikten doğan hakları net biçimde ortaya koyar. Bu hüküm, yalnızca tarafları değil, aynı zamanda idareyi ve tapu sicil müdürlüklerini de bağlar. Dolayısıyla kararın kamu düzeniyle bağlantılı etkileri bulunur.
Kararın Kesinleşme Süreci
Kadastro davalarında verilen kararlar ilk derece mahkemesinde sonuçlandığında, taraflarca istinaf yoluna başvurulabilir. Kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde bölge adliye mahkemesine istinaf dilekçesi verilmediği takdirde karar kesinleşmiş olur. İstinaf başvurusu yapılırsa, bu aşamada verilen karar da yine taraflarca temyiz edilebilir. Ancak belirli bir değerin altındaki davalar istinafla kesinleşir.
Kararın kesinleşmesiyle birlikte, artık karar taraflar açısından bağlayıcı hâle gelir. Bu aşamada mahkemeden “karar kesinleşme şerhi” alınır. Kesinleşme şerhi, karara icra edilebilirlik ve tapu siciline tescil ettirilebilirlik kazandırır.
Tapuya Tescil Süreci
Mahkeme kararının kesinleşmesinin ardından taraflar, bu karara dayanarak taşınmazın tapu kaydında değişiklik yapılmasını isteyebilir. Bu işlem “” olarak adlandırılır. Tapu müdürlüğüne başvuran ilgili kişi, şu belgeleri ibraz eder:
- Mahkeme kararının onaylı örneği,
- Kesinleşme şerhi,
- Nüfus cüzdanı veya yetki belgesi,
- Gerekli harç ve döner sermaye makbuzu.
Tapu müdürlüğü, bu belgeleri inceler ve mahkeme kararına uygun şekilde tapu sicilinde düzeltme veya tescil işlemini gerçekleştirir. Tapu müdürlüğü, kendiliğinden yorum yapmadan, yalnızca kararda ne yazıyorsa onu uygular.
Tescilin Niteliği ve Üçüncü Kişilere Etkisi
Tapuda yapılan bu tescil, kurucu nitelik taşır. Yani kararın uygulanabilirliği, tapuda tescil işlemiyle birlikte somutlaşır. Ayrıca bu tescil, yalnızca tarafları değil, üçüncü kişileri de bağlar. Örneğin daha sonra taşınmazı iyi niyetle alan bir kişi, eğer tescil yapılmışsa bu değişiklikten etkilenir.
Ancak mahkeme kararının uygulanmaması, yani tescilin yapılmaması hâlinde, eski kayıtlar geçerliliğini koruyacağı için bu durum hak kayıplarına yol açabilir. Bu nedenle davacının kararı tapuya işletmesi önemlidir. Tapu müdürlüğü işlemi reddederse, bu durumda tapu iptal ve tescil davası açılması gerekebilir.
Mahkeme Kararının Diğer Kurumlara Bildirimi
Kesinleşen mahkeme kararı, yalnızca tapu müdürlüğüne değil; aynı zamanda ilgili kadastro müdürlüğü ve varsa belediyeye de bildirilmelidir. Özellikle sınır ihtilaflarında, belediye sınır planlarının güncellenmesi ve adres kayıtlarının düzeltilmesi gerekebilir. Ayrıca vergi dairesi ve Ziraat Odası gibi kurumlara da bilgi verilmesi, ileride çıkabilecek uyuşmazlıkları önler.
Kararın Uygulanmasında Zorluklar ve İcra Süreci
Nadiren de olsa, kararın uygulanmasında zorluklar yaşanabilir. Örneğin; tescil yapılmış olmasına rağmen taşınmazı işgal eden eski malik veya üçüncü kişiler olabilir. Bu durumda, kararın icrası için men’i müdahale davası açılabilir. Ayrıca taşınmazı terk etmeyen kişiler hakkında zorla tahliye işlemleri de uygulanabilir.
Mahkeme kararı sınır düzeltmesine ilişkinse, zeminde aplikasyon işlemi yapılması gerekebilir. Bu işlem, kadastro müdürlüğü tarafından veya mahkeme kararı doğrultusunda bir harita mühendisi tarafından yapılır. Bu işlem neticesinde yeni sınırlar zemine aplike edilir ve taşınmazın gerçek sınırları hukuken ve fiziken netleşir.
Sonuç: Kesinleşen Kararın Gücü ve Önemi
Kadastro tespitine itiraz davasında verilen mahkeme kararları, yalnızca bir ihtilafı çözüme kavuşturmakla kalmaz; aynı zamanda taşınmazın mülkiyet durumunu hukuken ve tapu kayıtları bakımından netleştirir. Bu nedenle kararın kesinleşmesi ve tapuya tescili büyük önem taşır. Aksi hâlde kazanılan hakkın somutlaşması mümkün olmayabilir.
Bir sonraki bölümde, tapuya işlenen kararların taşınmaz üzerindeki etkileri, mülkiyet hakkının korunması ve gelecekteki olası uyuşmazlıkların önlenmesine ilişkin hukuki sonuçlar ele alınacaktır.
Kararların Taşınmaza Etkisi ve Mülkiyet Hakkının Korunması
Kadastro tespitine itiraz davası sonucunda verilen ve kesinleşerek tapuya işlenen mahkeme kararları, yalnızca şekli bir tescil işlemi değil; aynı zamanda bireyin anayasal güvence altındaki mülkiyet hakkının korunmasını sağlayan önemli hukuki araçlardır. Bu bölümde, kararların taşınmaz üzerindeki etkileri, mülkiyet hakkına olan yansımaları ve mülkiyetin korunmasına ilişkin alınabilecek hukuki tedbirler detaylı biçimde ele alınacaktır.
Mülkiyet Hakkının Anayasal Güvencesi
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 35. maddesi, mülkiyet hakkını temel bir hak olarak güvence altına almıştır. Bu hak, taşınmazlar bakımından yalnızca mal edinmeyi değil; aynı zamanda mülkiyetin korunmasını, devredilmesini ve miras bırakılmasını da kapsar. Kadastro tespitine itiraz davaları, işte bu hakkın zedelenmesine karşı bir koruma mekanizması işlevi görür. Hatalı tespitlerin iptali ve doğru maliklerin belirlenmesi, mülkiyet hakkının anayasal düzlemde korunmasının bir yansımasıdır.
Mahkeme Kararının Taşınmaza Etkisi
Kesinleşen mahkeme kararı ve buna bağlı olarak yapılan tapu tescili, taşınmazın hukuki statüsünü değiştirir. Bu değişiklik:
- Malik bilgisinin güncellenmesini,
- Taşınmazın sınırlarının yeniden belirlenmesini,
- Tapu kayıtlarının düzeltilmesini,
- Üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilecek bir hak doğmasını
sağlar. Böylece taşınmazın gelecekteki tüm tasarruf işlemleri (satış, ipotek, intifa vb.) artık bu yeni hukuki duruma göre gerçekleştirilir.
Tapu Sicilinin Aleniyeti ve Güvenilirliği
Kadastro mahkemesinin verdiği karar tapuya işlendiğinde, tapu sicilinde yer alan bilgiler artık gerçek durumu yansıtır hâle gelir. Tapu sicili, hem devletin hem de vatandaşın dayandığı bir güven kaynağıdır. Bu nedenle sicilin hatalı bilgilerle devam etmesi, birçok uyuşmazlığı beraberinde getirebilir. Mahkeme kararlarının tapuya aktarılması, bu anlamda sicilin doğruluğunu sağlar ve mülkiyetle ilgili uyuşmazlıkların önüne geçer.
Üçüncü Kişilerin Hakları ve İyi Niyet
Kesinleşen bir mahkeme kararı sonucu yapılan tescil işlemi, tapu sicilinde yeni bir malik belirlediği için, üçüncü kişiler açısından da bağlayıcıdır. Tapuda yeni malik olarak gözüken kişi, artık hukuken taşınmazın gerçek sahibidir. Ancak bu noktada iyi niyetli üçüncü kişilerin korunması da hukukun genel ilkelerindendir.
Örneğin; bir taşınmazı tapuda malik olarak gözüken kişiden satın alan üçüncü kişi, eğer tescilin iptali için açılmış bir dava yoksa ve kendisi kötü niyetli değilse, edinimini koruyabilir. Bu nedenle kadastro davası neticesinde karar alan kişinin bir an önce bu kararı tapuya işletmesi, doğabilecek zararları önleyecektir.
Kararın Koruyucu Etkisi ve Menfi Müdahale Durumları
Kadastro davası sonucunda mülkiyet hakkı tanınan kişi, bu hakkı fiilen kullanırken müdahaleyle karşılaşırsa, çeşitli hukuki yollara başvurabilir. Bunlar arasında en yaygın olanı men’i müdahale (müdahalenin meni) davasıdır. Taşınmazın tapuda malik gözüken kişi, fiilen taşınmaza yapılan müdahalelere karşı bu davayı açarak hakkını koruyabilir. Bu dava, mülkiyet hakkının ihlali söz konusu olduğunda açılır ve çoğu zaman icra yoluyla sonuçlandırılır.
Ayrıca kararın uygulanmasına engel olan kişi ya da kurumlara karşı tapu iptal ve tescil davası, ecrimisil davası veya tazminat davası da açılabilir. Böylece mülkiyet hakkı yalnızca şeklen değil, fiilen de korunmuş olur.
İleriye Yönelik Koruma Mekanizmaları
Kadastro tespitine itiraz davası kazanıldıktan sonra hak sahibi olan kişi, ileride benzer bir ihlal yaşanmaması için bazı önleyici hukuki mekanizmaları devreye sokabilir. Bunlar arasında şunlar sayılabilir:
- Sınıra taş veya çit çekilmesi – fiili kullanım alanının netleşmesi sağlanır.
- Tapuya şerh konulması – örneğin intifa hakkı, el atma yasağı vb. işlemlerle koruma sağlanabilir.
- Belediyeden veya kadastro müdürlüğünden aplikasyon istemi – sınırların zemine tekrar uygulanması sağlanabilir.
- Yeni sınır krokilerinin ve koordinatların alınması – teknik netlik elde edilir.
Bu tür uygulamalarla, hem fiilen hem de hukuken taşınmaz üzerindeki hakların ihlali önlenebilir.
Tapuda Hatalı Tescil ve Yeniden Yargılama Hakkı
Bazen kadastro davası sonucunda verilen karar eksik inceleme veya yetersiz bilirkişi raporuna dayanabilir. Bu durumlarda yargılamanın yenilenmesi talep edilebilir. Ayrıca tapuda yapılan tescilin açıkça hatalı olduğu hallerde idari yolla sicil düzeltme talep edilmesi de mümkündür.
Yine de bu tür hak arama yolları istisnai olup, ancak belirli yasal şartların oluşması hâlinde kabul görür. O nedenle davanın başından itibaren teknik destek alınması ve tüm hukuki süreçlerin dikkatle yürütülmesi, mülkiyet hakkının korunmasında belirleyici olur.
Sonuç ve Değerlendirme
Kadastro tespitine itiraz davası neticesinde elde edilen mahkeme kararları, yalnızca şekli bir sicil değişikliği değil; bireyin anayasal mülkiyet hakkının korunması anlamında büyük öneme sahiptir. Bu kararların tapuya tescili, üçüncü kişiler açısından bağlayıcı sonuç doğurur ve fiili kullanımı da güçlendirir. Kararın uygulanmasında sorun yaşanması hâlinde ise yargısal koruma yolları her zaman açıktır.
Dolayısıyla kadastro davaları sadece geçmişe değil, geleceğe dönük hak ve menfaatleri de güvence altına alan önemli bir yargısal araçtır. Mülkiyet hakkının etkin biçimde korunabilmesi için uzman desteğiyle sürecin en başından itibaren yürütülmesi tavsiye edilir.
İletişim
Kadastro tespitine itiraz davaları ve benzeri gayrimenkul uyuşmazlıklarında profesyonel hukuki destek almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz:
- Avukat: Av. İnanç Eker
- Adres: Teknik Yapı Concord, Dumlupınar Mah. Yumurtacı Abdi Bey Cd. Sitesi 2. Etap C Blok Kat 19 Daire 178, 34720 Kadıköy / İstanbul
- Telefon: 0216 514 74 04
- WhatsApp: 0532 245 74 66
- E-Posta: info@inanceker.av.tr
- Google Haritalar: Konumu Görüntüle
İstanbul genelinde, özellikle Kadıköy ve çevresinde taşınmazlarınızla ilgili tüm hukuki süreçlerde Av. İnanç EKER Hukuk Bürosu destekçiniz olacaktır.